07/08/2011 - Olağan Devre 19. Pazar Günü – A-

 

 

1.Okuma 1Kr. 19,9.11-13 Mezmur 84 2.Okuma Rom. 9,1-5 İncil Mt. 14,22-33

 

Şakirtler, İsa kendisi olmadan kayığa binmeye zorlandığında, kim bilir ne düşündüler. Niçin o karada kaldı? İncil yazarı Rab’bin endişesini tahmin etmemizi sağlıyor. O, beş ekmekle karnını doyurmuş olan kalabalığı göndermek için kalıyor, bunu şakirtlerinin yapmasına izin vermiyor. Çünkü onlar çok kuvvetli bir denenme ile karşı karşıya kalacaklardı ve bunu atlatırlar mı belli değildi. Mucizevî ekmeyi onlar dağıtmıştı, ama mucize anlaşılmamıştı. Evet, herkes karnını doyurmuştu, ama anlamını kim anlamıştı? Kim İsa’nın yeni Musa olduğunu anlamıştı? Kim İsa’nın dünya çölünde gerçek ekmeği veren, beklenen ve vaat edilen Mesih olduğunu anlamıştı? Bunu anlayan olduysa da, Ona şöyle diyebilirlerdi: “İşte buradayım, şimdi ne yapmalıyım?”. Bunun yerine herkes Ona ne yapması gerektiğini söylemeye hazır: o zaman moda olan metotlarla kral olmasını istiyorlar. İncil yazarı Yuhanna açıkça bunu söyler: Onu alıp kral yapmak istiyorlardı. İsa, şakirtlerinin halka uyup boş gururla veya kibirle denenmelerini istemiyor. Bu sebepten onları kayıkla uzaklaşmaya istiyor zorluyor. Kalabalık onları etkilememeli. Onlar Allah’ın eylemlerini karşılık beklemeden ve kendilerini büyük ve önemli sayılmayı umut etmeden, gerçekleştirmeyi öğrenmeliler. İşte gölün üstünde tek başlarına kaldılar. İsa ne yapıyor? İsa tepenin üstünde tek başına dua etmektedir, yani Baba’yı dinliyor ve kendisini O’na sunuyor. Ancak ve ancak Baba Ona ne yapması gerektiğini söylemeli, çünkü insan “Allah’ın ağzından çıkan her sözle” yaşamalıdır. İsa, dağda durup Baba’ya itaatini belirtiyor: bu Onun duasıdır. O, gerçekten itaatkâr oğul olmak ve kalmak istiyor.

Şakirtler ters esen rüzgara kapılıyorlar, yani, Kutsal Yazıların konuşması şekline göre, negatif bir ruhun etkisi altındalar; sadece dışarıdan, rüzgardan değil, içsel olarak da denenmeler onları sarsıyor ve, etraflarını saran karanlık gece gibi, karanlığa kapılıyorlar. İsa, aralarında yok. Ve yanlarına doğru geldiğinde Onu tanıyamıyorlar. Bir hayalet olduğunu sanıyorlar. Aynen bizlerin şeytan tarafında denendiğimizde olduğu gibi: İsa’nın varlığı bize düşmanca geliyor ve sebebini bilemiyoruz. O, su üstünde yürüyor, daha önce kimsenin yapmadığı gibi… Petrus’un sorusu cesurca, ama aynı zamanda çocuksu: “Eğer sen isen, emret de sular üzerinde yürüyerek sana geleyim”. Rüzgâr esmeye devam ediyor, karanlık ürkütüyor. Petrus davet ediliyor ve kayıktan çıkarak suya basıyor. Kendisi ve herkes hayret içersinde: o da, hiç kimsenin daha önce yürüyemediği su üstünde yürüyebiliyor.

Kaç kere İsa’ya itaat ederek daha önce yapmayı hayal etmediğimiz şeyleri yaptık. İsa’ya itaat ederek sevgiyi zor ortamlara taşıdık, ağır suçları affettik, hiç duymak istemeyen kişilere Allah’ın Sözünü bildirdik, birçok zorluğa rağmen bunları Allah’ın hükümdarlığına katkıda bulunmak için katlandık.

Rüzgâr Petrus’un yürüyüşünü zorlaştırıyor ve Petrus korkmaya başlıyor. İsa’ya itaat emekte olduğunu unutuyor ve korkuyor. Su artık onu taşımıyor ve batmaya başlıyor. Korku ile bağırdığı dua, onu kurtarıyor: çünkü İsa onu dinliyor ve merhamet ediyor. Ancak sırılsıklam şakirdini sevgiyle azarlıyor: Petrus iman göstermedi, İsa’nın Sözünden şüphe etti ve korku yürümesini ve itaat etmesini engelledi.

Bu metin tüm havarilerin iman bildirisi ile sona eriyor: “Sen Allah’ın Oğlusun!”. Onlar İsa’nın Allah olduğunu fark ediyorlar, artık bunun tanıkları oluyorlar. İsa, sadece Allah’ın yapabileceğini yaptı, rüzgârın ve denizin üzerinde hüküm sürdü. Ancak gece karanlığında bunu sadece havariler görebildi. Bunu böyle olmasını İsa istedi, çünkü O, Allah’ın sessizlikte harika işlerini yaptığını biliyor. Bunu İlyas’ın tecrübesinden biliyor: İlyas dağda Allah’ın kendini güçlü bir rüzgârla, ateşle veya depremle göstermesini beklerken hiç biri olmamıştı. Allah kendisini kimseye zorla kabul ettirmek istemiyor. O kendini, “sakin, ince bir esinti sesi” ile gösterdi. İlyas, Allah’ın uysal olduğunu ve insanın küçüklüğüne saygı duyduğunu, anlamalı. Allah buna o kadar çok saygı gösteriyor ki halkın çoğu İsa’yı Onun Oğlu olarak tanımıyor ve güçlü bir Mesih’in gelişini beklemeye devam ediyor. Aziz Pavlus, halkının bu kadar kapalı oluşuna duyduğu acıyı gösteriyor, hatta halkın İsa’yı kurtarıcı olarak kabullenmesi için acı çekmeye ve lanetlenmeye hazır. Biz de aziz Pavlus’un arzusunu kardeşlerimiz için hissedelim: bu arzumuz devamlı duaya dönüşsün, öyle ki herkes, beklenmediği halde karanlıkta yürüyen İsa ile karşılaşsın.