12/11/06 - OLAĞAN DEVRE - 32. Pazar Günü - B

İlk Okuma                   1Kr 17,10-16                Mezmur                   145/146

İkinci Okuma                   İbr. 9,24-28                   İncil                    Mar. 12,38-44

 

 

Başkasının ne evini, ne tarlasını, ne kölesini, ne öküzünü, ne eşeğini ne de onun olan herhangi bir şeyine göz dikme! Onuncu emir Rabbin ve havarilerin birçok öğretisini ve tavsiyesini özetlemektedir. Zenginlik arzusu yaşamımızın birçok kararını ve eylemini etkilemektedir, aynen başka bir kadını ve erkeği arzulamak olduğu gibi. Zenginlik arzusu gözümüzü başkalarının zenginliğini kıskanmamızı sağlar ve düşüncesiz davranmamıza yol açar: hırsızlık, kandırma, aldatma, yalan, cinayet v.s. gibi. Allah’ın arzularına göre yönlendirilmeyen arzular birçok kötülük getirir. Arzularımızın bizi sürüklememesi için daima içsel duygularımızı kontrol altında tutmalıyız, Allah’ın arzusu doğrultusunda O’nun isteğine ve sevgisine doğru yönelmeliyiz. Başkalarının sahip olduğu şeyler, çok zengin olsalar dahi, bunları birçokları için sevgi aracı olarak kullanmaları için onlara emanet edilmiştir. Eğer onlar bu zenginliklerini kendi zevkleri, eğlenceleri için kullanıyorlarsa hikmetli davranmıyorlar demektir ve yargılanacaklardır. Aynı şekilde bizler de, bize emanet edileni, fakirler için sevgi aracı olarak ve insanlar arasında birlik kurmak için kullanmalıyız.  Eğer tüm zenginlikleri bu gözle görsek onları artık arzulamayacağız ve yüreğimiz sevmek için hür ve saf kalacaktır. Yüreğimizde zenginlik arzusu varsa kardeşlerimizi hür bir sevgiyle sevemeyeceğiz ve başkalarına müşteri veya rakip gözüyle bakacağız.  Allah’ın hikmeti bizi önceden uyarıyor: “Başkasının parasıyla evini yapmak, tabutun için taş toplamaya benzer” (Sirak 21,8) der ve şöyle davranmamızı önerir: “Varlığınız artsa bile, ona gönül bağlamayın” (Mez. 62, 11). Başka bir yazı ise şöyle söylemektedir: “Zenginliği seven hiçbir zaman paraya ve zenginliğe doymaz, zenginliğinin faydasını da göremez” (Vaiz 5,9).

Mesih İsa gelince bizim “günah ile ilişkiye” girdi ve “günahı yok etmek için kendisini kurban etti”. Günahın kişisel ve sosyal yaşamımıza acılı bir etkisi vardır, çünkü ölüm gücü vardır. Günahkâr olan bizler tüm yeteneklerimize hükmeden onun etkisinden kaçabilecek güce sahip değiliz. Baba’nın sevgisi bize Oğlu verir, Oğul da kendini kurban ederek bizi devamlı günah işleyerek kendimize yaptığımız kötülükten bizi kurtarır. Biz kendi mantığımızla ve kafamıza göre hareket ederek Baba’dan uzaklaşırız, tersine sevgisinden gelen Sözüne itaat ederek yaşamalıyız. İsa kendini sunarak bize yeni bir yaşama başlama imkânı verir ve bu yeni yaşam Baba’nın sevgisiyle gerçekleşir. Dünyanın sonunda Rab İsa dönecektir ve “nihai kurtuluş için O’nu bekleyenlere gözükecektir” . Biz Rabbimizin gelişini bekliyoruz. Tüm yaşamımız bu bekleyişle doludur. İsa’nın şanlı dönüşünü beklerken yüreğimiz dünyevi şeyleri, en güzel ve en çekicilerini bile, doğru değerinde görmektedir, çünkü değerleri sevgiyle ölçülmektedir. 

İsa, fakir dulu havarilerine örnek olarak göstermesi, şanlı gelişini beklemeye bir hazırlıktır. Bu dünyada değeri olan şeyler nelerdir? Hangi şeyler arzularımızı ve yüreğimizi meşgul etmelidir? Hangi gerçekler dikkatimizi çekmeli ve seçimlerimizi etkilemelidir?

Yaşadığımız dünya paraya ve güce çok önem vermektedir; para alışveriş gücüdür, ama paranın, aynı zamanda insanların, ailelerin, ülkelerin değerini koşullandırma ve hatta azaltma gücü de vardır.  Her yerde hatta Kilise de bile paranın bizi etkilemesine izin veriyoruz. Ucuz olanı alıyoruz veya en çok para kazandıracak işi yapıyoruz. İsa yüreğimize bakabilecek güçtedir, her şeyi de, para dâhil, yüreğimize göre yargılar. İsa’nın havarilerine örnek olarak gösterdiği dul kadın, çok fakirdir ama yüreğini Baba’ya emanet etmiştir ve O’na güvenmektedir, Baba’nın “O’na bağıran kargaları bile” aç bırakmayacağından emindir. Dul kadın, tüm parasını bağışlayarak yüreğinin zenginliğini göstermektedir, daha doğrusu Allah’ın yüreğinin zenginliğini göstermektedir! Bağış torbasına düşen iki para Baba’nın yüreğinde çok değerlidir: onların sayesinde O’nu çok seven, O’na itaat etmeye hazır bir kıza sahip olduğunu bilmektedir. Zenginlerin verdiği birçok altın para mabedin inşaatını yaptıran başkahinleri mutlu etmekteydi, ama Baba’yı sevindiriyor muydu? Dul kadın mabet tamamlanmamış olmasına rağmen amacına ulaştı: Allah ile güvene ve samimiyete ulaştı, O’nu yaşamının temeli olarak kabul etti, O’nun sevgisinden emin idi. Zenginlerin altınları ise Allah’ın çehresini göstermiyordu, bağışları sayesinde O’nun Baba olduğu anlaşılmıyordu.  Büyük İlyas peygamber de yaşamak için ihtiyacı olan Allah’tan yardımı bir fakir duldan almıştı. Kadının güven dolu fakirliği sayesinde Allah’ın kendini göstereceğinden emindi.

Rab İsa’yı bekleyişimiz bizi dünyevi şeylere bağlanmamayı öğretir: eğer zenginliğimiz varsa onu Baba’nın sevgisinin ve oğullarının emrine koyalım!