19/02/06 - OLAĞAN DEVRE - 7. Pazar Günü – B -

İlk Okuma               İşaya 43,18-19.21-22.24b-25     Mezmur           40/41

İkinci Okuma          2korint. 1,18-22                          İncil                 Markos 2,1-12

 

İlk emri düşününce çok sık rastlanan bir düşünce tarzına değinmem gerekiyor. Kolaylıkla şöyle düşünüyoruz: “Allah elbette acı çekmemi istemiyor! Allah elbette mutluluğumu istiyor! Allah bizi acı çekelim diye yaratmadı!” Bu cümlelerin doğruluğunu Kutsal Kitapta ve Allah’ı düşünme tarzımızda tasdik bulabilir. Allah’ın mutluluğumuzu istediği doğrudur, kötülük ise Allah’ın isteğinden değil, şeytanın kıskançlığından doğmuştur. Ama sakın, Allah’ın davranma şeklini unutmayalım. O boşuna ilk emre girişi şöyle dememiştir: “Ben seni Mısır Ülkesinden çıkaran Rabbin Allah’ım!”.O halkını Mısır ülkesinin esaretinden kurtardı, acılardan kurtardı ve “süt ve bal akan diyara” ulaştırmadan korkunç çöl deneyiminden geçirtti. Halk çölde iken elindeki her şeyden arınmak mecburiyetinde kaldı, özellikle hayallerden ve kibir ve asilikten arındırdı. Bu ancak fedakârlıklar ve zorluklar sonunda gerçekleşti. Allah mutluluğumuzu istiyor ve bizi buna hazırlıyor, hazırlanış devresi de acıdan geçmeyi gerektiriyor. Böylece Peder, İsa’nın acılarından ve ölümünden sonra, dirilişini kabullenmemiz için hazırladı. Daha önce dediğimiz gibi günlük yaşamımıza girmiş olan bazı cümleler haçı ret etmemizi doğrulamak için kullanılmaktadırlar. Bazen evli çiftler de fedakârlıklardan kaçarlar ve boşanma ile sadakatsizlikleri, zor anları böyle boş sebepler ve cümlelerle doğrulamaya çalışırlar. Allah acı çekmemize, kendi günahlarımızın ve sevdiğimiz kişilerinkinin yükünü taşımamıza izin verebilir. Sabır, sadakatli sevgi ve aftan sonra en güzel, temiz, kutsal ve dayanıklı mutluluk gelir.

Peygamber İşaya’nın sözleri gerçekten teselli edicidir. Allah ilk önce halkını dua etmeyi unuttuğu için, O’na güvenmediği için ve en kötüsü devamlı günahlar ve kötülükler yaptığı için azarlar. Ancak Allah kendini kurtarıcı olarak tanıtmaya kararlı. Bunun için af sözü verir. Affı, halk pişman olup tövbe ettiği için değil de kendisinin seven Allah olduğu için verir: “Kendim yüzümden günahlarını affediyorum ve artık suçlarını anmak istemiyorum”. Bu müjdeye mezmur da eklenir, acı çeken bir hastanın af dilemesidir, kötülüğün işlediği günahların sonuçları olduğunu şüphe etmemektedir: Allah’ın affedebileceğini bildiğinden, aynı zamanda iyileşmeyi de beklemektedir. Bütün bunları İncil’de de bulabiliriz. Felçli bir hasta beklenmedik bir şekilde İsa’nın karşısına getirilir. İsa onu bir hasta gibi değil de bir günahkâr gibi görür. Onun imanı ve onu getirenlerin imanları her şeyin üstesinden gelir. İsa ve etrafındakiler hastanın oraya varma şeklinden rahatsızlık duyarlar: ama İsa’ya yaklaşabilmenin tek yolu o idi, onu tavandan indirdiler.

Hiç kimsenin girmesine izin olmayan başka bir oda nasıl aklımıza gelmesin? O odaya, Kutsalların Kutsalı, denirdi ve Kudüs’teki Mabettin perde arkasındaki oda idi. Orada Allah’ın Varlığına tapılırdı ve sadece Büyük Rahip yılda bir kez kurbanın kanı ile oraya girebilir ve halk için af dileyebilirdi. Bu kutsal odanın temizliği ile uğraşan tavandan indirilirdi. Kefernehum da, İsa’nın bulunduğu odaya ise arınması gereken kişi tavadan inmektedir. O kişi herkesin önünde İsa’ya olan imanını bildirdikten sonra İsa’yı oraya yollayan Peder’in yüreğinde bulur: Oğul’u severek Peder’le birlik içinde olur! İsa bunu görmektedir ve insanlar ile Allah arasındaki mesafenin yok olduğunu görmektedir, Allah ile o kişi arasında mesafe yok olmuştur, günah yok olmuştur.

Babalık sevgisiyle Rab onu “oğul” diye çağırmaktadır ve onu sevdiğini açıklamaktadır, sonra da gökte gerçekleşeni açıklamaktadır: artık günahları yok olmuştur, çünkü o Allah’ın Oğluna iman etmiştir. İsa gerçekleşeni Peder’in şanı için açıklamaktadır. Orada bulunan ve Allah’ın hikmetinden çok, kendi bilgilerine güvenen yazıcılar, her şeyi ters anlayarak kınarlar ve İsa’nın sevgisini ret ederek Peder’den de uzak kalmaktadırlar. Ama İsa onları da sevmektedir ve onlara beklenen işaret ile yardım etmektedir, kişiliğini gösteren işaretle: O Mesih’tir, Allah’ın Oğlu’dur, Peder’in yolladığı kişidir. Ve işte, felçliye dirilme emrini verir ve yatağını alarak evine gitmesini söyler.

Bazı kişiler İsa’nın felçliyi kalmaya davet etmediğine ve öğretilerini anlatmaya kalmasını istemediğine şaşırabilir. Hayır, İsa onu eve yollamaktadır! Belki ileride kendi hür olarak İsa’nın öğretilerini öğrenmek isteyecektir. Çünkü İsa’nın sözlerinden sadece af ve beden sağlığı değil gerçek yaşam, ebedi yaşam da gelmektedir. İsa, gerçekten de Aziz Pavlus’un hatırlattığı gibi, Peder’in “evet” idir. Onu kabullenerek Peder’in iyiliğini ve sevgisini de kabulleniriz ve bu bize yaşam ve mutluluk verir. Biz zayıf ve günahkârız, ancak Allah Babamız olmaya devam etmektedir.