10/02/2008 - ORUÇ DEVRESİ - 1. Pazar Günü – A

1.Okuma  Yar. 2,7-9;3,1-7 Mezmur 50 2.Okuma Rom. 5,12-19 İncil Mat. 4,1-11

 

Allah gerçekten her şeyin yaratıcısı mı? Bu imanımızdır, ancak Allah’ın düşmanı bunu inkâr etmekte. Bazı bilginler buluşlarıyla böbürlenirler veya bazı basit teori veya ipotezlerle övünürler, sanki bunlar yüreğimizdeki imanı yok edebilir. Sadece bir big-bang varsayımının Allah’ın varlığını ve yaratıcı eylemini yok edeceklerini zannediyorlarsa büyük bir yanılgıdalar. Biz onların düşünce tarzını ilerletelim: Her şey bir patlama ile başladıysa, patlayan nedir? Patlayan bir şey varsa nerede idi? Nereden geldi? Niçin böyle bir patlama meydana geldi? Hangi fiziksel veya kimyasal kanun sonucu biz buradayız, konuşmakta ve dinlemekteyiz? O ‘patlayan şey’ ve o kanunlar nereden gelir? Bu veya başka teorileri, varsayımları söyleyen insanlar, söyledikleri doğru olsa bana daha da büyük bir hikmetin varlığını işaret ederler ve her an Allah’ın büyüklüğüne daha da hayran kalırım. Yaratıcı Allah’a imanımız Uzak Doğunun inançlarından ve felsefelerinden uzaktır. Bu inançlar sağlığımızı garantilemek için tavsiye edilirler, düşünce tarzımıza iyi ve kötüyü ayırmadan yerleşirler, imanımızı ve güvenimizi yavaş yavaş yok ederler. Bu uzak doğu inançları ne der? Ben bunları sadece yüzeysel olarak özetleyebilirim. Her şeyin başında felsefi bir başlangıç var, bu ‘Bir’’dir ve cahil halk onu Allah diye de çağırabilir. Bu Bir, dengesini kaybetmiştir. Bundan doğan enerji vibrasyonları vardır, bunlar da sertleşerek tüm maddenin var olmasına sebep olmuştur, buna beden de dahildir. Bu bilgiler ışığında Allah bizimle diyalog kurabilecek bir kişi değildir, tersine her şey Allah’tır, ben bile! Benim kişiliğim okyanus olan Allah’ın içinde bir damla su gibi yok olur. Eğer evren Allah olursa, kurtarılmaya ve kurtuluşa ihtiyaç yoktur, çünkü ben Allah’ın bir parçasıyım, dolayısıyla da günah işleyemem! Elbette kendini günahkâr olarak ve kurtarılmaya ihtiyacı olmadıklarını kabul etmek istemeyenlerin yaratıcı bir Allah’ı inkâr etmek işlerine geldiğini, anlamak zor değildir.

 

Niçin Karem (Oruç) devresi gibi bir tövbe zamanı kutluyoruz? Bugünkü okumalar, her birimizin günahkâr olduğunu hatırlatmaktadır ve günahın yaşamlarımızı bozduğunu, aramızdaki ilişkileri bozduğunu söylerler. Günahla kaybettiğimiz imkânlarımıza ve güçlerimize tekrar kavuşmalıyız. Günah nedir? Bu sözcüğü artık kullanmayan, hatta inkâr eden bu dünyada, günahtan konuşmanın anlamı var mıdır? Doğru, artık herkesin önünde günahtan konuşulmaz, bunun sebebi de artık insanın kendini Allah önünde sorumlu olarak görmemesidir. Gerçekten de günah bizim Allah ile ilişkimizle ilgilidir, bir yaratığının, bir oğlunun, Ona inanan birinin, Ona göstereceği güvensizlikle ilgilidir. Kısacası günah sözcüğünü sadece Allah’a iman eden biri kullanır. Allah’a iman eden kişi denenir, bazen Allah’ın onu unuttuğu, onunla ilgilenmediği fikrine kapılabilir, hatta Onun var olmadığını düşünebilir. Gelebilecek başka kötü fikirler, Allah’ın Sözünün ciddi bir şey olmadığı, herkesin istediği gibi davranması gerektiğidir, Allah’ın bize inandırdığı gibi değil de kendi isteğimize göre davranmak istemektir. Bu düşünceler insanı Allah’tan uzaklaştırır, Allah’ı insana yabancı kılar. İnsan kibirlenir, egoist olur, egosantrik olur. İşte günah budur, değişik görüntüler alabilir ve ekonomik işlerde, cinsel boyutta, şahsi veya sosyal ilişkilerde yerleşebilir.

İlk okuma bize Âdem ve Havva’nın günahını anlatır. Yani her erkek ve her kadının günahını: bu ilk günahtan yani kibir günahından, diğer günahlar doğar! Âdem ve Havva Allah’ın kendilerini aldattığını sanırlar, Allah’ın onların hürriyetlerini kıskandığını fikrine kapılırlar. Böylece yalnız kalırlar: Allah’tan uzak olunca kendilerinden utanırlar ve birbirlerini suçlamaya başlarlar. Artık karşılıklı güven kalmamıştır, huzur kaçmıştır. Sosyal yaşamda var olan güvensizlik de günahın sonucu değil midir?

İncil bize herkesin denendiğini söyler, hatta Allah’ın Oğlu bile denendi. İsa, ayartmalara karşı koyuyor, dua ve oruç ile onlarla savaşıyor. Karşısına çıktıklarında Allah’ın Sözü ile onları yeniyor. Bu Söz Onun güveni, garantisidir. O, Baba’dan ve sevgisinden şüphe etmeyi kabul etmiyor! Bu sebepten hiçbir denenme Allah’tan yüreğini uzaklaştıramıyor!

İsa itaati ile ayartmaları yeniyor, böylece yeni bir insanlık başlatıyor, Baba’ya itaat etmekte onunla birleşecek öğrencileriyle yeni bir insanlık yaratıyor. Bu insanlık Âdem’in neslinden gelmektedir ama vaftiz aracılığıyla arınarak yenilenmektedir. Onlar İsa sayesinde doğrulanıyorlar ve kutsallaşıyorlar. İsa bu zaferi kırk gün çölde kalarak başlattı ve Zeytinlik Bahçesinde ve haçta Şeytanı yenerek elde etti. Bizler, şeytanın karşısında zayıfız ama İsa’nın zaferi ile güçlendik. Bu kırk gün boyunca Onunla birlik içinde kalmayı öğreniyoruz ve düşüncelerimizi Onun düşüncelerine benzer kılmak için çabalıyoruz!