27/03/2011- PASKALYAYA HAZIRLIK DEVRESİ - 3. PAZAR GÜNÜ – A

 

1.Okuma Çıkış 17,3-7 Mezmur 94 2. Okuma Rom 5,1-2.5-8 İncil Yh 4,5-42

 

İnsanın susuzluğu: bugünkü okumaların konusu işte bu! Musa’nın rehberlik ettiği halk susadı. Susamış insana susuzluğunu giderecek suyu kim verebilir? Çölde su bulma ümidi yok, bu sebepten de susuzluk, ölümle aynı anlama gelmektedir. Musa bile ne yapacağını bilemez ve Allah’a şikâyet eder. İnsanın problemleri, Allah’ın kendini göstermesi, tanıtması, insani imansızlığı imana çevirmesi için fırsat olmaktadır. Böyle durumlarda Allah insanın O’na güvenmesine, kendini O’na emanet etmesine yardımcı olmaktadır, öyle ki insan O’ndan yaşamı alabilsin. Susuzluk, yüreğin elde edemediği ve sıkıntı, acı veren, çoğu kez Allah’tan uzaklaştıran ve, egoizmin yarattığı aldatıcı yollara çeken tüm arzuların sembolüdür. Her susuzluğu sadece Rab giderebilir. O, insanın ruhunun ihtiyaçlarını bilir ve onları gerçekleştirmek için doğru anı ve şekli de tek bilen O’dur.

İncil de susuzluktan bahsediyor. İsa, öğle vakti, Yakup’un kuyusunun yanına oturduğunda, susuyor. Kendi susuzluğu, Samiriyeli kadına yardım etmek için bahanedir. Amaç, kadının kendi susuzluğunu anlamasıdır. Kadının içinde birçok giderilmemiş “susuzlukları” vardır ve bunları sadece İsa giderebilir. Kadın her gün su almak için kuyuya gitmek mecburiyetinde olmamayı tercih ederdi. Kadının düzenli ve sadık bir duygusal yaşamı yoktur, duanın ne olduğunu bilmemekte, dolayısıyla içsel yaşam ve ebedi kurtuluş hakkında da bilgisizdir. Genelde kadınlar ya sabah erkenden ya da akşamüzeri kuyuya su almaya giderlerdi, yani günün en serin saatlerinde. Bu kadın ise öğlen saatlerinde kuyuya gitmekte: Bu, yaşamının düzensizliğini, tembelliğini ve başkalarıyla karşılaşmayı istememe arzusunu göstermektedir. İşte, İsa ile karşılaşıyor. Bu karşılaşmada İsa yeni bir davranma, hayret edici bir davranma sergiler. Bir Musevi, bir Samiriyelinin murdar kabından içmeyi katiyen kabul etmezdi. O ise bunu, kadından istiyor. Bir Musevi, Samiriyeli bir kadına katiyen konuşmazdı, zamanını boşa atma ve “incilerini köpeklere fırlatmak” olurdu: İsa ise kadınla diyalogu arar ve ona Allah hakkında önemli şeyler öğretmek ister. İsa sever, İsa herkesi sever. Onun sevgisi susuzluğu giderir, sevgisi yaşam ve sevinç verir. O’nun sevgisi Baba’yı görmeyi sağlayan ışıktır, tüm insanları Baba’nın evlatları olarak görebilmeyi sağlar. Kadın, İsa’nın ruhani ve somut sevgisiyle karşılaşınca yenilenir: Artık kendi olmaz, yeni bir insan oldu. Bu kadın başkalarıyla karşılaşmaktan kaçınırdı, şimdi hemşerilerini çağırmaya gidiyor. Şimdiye kadar sadece saklayacağı şeyleri vardı, şimdi sevincini ve tamlığını göstermek istiyor. İsa ile karşılaşmak, bu kadının yaşamını değiştirdi. Şimdi bu kadın, şakirtler için bile örnek teşkil etmektedir. Onlar Rabbi bırakarak besin aramaya gitmişlerdi, hiçbirinin aklına Samiriyelileri, İsa’yı tanımaya çağırmak, gelmemişti. Samiriyeliler ise, daha önce güvenmedikleri, hatta yadırgadıkları kadının sözleri üzerine gelirler.

Şu anda, davranışlarımı gözden geçirmem gerekiyor: Bazen, maddi şeylerimle çok uğraştığımdan dolayı, başkalarını Rabbimi tanımaya çağırmadım. Rab’bimle karşılaşmaya davet etmeye cesaretim olmadı, ama ümitsiz, yaşamları alt üst olan kişiler, Kilisenin sınırında gözüken kişiler ise, bunu yaptılar. Onlar haça gerilmiş İsa’yı göstermekte kararlılar, tersine benimle konuşanlar bunu duymaktan hoşlanmadıklarını düşündüğümden dolayı sesimi çıkarmıyorum. İşte İncilin bu sayfası halen gerçektir. İsa halen bu dünyadaki insanların koştukları kuyuların kenarına oturmaktadır. İsa, bu kişileri kabullenmeye hazır, hem kişisel hem kalabalık olarak kendisine gelen kişileri kabulleniyor. Bu kişiler şakirtler tarafından çağrılmadılar, tersine yaşamlarını değiştiren günahkârların İsa ile karşılaşma hakkındaki tanıklıkları sayesinde İsa’ya geldiler. Her şeye rağmen İsa şakirtlerini kovalamıyor. Hatta onlara, önlerindeki ‘hasadı’, yani kalabalığı gösteriyor. Onlar görevlerine hazırlanmaları gerekiyor, İsa’ya susayanları ve yaklaşanları O’na götürmeleri gerekiyor!

Şakirtlerin kendileri de Allah tarafından lütuf aldıklarını göz önünde tutmaları gerekiyor. Onlar kendileriyle değil de, ancak ve ancak O’nunla gururlanabilirler. Aziz Pavlus, işte bize bunları söylemek ister. Bizler günahkârız ve dolayısıyla başkalarından daha iyi değiliz. Bir görevimiz vardır, o da herkesi İsa’ya götürmektir, ama her şeyden önce biz Onun yanında kalmalıyız, öyle ki Ruhu ile dolup değişelim ve O’nun mevcudiyeti ile susuzluğumuz giderilsin. İlk gidermemiz gereken susuzluk başkalarının ki değil, bizimkidir!