30/10/2008 - OLAĞAN DEVRE - 30. Pazar Günü – A

Birinci okuma Çıkış 2,20-26 Mezmur 17 İkinci okuma 1 Sel. 1,5-10 İncil  Mt 22,34-40

 

Tek Kilise'ye inanıyorum. İman bildirimimizde bu söz önemlidir, çünkü Kilise, birliği ile Allah’ın birliğinin şahididir ve olmalıdır. Baba Allah, Oğul ve Kutsal Ruh tek bir Allah’tır, aynen değişik cemaatler Rabbin tek ağılıdır, tek ailesidir, tek Ruh’tan can alan, birçok uzvun tek bedenidir. Birlik Allah’ın eylemi ve armağanıdır, devamlı bir mucizedir, ilahi Şahısların sevgisini gösteren lütuftur. İsa Allah’ın diğer bir eyleminin evli eşler arasındaki birlik olduğunu söylediğinde, aynen Kilise için de geçerlidir: “İnsan, Allah’ın birleştirdiğini ayırmasın!”. Fikirlerimiz, alışkanlıklarımız, hayal ve projelerimiz, ne de herhangi bir şey Allah’ın birleştirmek istediğini bölmemeli. Bizler tek Allah’ın evlatları, tek Rabbin öğrencileriyiz ve tek Ruh tarafından canlandırılırız; bu gerçeğin şahitliğini yapmalıyız. Bunu, haksızlıklar çeksek de, acı çeksek de, aziz Pavlus’un dediği gibi, birlik içersinde kalarak gerçekleştirebiliriz. Aziz Pavlus Hıristiyanların aralarındaki kavgaları çözmek için avukatlara ve imanlı olmayan hakimlere baş vurmanın ayıp olduğunu söylemekte. “Haksızlığa uğrasanız daha iyi olmaz mı? Dolandırılsanız daha iyi olmaz mı?” (1Kor 6,7). Hıristiyanlar her gün “Hükümdarlığın gelsin“ diye dua ediyorlar, çünkü Allah’ın hükmetmesini istiyorlar, sonra ise kendileri hükmetmek istiyorlar! Baba’ya şöyle diyoruz: “Senin isteğin olsun” sonra da birleştirdiğini bölüyoruz! Kilisenin birliği vazgeçemeyeceğimiz bir hazine ve bir armağandır: tüm zenginliklerden ve tüm projelerden vazgeçebiliriz ama bundan asla. Bölünmeyi haklı gösterebilecek tek sebep olabilir, o da bir kardeş veya bir grup imanı inkar etmeleri veya episkoposa karşı gelmeleridir: işte, onlardan acımadan ayrılabiliriz. Tek Kiliseye inanıyorum. Bu sözleri söyleyerek çok büyük ve ciddi bir sorumluluk alıyoruz. Bunu yürekten ve imanla yapıyoruz, çünkü birlik armağanının Allah’a verebileceğimiz en güzel şahitlik olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda insanların iman etmesi için kullandığı mucizedir: “Hepsi bir olsunlar. Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi, onlar da bizde olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin”.(Yu 17, 21).

 

Herkesi sev, emri insan kadar eskidir. Allah insanı yarattığı andan beri sevme kabiliyetini ve sevilme ihtiyacını verdi. Her insanda bu iki özellik vardır, onların sayesinde başkalarıyla birlik içersinde yaşayabilirler. Başkalarıyla birlik içersinde yaşayanın yüreğinde sevinç vardır ve bunu etrafında kilerine saçar. Sevme kabiliyetini kullanamayan ve sevilmeyi kabul etmeyen, başkalarıyla olan birliği engeller, mutsuzluğa kapılır ve etrafında kilerini acı çektirir. Maalesef egoizm ve gurur kolaylıkla yüreklere girer: bu sebepten sevmede zorlanırız ve sevilmeyi kolaylıkla kabul etmeyiz, birçok kere de bu yorgunluktan kaçınırız. Bu, insanı mahveden, mutlu olmasını engelleyen günahtır.

Allah insanın kötülükten hür olmasını ister ve bu sebepten kendi ve başkasının günahının yükünü hissedeni sevme emrini verdi. Ama Allah zayıflığımızı da bilir. Bu sebepten içimizde sadık ve devamlı olarak, gücü ve sevme kabiliyeti ile, olmak ister. İçimizde kalması için Onu sevmemizi, Onunla birlik içinde kalmamızı ister ve bu yolu kolaylaştırmak için işte bize İsa’yı yolluyor! İsa bizlere yeni bir sevgi vermekte, her çeşit kibir veya egoizmden uzak bir sevgi: bize bunu, Babasına ölüme kadar itaat ederek ve onu haça gerenleri affederek, göstermekte!

Allah’a gerçek sevgiyi ve kardeşlere gerçek sevgiyi, İsa’nın yaşadığını görebiliriz. Din bilginine verdiği cevapta İsa, o ana kadar yaşadığı ve sonuna kadar yaşayacağı sevgiyi anlatıyordu. Biz de bakışlarımızı İsa’ya çevirelim ve Ona dikkatle bakalım, Ondan öğrenebilelim.

Aziz Pavlus da bunu yapmamızı öneriyor. Ayrıca Havari, İsa’dan başka onu örnek almamıza davet ediyor. Çünkü o da, Rab tarafından çağrıldığından beri Onun öğretilerine uygun yaşadı, yorgunluğu hiç düşünmedi. Böylece tüm Hıristiyanların yaşamı bir model olmakta, aynen mektubu yazdığı Selanikliler gibi! Onlar tövbe ettiler ve putlardan uzaklaştırıldılar, putların izin verdiği ve egoizmin tüm şekillerini kapsayan yaşam tarzını terk ettiler: başkalarının ve ailenin yaşamını hor görme, cinsel ahlaksızlık, eşlerin sadakatsizliği, cimrilik, şiddet. Putları terk ederek Hıristiyanlar tek gerçek ve canlı Allah’a hizmet ederler: her insanı seven Allah’a, fakire ve öksüze merhamet eden, dulu koruyan, yabancıyı koruyan Allah’a! Hıristiyan bu dünyada yabancı gibi yaşar, çünkü göklerin vatandaşı olduğunu bilir, bu sebepten bu dünyadaki yabancılara iyilikle bakar ve onlara Baba’nın sevgisini göstermek ister. Hıristiyan yabancılara sadece Allah’ın sevgisinin maddi birkaç işaretini vermekle yetinmez, ona Allah’ın kendisine verdiği kocaman armağanı da tanıtmak ister, “bizleri gelecek olan öfkeli yargıdan kurtaran” ve ebedi yaşama girmemizi hazırlayan İsa’yı tanıtmak ister!