20/07/2008 - OLAĞAN DEVRE - 16 Pazar Günü – A

1.Okuma Bil. 12,13.16-19 Mezmur 85 2.Okuma Rom. 8,26-27 İncil  Mat. 13,24-43

 

Göğe çıkmış ve Pederin sağında oturmaktadır”. Allah’ın Oğlu hakkında konuşurken kurtuluşumuz için gökten indiğini söyledik. Şimdi, doğumunu, ölümünü ve dirilişini andıktan sonra yaşamının diğer bir geçişini bildiriyoruz. Göğe çıktı. Allah’ın konutuna gök diyoruz. Orası “ilahi” yerdir. İsa şöyle demişti: “Gökten inmiş olan* İnsan-Oğul’dan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.” (Yuh. 3,13). Göğe çıkıp inmek, Allah ile yakınlık belirten bir konuşma şeklidir, hatta aynı ilahi hayatı paylaştığını belirtir. Dirilişten sonra, bizler artık İsa’yı görmüyoruz. Ama O, halen bizimle birlikte olan Allah’tır. O halen Canlı Olan’dır. O bizden uzaklaşmadı, ama beden almasından önceki durumuna döndü. “Ya İnsan-Oğul’un önceden bulunduğu yere yükseldiğini görürseniz...?”(Yuh. 6,62). İsa, şimdi Allah’ın şanında yaşamaktadır ve “Peder’in sağında oturmaktadır”. Kraliyet saraylarından gelen bu konuşma şekli de İsa’nın ilahi otoritesini belirtmektedir.  Kim kralın sağında oturuyorsa, kralın damgasını taşıyan yüzüğü takar ve gücünü kullanır. İsa, Peder’in sağında oturuyorsa, Peder Allah’ın sevgisinin otoritesine de sahiptir. Bu cümlelerle Allah’ın, İsa’nın bize tanıttığı gibi olduğunu belirtiyoruz ve Sözünün gerçekten Allah’ın bizden istediği olduğunu belirtiyoruz. Hiçbir şey onun bize emanet ettiği öğretilerden daha güvenli ve önemli değildir. Yanılmaktan korkmadan, Ona itaat edebiliriz, hatta Onun sözlerine uymadığımızda yanıldığımıza emin olabiliriz. Peder bizleri Sözüne itaat ettiğimiz ölçüde yargılayacak ve kurtaracaktır çünkü şimdi hep yanında olan Oğlunu sevdik.

 

Bugünkü Söz, Allah’ın her gün bize karşı kullandığı sabrını görmemizi sağlar. Elbette sabırlı bir Allah’a bakarak biz de ona benzeyeceğiz. Bilgelik Kitabı Allah’ın sabrının “kör” olmadığını ve bizleri gururumuzun etkisi altında bırakmadığına dikkatimizi çeker. O bizi yargılamaktan vazgeçmiyor, fakat bunu, biz günahkâr evlatlarına tövbe imkânı vererek ve bize karşı çok uysal ve büyük merhametle davranarak yapıyor.

İsa bu öğretiyi kolay anlamamızı sağlamak için bir hikâye anlatıyor. Bu hikâye “kötü ot (delice otu)” hikâyesidir. Bir çiftçi tarlasına ektiği buğdayın arasından kötü otun da yetiştiğini görür. Bazıları bu otu hemen ta ufacıkken sökmek ister. Ama tarlanın sahibi iyi buğday yetişmesine çok önem verdiği için bir tane küçük buğday bitkisi bile kaybetmek istemez. Bu sebepten yapılacak tek şey vardır o da beklemek! Beklerken ne oluyor? Elbette küçük bitkilerin doğası değişmiyor. Ama iyi buğdayın Allah’ın yüreğimize ektiği Söz olduğunu ve kötü otun ise Kötünün denenmeleri olduğunu kavradıktan sonra, bu hikâyenin ruhani anlamını anlıyoruz. Bize zaman tanınmaktadır: o zaman zarfında itaatli olabiliriz: egoizmi ve gururu takip edeceğimize İsa’ya itaat etmeye başlayabiliriz, Onunla kalıp Onun gibi uysal ve alçakgönüllü olmayı öğrenebiliriz. Allah’ın sabrı bize zaman tanımaktadır, çünkü Allah kaybolmamızı istemez. O bize kendimizi düzeltmemiz ve iyiliğini öğrenmemiz için fırsatlar verir. Biz uyanık olmalıyız, çünkü şeytan kötü ot ekmeye devam etmektedir, bizim iyi eylemlerimizde ve iyi kararlarımıza denenmeler yaratmaktadır. Dikkatli olmazsak tüm iyi niyetlerimizi büyüklük, kendini beğenmişlik, gurur ve yüzeysellikle süsleyecektir. Kardeşlerimizden yardım dileyelim, onlar da bizim davranışlarımıza dikkat etsinler ve bizler de onlara yardımcı olalım.

İsa, alçakgönüllü ve saklı iyilik yapmaya değer vermemiz için iki hikâye daha anlatır. Gerçekten de Allah’ın sabırlı sevgisine değer vermemiz için alçakgönüllü olmalıyız. Allah’ın hükümdarlığı, içimizde ve etrafımızı saran dünyada varlığını sürdürmeye neredeyse görülemez bir şekilde başlar. Bu görülemez şekil, aynı tarlaya atılan bir hardal tohumu kadar küçüktür. Aynen ekmek yapmak için kullanılan maya da çok azdır. Ama zaman ve sabırla küçücük tohum, göğün kuşlarının barındığı kocaman bir ağaca dönüşür, bu yeryüzündeki tüm milletlerin sembolüdür. Az maya da, unu insanlar için güzel tatlı bir ekmeğe dönüştürür. Alçakgönüllülük ve sabır, hükümdarlığın kralı olan İsa’yı kabul etmeye yardım etmelidir,  O herkes için güzel ve tat dolu meyve veren tohumdur.

Aziz Pavlus, alçakgönüllülüğün ve sabrın duamızı da tatlandırması gerektiğini söyler. Biz bildiğimizi zannediyoruz ama gerçekte bize faydalı olanın ne olduğunu bilmiyoruz ve dolayısıyla nasıl dua etmemiz gerektiğini de bilmiyoruz. Bizim için dua eden, Kutsal Ruh’tur: biz Onu yüreğimizde ve aklımızda misafir etmeliyiz. Böylece O, içimizde bizim için Baba’ya yalvaracaktır. İçimizde sadece iyi ve sade, Allah’a layık, arzular olmalıdır. O zaman O’nun sabrı bizim kurtuluşumuz için meyve verecektir!