27/08/06 OLAĞAN DEVRE 21. Pazar Günü – B

İlk Okuma           Yşu. 24,1-2.15-17.18b        Mezmur        33/34

İkinci Okuma      Ef. 5,21-32                         İncil             Yu. 6,60-69

 

Gençlerde yeni moda, evlenmeden önce “sevgilerini” “deneme” ihtiyacını duymalarıdır. Bu sebepten evlenmeden önce bir müddet birlikte yaşamaya başlarlar. Denenen “sevgi” değildir, duygular veya egoizmler uyumlu mu diye deneme yapılır. Duygusal hisler ve egoizm (gerçekte biri ötekinden yeterince tatmin oluyor mu diye bakmak ister)  sevginin olgunlaşmasını sağlamaz: kim bilir ne zaman evleneceklerdir ve şayet evlenirlerse de çoğu kez halen birbirlerini sunmayı öğrenmiş değillerdir. Kim evlenmeden önce partneri ile yaşamaya başlarsa belirsizlik, güvensizlik, gerginlik içersinde olacaktır, çünkü her an büyük bir kolaylıkla terk edilebileceğini bilmektedir. Bu belirsizlikten kabul etmese de etkilenir ve şantaja maruz kalıyormuş gibi olur: “Partnerimin hoşuna gitmeliyim, yoksa beni terk eder”! Böylece de huzur ve barış bulmaz. Bu modaya uyan gençler sevgi kapasitelerini zor olarak olgunlaştırırlar. “Geleneksel” nişanlılık devresinde çiftler, uzun zaman için birbirlerini ararlar, arzularlar ve zorlukla da olsa beklemeye alışırlar. Bu sayede sebatlı olmaya alışırlar ve sevgi için birbirlerini sunma kapasitelerini artırırlar. ‘Denemede’ bu gelişme yoktur.

Ne kadar birbirlerini dinlemeyi, birbirlerine itaat etmeyi ve ortak kararlar almayı bilirler? Sevgi bu yönlerle de kendini gösterir ve gelişmesi, kendini gösterebilmesi için uzun zamana ihtiyacı vardır. Ruhani yönden evlenmeden birlikte yaşamak, yaşamını Allah’ın ve Kilisenin kutsaması olmadan hatta iman kardeşlerinin hiçbir takdisi veya birliği olmadan yaşamaktır. Evlilik gizemini almayan aile sadece kendi gücüne güvenmelidir: ve elbette Allah’ın kutsamasına ve lütfüne sığınmıyorsa, gerçekten gücü az olacaktır. Eğer bu kutsama bilinçli bir şekilde ret ediliyorsa bu beraberlikte kibir ve günah vardır.

Genç Hıristiyan ise yaşamın bu yönüyle de ters istikamette gittiğini bilmelidir. Yıllarca birlikte yaşayacağı kişiyle tamamen birlik içinde olabilmek için, onun gibi inanan biriyle aile kurmaya çalışacaktır: nişanlılık devresinden itibaren iman birliği yaşayacaktır, Rabbe güvenecek ve itaat edecektir,  cinsel arzularına hükmedecektir, Kiliseyle birlik içersinde olacaktır. Hıristiyan eşine cennettin kapısına kadar eşlik etmesi gerektiğini bilmektedir: bu yürüyüşe yanlış yoldan yürüyerek başlamaz!

 

Halkı, karar verip bir cevap vermeye çağıran Yeşu, halktan harika bir cevap alır. İnsanları seven Allah’ın tarafını tutmadan, O’nun önünde durmak, merhametinden ve korumasından faydalanmak olmaz. “Eğer Rabbe itaat etmek istemiyorsanız, kime itaat edeceğinize bugün karar verin”! Yaşamımız hep bir itaat etmektir: ya Allah’a itaat ederiz, ya da ihtirasın yönlendirdiği arzularımıza itaat ederiz, bunların çok önemli olduklarını sanırız ve ilah gibi önemli görürüz. Biz kime itaat edeceğimize karar vermekte serbestiz. Eğer Allah’a itaat etmiyorsak, mutlaka bir egoizme boyun eğiyoruz ve bu Allah’ın düşmanından gelmektedir. “Sakın, Rab’den vazgeçip başka putlara hizmet etmeyelim”. Halk tarihini düşünüyor, Antlaşmanın Allah’ına sadakat kararını güçlendirmek için de ataların tecrübesi hatırlar: O, halkını Mısır köleliğinden büyük bir sevgi ile kurtarmıştı. Kendi tarihini hatırlamak, Allah’ın Sözüne inanarak itaat etmek için ve sadakatli olmaya karar vermek için iyi bir sebeptir. Bizim için de ailemizin hikâyesini, halkımızın tarihini hatırlamak önemlidir. Orada Allah’ın sevgisi ve mucizeleri saklıdır: onların hatırası O’na olan imanımızı canlı tutmamıza yardım eder.

İncil metni de bize bir karar anını tekrar yaşatmaktadır: İsa’nın birçok öğrencisi O’nu takip etmemeye karar verir. İtaat etmeden önce anlamak istemektedirler, kolay ve herkes tarafından kabul edilen bir yürüyüş isterler, ama İsa ile birlikte olmak için O’nunla birlikte sessizliği kabul etmek gerekir, anlaşılmamayı ve hor görülmeyi kabullenmek gerekir. İsa cesaretini kaybetmiyor: tek başına kalmayı kabulleniyor, ancak tekliflerinden ödün vermiyor. İncil’i insanların huzuru için değiştirmiyor: tersine insanlar İncil’e uygun yaşamak için yaşam değiştirmeleri gerekir.

Aziz Pavlus böyle kati bir kararın sonucu olarak da Hıristiyanların aile yaşamını görmektedir. Evlenen imanlı evliliğinde Rabbe olan sevgisini ve sadakatini yaşar. Böylece evlilik Allah’ın sevgisinin ve merhametinin kendini gösterdiği ortam olur. Kocanın eşine olan sevgisi, İsa’nın Kilisesine olan sevgisini gösterir ve Kilisenin cevabı da eşin kocasına olan hür ve tatlı boyu eğmesi ile gözükür. Onlar birbirlerine sadece aşk ve arzu, iyi niyet veya sosyal bir kontratla bağlı değiller: onlar sadakat ve birlik içersindeler, çünkü onlarda İsa’ya olan birlik ve Kiliseye ait olma duygusu da vardır ve büyümektedir. Evlilik, Rabbe hizmet etme kararının her gün somutlaştığı ve herkese görünür olduğu yerdir: Evlilik, Allah’ın varlığının ve kutsallığının parladığı tepedir!