17/02/2008  - KAREM (ORUÇ) DEVRESİ -2. Pazar Günü -A

1. Okuma Yar. 12,1-4 Mezmur 32 2.Okuma  2 Tim. 1,8-10 İncil  Mat. 17,1-9

 

Yaratıcı Allah’a imanımızın çok derin ve güzel sonuçları vardır. Benim size bunları sıralamam ve açıklamam biraz zor. İmanımızın, yaratılanları sempati ile ve Babamızın eseri ve sevgisinin belirtisi olarak bakmamıza yol açtığını önceden söylemiştim. Bu iman sayesinde her şeye tarafsız bir gerçekçilikle bakabilir ve yaşamımızı duygular üzerine değil somut gerçekler üzerine kurabiliriz. Tersine her şeyin Allah’ın eseri olduğunu inkâr etmek insanı korkutucu bir duruma iter: herkes kendini her şeyin sahibi görür, her şey insanın kaprislerine bağlı kalır, insan kendi egoizmlerini doyurmakta haklı olduğunu zanneder ve başkasının yaşamına dikkat etmez. Yaratıcı Allah’a inanmayanlar kendine inanır, kendini yaşamının temeli olarak görür, dolayısıyla kendi davranışlarının hesabını kimseye vermek istemez. Yaşadığımız kültür bu atmosferi teneffüs etmektedir. Bu sebepten herkes gerçeğin kendi hissettikleri, kendi arzuları ve kendi mutluluğu olduğunu zanneder. Biz yaşamımızın ve her insanın yaşamının, Allah’ın eseri olduğuna kesinlikle inanıyoruz. Bu iman sayesinde, Kutsal Kitabın da bize yaratılış hikâyesi ile söylediği gibi, Allah’a benzer yaratıldığımızın bilinci kesinleşir. Her insan Allah’ın eseridir, bu sebepten her insan diğer insanlar için de bir hediyedir. Her kişinin değeri kapasitelerine veya güzelliğine veya zenginliğine bağlı değildir, var olmasına bağlıdır. Başka bir insan için yaptığım her şey Allah’ın sevinci ya da üzüntüsüdür (yaptığın şey fiziksel veya ahlaki bir zarar getiriyorsa, Allah’a üzüntü getirir). Bir insanın başka bir insana yaptığı her şey Allah tarafından kendisine yapılmış gibi görülür, çünkü Allah insanı kendisine benzer yarattı!

 

 “ İncil'i yaymak için benimle birlikte sıkıntıları paylaş, Allah’ın gücü yardımcı olacaktır”. Bu sözlerle aziz Pavlus öğrencisine cesaret vermektedir, aynen biz de İncil’i yayma arzumuzu çoğaltmaya çağrılmaktayız. İncil’i yaymak, İsa vasıtasıyla bize ulaşan Baba’nın sevgisini müjdelemek demektir. Bu bize biraz yorgunluk ve acı verse de! İsa, Oruç devresinin merkezidir, sevgisinin ulaştığı kişilerin vaftize hazırlandıkları devredir. Peki, ya önceden vaftiz olanlar? Bizler de imanımıza güç kazandırmalıyız, bizimle karşılaşanları ilahi bir şekilde sevebilmek için İsa’ya olan sevgimizi yenilemeliyiz. Vaftizliyiz, ama vaftiz lütfünü her gün yeniden kabul etmeliyiz, yüreğimizde ve günlerimizde yeni sevme fırsatları yaratmalıyız: tek kelimeyle, tövbe etmeye devam etmeliyiz. Şimdi kendilerini vaftize hazırlayanlar, bize yardımcı olmaktadırlar. Biz onlara yürüyüşlerinde yardımcı olmalıyız, onlar da bize yeni bir imanın hevesini veriyorlar. Onlar İbrahim’in imanının attığı adımı yaşıyorlar, çünkü onlar da, İbrahim gibi, her şeyi bırakıp Allah’ın davetini kabul ediyorlar. İbrahim, Allah’ın kutsamasından emin olarak kendini Allah’a emanet etti, Onun rehberliğinde bilmediği bir yola çıktı. Onu kutsayan Allah’a güveniyordu ve verdiği sözlerden hiç şüphe etmiyordu. Vaat edilenlerin hiç birini görmüyor olmasına rağmen, yüreğinde sevinç vardı. Ben de İbrahim’in ki gibi bir iman istiyorum, İsa’yı takip ederek ebedi ülkeye doğru yürüyenlerinki gibi bir iman istiyorum.

Bugün İsa’yı dağa çıkarken takip edelim: oraya dua etmeye gidiyor. İsa’nın duası nasıl? Bu metinde İncil yazarı bize bunu söylemiyor, ama biz biliyoruz, çünkü tüm İncili okuduk ve İsa’nın Baba’ya yönelttiği duaları duyduk: “Baba, benim değil, Senin isteğin olsun!”. Bu dua İsa’yı değiştiriyor, onu aydınlatıyor, Allah’ın şanıyla dolduruyor. Bu gerçek duadır, en güzel diyalog, Baba’nın en çok hoşuna giden ve bizi gerçekten oğlu yapandır.

İsa ile birlikte olan üç öğrenci İsa’nın yüzünün nurunu görünce şaşırıyorlar, bayılıyorlar, sanki başka bir dünyadalar. Onlar bu değişik dünyaya alışmadılar, bu yüzden korku ve yüzeysellik ile konuşup, uyku ile hareket ediyorlar. Bulutun gözükmesi ve buluttan duyulan ses, Celile dağının tepesinde olmalarına rağmen, Allah’ın huzurunda olduklarını ve Allah’ın tüm sevgisini öğretmenleri İsa’ya emanet ettiğini anlamalarını sağlıyor. İsa, Baba’nın arzusu hakkında İsrail tarihinin büyükleri olan Musa ve İlyas ile konuşur, onlar büyüktü çünkü Allah’ın onlara yönelttiği her söze her göreve itaat ettiler. İsa onların görevini ve itaatini tam olarak yerine getirecektir! O, gerçek itaatkâr oğludur: bu sebepten Baba ona tam güvenir. Üç öğrencinin dikkatini şöyle çeker: “Onu dinleyiniz” der. Allah, insanların İsa’yı dinlemelerini istiyor. Ben de İsa’nın dediklerini daha çok dikkatle dinleyeceğim, o zaman Allah’ın sevgisinin her boyutunu kapabileceğim, İyi haberin değerini anlayacağım ve ben de Onun gibi şöyle tekrar edeceğim: “Benim değil, senin istediğin olsun!”. Baba’nın isteklerini gerçekleştirmek bana acı mı verecek? Bunu İsa ile havari Pavlus ve diğer itaat edenlerle birlikte Baba’ya sunacağım. İsa’nın çehresinin nuru benim yüzümü de aydınlatacak ve Onun şahidi olacağım.