28/11/2010 - NOEL BAYRAMINA HAZIRLANIŞ DEVRESİ

1. Pazar Günü – A

 

 

1.Okuma Yeş. 2,1-5 Mezmur 121 2.Okuma Rom. 13,11-14 İncil Mt. 24,37-44

 

İmanın Kutsal Gizemleri dıştan görülebilen işaretlerdir, “ağzıyla”, sesli olarak yapılırlar, böylece dışarıdan duyulabilir ve görülebilirler. Bu işaretler insanlar tarafından icat edilmemişlerdir: İsa kendisi de somut işaretlerle ilişki kurdu, tutma, elini uzatma, parmaklarını gözlerin üzerine koyma veya tükürüğü ile ıslatma, sesini yükseltme gibi davranışlarda bulundu. Hatta havarilerine şöyle emretti: “Gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Peder, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin.” (Mt. 28,19-20). Öğrenci olan, vaftiz ile öğrenci olmaktadır ve bu, Rabbin isteğidir. İsa Saul’a vaftiz olmayı emretti ve tüm havariler, insanın tek ve gerçek kurtarıcısı, İsa’ya yürekleriyl iman edenleri vaftize yönlendirdiler. Ama İsa niçin vaftiz dışsal eylemini gerekli görüyor? Niçin sadece yürekle O’na bağlanmak, insanın içindeki değişikliği ve yüreğinde saklı olan iman yeterli değildir? İnsan, yüreğinde olanla yetinirse, diğer imanlılarla ilişkiyle gelişen yaşam tamlığını ve güzelliğini tecrübe edemez. Başkalarıyla birlik içersinde yaşayamıyorsak ve en derin zenginliklerimiz paylaşamıyorsak, yüreğimizin en çok arzuladığından mahrum kalmış olur. İmanlarını ve yüreklerindeki hazineyi paylaşamayan imanlılar acı hissederler. Etrafımızda, kutlamalarda ve neşeli şölenlerde bile, ne kadar yalnızlık var! Niçin? Çünkü bunlara katılanlar kendi zenginliklerini paylaşacak fırsatı, kapasiteyi veya alçakgönüllülüğü bulmayı bilmezler. İsa’ya olan imana ulaşanlara vaftiz gereklidir: vaftiz onların imanının dışarıya gösterilmesidir, cemaat tarafından da kabul edilmesi ve tanınmasıdır. Hıristiyanların çoğu vaftizi çocukların bir töreni olarak düşünmeye alışıklar: onlar doğduktan kısa bir süre sonra vaftiz edilmişlerdir ve bu törenin değerini çok yıl sonra anlamışlardır. Benim için de durum aynı oldu. Doğduktan birkaç gün sonra vaftiz edilmiş olmaktan mutluyum, çünkü bu şekilde küçük yaştan tüm Kilisenin dualarının lütfundan faydalandım. Bunun gerçekleşmiş olmasının sebebi ebeveynlerimdir, onlar ne yaptıklarını biliyorlardı ve evlendiklerinde üstlendikleri görevi yerine getirmeye çalıştılar, yani kişisel olarak dirilmiş ve yaşayan İsa ile karşılaşmamı sağladılar.

 

“Bana: "Gidelim Rabbin evine!" dediklerinde, ne kadar sevindim”. Kurtuluşumuzun olaylarını yaşayacağımız bu yeni döneme başlarken, Mezmur’un bu ilk mısrası, bugünkü okumaların bize belirtmek istedikleri davranışları göstermekte ve özetlemektedir. Kilise takvimi zamana duraklar koyar, yaşamımızı ebediyette yaşayan Allah’ın sevgisine daldırır: Zaman dışına çıkmak, zamanda yaşamanın yoludur. Bu, zaman dışına çıkmak için, bununla birlikte zaman içerisinde yaşamak için, yoldur; geçen ve geriye dönmeyen zamanın verdiği üzüntüden kurtulma yoludur. O halde bu yeni döneme sevinçle başlayalım! Neşemizin kaynağı, bir gün Yakup’un Allah’ının, yani, acı çeken insanları seven ve onların yürüyüşünü özenle yöneten Allah’ın yaşadığı Mabede ulaşacağımıza emin olmamızdır. “Tüm milletler” değerli Kutsal Yasayı veren bu Allah’ın önüne çıkmak için yolu aramaktadırlar; kendi başlarına bırakılmış insanlar onu bulamazlar, izlemeyi beceremezler. Onlar Rabbin Sözünü duymak için Yeruşalim’e ulaşmaları gerekir, sadece o Söz sayesinde barışa yönlendirileceklerdir. Hangi millet kılıçlarını kırarak pulluk yapar? Hangi millet silah endüstrisinden vazgeçerek, onu aç insanlar için gıda endüstrisine çevirmeye hazırdır? Allah’ın Söz’ü olmadan hiç kimse bunu yapmayı hayal edemez. Eğer daima savaşmaya hazır olan milletler arasında barışı görmek istiyorsak, bizi Yeruşalim’e götüren yolları kat etmeliyiz. Bu yollar, gece gibi karanlık dünyaya yollanan Allah’ın Söz’ü tarafından yargılanmayı kabul etmemizdir, böylece dünya ve yolumuz gündüzmüş gibi aydınlanacaktır. Havari, “gündüz yaklaşmıştır” diyor; “Mesih İsa ile kuşanarak” hazırlandığımız gündür. Yeniden bir yıl dönemine başlarken Mesih İsa ile kuşanalım! O geldi ve gelecek! O geldi, ama biz O’nunla çok ilgilenmedik, yaşamımızı değiştirmeden geçmesine izin verdik. O geldi ve bizler Nuh’un zamanında yaşayanlar gibi yaptık, ilgisiz kaldık. Biz farkına varmadık ki O’nun Sözünü yaşamadan dünya mahva gidiyor. O tekrar geliyor, O’nu kabul etmemiz için bize zaman veriyor, aynen Nuh’un kurtuluş sözünü kabul ettiği gibi. O’nun geçişini bekliyoruz, çeşitli şekillerde gelişini bekliyoruz: Önce bebek olarak, sonra öğretmen ve daha sonra da acı çeken Mesih gibi. O’nun ardından adım atmaya hazırlanıyoruz, öyle ki ozaman geçişinde O’nu izleyeceğiz ve bu dünyanın acı köleliğinden kurtulacağız. Nihayet, O’na kararlılıkla şunu söylebilmek için O’nu bekliyoruz, “İşte buradayım, hazırım, seni dinliyor, seni seviyor ve sana itaat ediyorum, çünkü sadece sen beni kurtarıyorsun”.