28/05/2006 – MESİH İSA’NIN GÖĞE YÜKSELİŞİ BAYRAMI  -  B

İlk okuma                              Hav. İşl. 1,1-11                                                     Mezmur                     46/47

İkinci okuma                    Efes. 4,1-13                                                                 İncil                                Marco 16,15-20

 

Öldürme! Dünyada varolan çeşitli kültürler bu konuda da birbirlerinden farklıdır, çünkü her kültür insan hayatına farklı bir değer vermektedir. İncil’in mesajının ulaşmadığı, hem ilk hem de modern çağların ulusları, insan hayatına sınırlı bir değer verirler: kolayca hem bebekleri hem de yaşlıları, hem akrabaları hem de yabancıları, hem ‘suçlu’ hem de suçsuz insanları öldürürler! Biz Hıristiyanlar, iki bin yıl boyunca Kutsal Ruh’un aydınlattığı zihniyeti benimsettiğimiz için insan hayatını son derecede kutsal olarak saymaktayız. İnsan hayatı, anne karnındaki başlangıcından itibaren kendi doğal sonuna kadar kutsaldır, çünkü Allah’ın armağanıdır, sahip çıkmamız değil, tersine hizmet yapmamız gereken bir gerçektir; her insan hayatının önünde kendimizi Allah’ın hizmetkârları ve işbirlikçileri hissetmeliyiz. Bu yüzden bizim için, kürtajı önermek ve gerçekleştirmek, kaza geçirilmiş insanın yardımına koşmamak, kendine bakamayan sakat insanla ilgilenmemek, bir hastayı yalnız bırakmak, çok ağır bir günahtır. Mesela Avrupa’da bütün vatandaşların vicdanlarının Hıristiyan prensiplerine bağlı oldukları zamanlarda, toplum yasaları insan hayatının değerini benimsiyordu. Fakat Hıristiyan imana olan bu bağlar kopunca, önemsiz ve bencil menfaatler yasaları değiştirmeye başladı, mesela kürtaj konusunda ve şimdi, bilinçli veya bilinçsizce ölümü isteyen hasta ve yaşlıların öldürülmesine izin verme eğilimi, var bile. Ancak biz, Allah’ın “öldürme” emrinin, insani yasalardan değil, Allah’ın ağzından geldiğini bilmekteyiz! Bundan dolayı insan hayatına, kendi doğal sonuna kadar, saygı göstermeye devam ediyoruz: nitekim insan acısının da, sayılamaz bir değer taşıdığını biliyoruz: Allah kurtuluş projeleri için onu da kullanır!

 

Bugün gözlerimizi, Havarilerle birlikte, göğe çevirmekteyiz ve Peder’in sağına oturmak üzere gözlerimizden kaybolan Rab İsa’ya doğru bakışlarımızı yöneltiyoruz. Böylece bizler de, Rab İsa’nın tekrar geleceğini söyleyen melekleri duymuş oluyoruz. Yeniden gelecek! Bu yüzden onun gittiğine üzülmeden, dönüşü için yeryüzünü hazırlayarak, yaşamaktayız. Göğe baktıktan sonra, yeniden yeryüzüne bakalım ve onu güzel bir bahçeye, İsa’nın şanına layık bir yere çevirmeye çalışalım. İşte biz dünyayı değiştirip, iyileştirmek için O’ndan ışık, lütuf, güç ve sevgi aldık. Rabbin görünebilir mevcudiyetinin yokluğu, Havarilerin gördüğü İsa’yı, arzuladığımız halde, görmemek, bir mahrumiyet değildir. O’nu görmemiş olan bizler, O’nun gelişi için yeryüzünü, Havariler gibi, hazırlama imkânımız var. Onların sözleriyle bütün insanlara kurtuluşunu ilan etmekteyiz. İnsanlar iman etsin ve iman ederek kurtulsun diye, Havarilerin sözleriyle tüm dünyaya Müjdeyi duyurmaktayız. İsa kendisi, O’nu görmezsek de, aramızda bulunacağına söz verdi. O, sevgiyle O’ndan bahsedildiği her yerde daima bulunacak ve oradaki varlığı yapacağı mucizeler aracılığıyla belli olacaktır.

İsa’nın göğe çıkması Kilise’nin, harekete geçmesinin zamanını başlatır. Bu andan itibaren Havariler karar vermeye, seçmeye, dünyada korkmadan, özgürce hareket etmeye başlar. Dünya bazen onları bekler, bazen de onlara, Rabbe davrandığı gibi, aynı düşmanlıkla davranır. Havariler, bu andan itibaren Rabbin öğretişlerini ciddiye almaya başlıyor ve Kutsal Ruh’un kudretini bekliyorlar. Kutsal Ruh’un kılavuzluğunda, Mesih’in ölümü ve dirilişi ile gösterilmiş olan, Peder’in sevgisinin tanıkları olacaklar. Allah’ın bilgeliğine ve hikmetine göre, sayısız şekillerde tanıklık edecekler: bazen O, sözlerinin gerçekliklerini onaylamak için mucizeler yapar, bazen de, tek insanların ya da tam bir ulusun yüreğinin kapılarını imana açmak için, çektikleri acıları ve şehitliklerini de kullanabilir! Tarih öğrencilerin, Rabblerine ettiği her çeşit tanıklıklarla doludur! Ve tarih benim tanıklığımı, senin tanıklığını de bekler! Mesih İsa’nın gökte olduğunu biliyorum: O’nu görmeyi hak iddia etmiyorum, tersine başkaları yaşamımda O’nun sevgisi ve hikmetini görebilsin diye, O’nun Sözünü yaşamaya gayret ediyorum! Aynı zamanda başka imanlıların birliğinde kalmaya çalışıyorum, çünkü tek başıma, tanıklığım büyük bir iz bırakamaz ve dünya zihniyetini etkileyemez. Her şeyden önce tanıklığım Kilise’nin birliğini ifade etmelidir; çünkü dünyaya İsa’nın kurtuluşunu ulaştıran, Kilisedir! Aziz Pavlus Efesliler’e Mektubunda, ısrarla bu konu üstünde duruyor. Allah’ın her bir imanlıya bağışladığı armağan, diğer imanlıların iyiliğe yöneltmelerinin aracı olmalıdır. Rab’den aldığım sevgi, senin aldığın sevgiyi yüceltiyor! Farklı armağanlar aldık, ancak hepsi faydalı ve Mesih’in tek Bedenini oluşturmak için, her biri gereklidir! Kilise olan bu mistik Beden aracılığıyla, Peder’in sağında bizi bekleyen İsa’nın sevgisi bu dünyada var olmaya devam etmektedir!