OLAĞAN DEVRE (2. Pazar) – B -

İlk Okuma                        1Sam 3,3b-10.19                        Mezmur                        39/40

İkinci okuma                        1Korint. 6,13c-15°.17-20                        İncil                         Yuh 1,35-42

 

İlk emre bakalım: “Benden başka Tanrın olmayacaktır!” Bu emir ilk emirdir, hem sıra ile söylendiğinde ilktir, hem de önem sırasında da ilktir, diğer emirleri çeken bir zincirin ilk halkası gibidir. Gerçekten de diğer tüm emirler güçlerini bu ilkinden alırlar. Başka bir Allah olmasına imkan var mıdır? Eğer Allah yaratıcı ise başka tanrıların olmasına imkan yoktur. Ama biz Hıristiyanların tanıdığı Allah ile Müslümanların bildiği tanrı ve Afrika kabilelerinin tanrıları arasında çok büyük bir fark vardır. Çok korkunç büyük farklar vardır: o kadar ki biz şöyle söylemek mecburiyetinde kalıyoruz: “Sizin tanrınız bizim ki değildir.” Ama anlatmak istediğimiz şudur: Sizin tanrıyı tanıdığınız şekil bizim kine uymuyor. O zaman şu sonuca varabilir miyiz? Birçok ilah veya tanrı mı vardır?   Ancak şunu düşünelim. “Tanrı ne demektir?” Bu terim ile sağlık, yaşam, rüyalarımızın gerçekleşmesi için ümit, mutluluk ve tüm durumlarda başarı, güven veren ve gelecek için bize emniyet veren birini düşünürüz. Bunlar için birçok “ilah” olduğunu söyleyebiliriz. Bazen bizim de başımıza gelir, tüm güvenimizi, umudumuzu bir şeye bağlarız: şöyle diyebiliriz, birileri için para, moda, top, eğlence yerleri, evi, arabası, işi v.s. onun ilahı olabilir. Ama aklımızda şu cümle kalmalıdır: “Benden başka Tanrın olmayacaktır!”  Ve Kutsal Yazının şu yazısından da güç alabiliriz: “Ey dünyanın dört bucağındakiler, Bana dönün, kurtulursunuz. Çünkü Tanrı benim, başkası yok”.

 

Bugün İsa’nın yaşamının önemli bir olayı olan vaftiz ve ertesi gün gerçekleşen olayları düşünelim. Yahya daha önce öğrencilerine, dağılmış oğullarını toplamak için Allah tarafından yollanmış, Mesih’i beklemelerini tavsiye etmişti. Şimdi onlara “İşte, Allah’ın kuzusu” diyerek İsa’yı gösteriyor. Aralarından iki kişi hemen O’nu takip etmeye başlıyorlar. O hemen bunu fark ediyor ve ne aradıklarını soruyor. İlginç olan onlara birini mi aradıklarını değil de, ne aradıklarını sormasıdır. Biz genelde dua ederken Allah’tan birçok şey isteriz. Elbette “iyi” şeyler isteriz, ama hep bir “şey” isteriz. Bu kendimize dikkat ettiğimizi, ihtiyacımız olan şeylere ve yaptığımız ve ulaşmak istediğimiz projelerimize önem verdiğimizi gösterir. İsa, arkasından gelen iki şakirttin bir şey mi aradıklarına bakmak istiyor. Belki de bu şakirtler İsa’nın, kendi egoist arzularını ve projelerini gerçekleştirecek biri olarak görüyorlardı.

Ama iyi ki o iki şakirt bir şey aramıyorlardı. Onlar Mesih’in yeni bir yaşam vermeye geldiğini, yeni bir çağ açacağını anladılar ve O’ndan her şeyden önce öğrenmek istiyorlar. Ona şöyle soruyorlar: “Rabbi, nerede yaşıyorsun?” Bunu sormakla O’nunla birlikte olmak istediklerini, O’ndan yaşamayı öğrenmek istediklerini ve onun emrinde olacaklarını söylemek istiyorlardı. Bu İsa ve Peder’e karşı göstermemiz gereken doğru davranıştır. Bu şekilde Rabbe, yaşamımızın gerçek efendisi olarak davranmış oluyoruz. O bizim isteklerimizi gerçekleştirecek bir hizmetkar değildir. O bizim ihtiyacımız olanı biliyor, ve yaşamımızı Allah’ın Krallığının emrine nasıl koyabileceğimiz de biliyor. Andreas kardeşi Simon’u İsa’ya tanıştırdığında, İsa ona yeni bir isim koyuyor. Bununla da kendisiyle karşılaşmanın insanın yaşamına yeni bir anlam vereceğini gösteriyor. İsa ile karşılaşan Samuel’in yaşamını tekrarlıyor. Samuel gece yarısı Allah tarafından çağrılmış bir gençti ve yaşamını hemen Allah’ın emrine koyarak halkın kurtuluşu için projelerin gerçekleşmelerine yardım etmekten çekinmemişti.

Aziz Pavlus, İsa ile karşılaştığımızda yaşamımızın kökünden değişmesini anlatıyor. Mademki Dirilmiş İsa bize Ruh’unu veriyor, bedenimiz artık içgüdülerine ve arzularına kulak vermemelidir. Hıristiyan bu yönü ile de kendini başkalarından değişik göstermelidir.  Hıristiyan bedeni için saflık ister, başkalarının bedenine saygı duyar, yaşamın en gizemli konuları hakkında fıkralar anlatmaz, yaşamı iletmek ve sevgiyi göstermek gibi bedeninin nazik, gizemli yönleriyle oyun oynamaz. Evliliğe hazırlanan bir Hıristiyan kendini ve başkasını denemelere tabii tutmaz.  Atılabilecek şeyler için denemeler yapılır, ama değerli ve tekrarlanamaz olan yaşamımız ve başkasının yaşamı ile denemeler yapılamaz. Evliliğe hazırlanan genç Hıristiyan sabırlı bir sevgi, sadık bir sevgi ile sever. Sevdiğini bekleyebildiğini gösterir ve sevdiği kişiyi, verebileceği bedensel zevkten de çok sevdiğini gösterir. Allah’ı bedeninizle övünüz!”. Bugün Mesih İsa ile karşılaşmamızın getirdiği sonuçlara bakabiliriz!