23/08/2009 - Olağan Devre - 21. Pazar Günü - B

1.Okuma Yeşua 24,1-2.15-17.18 Mezmur 33 2.Okuma Ef. 5,21-32 İncil Yu. 6,60-69

 

“Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver”. Kilisenin ihtiyaç duyduğu ekmek, Mesih’in Bedenidir. İçimizde Kutsal Ruh’un varlığının sabit olması için, bizler bu ekmekle, yani Mesih’in Bedeni ile besleniyoruz. Efkaristiya Ayini esnasında da aynen böyle dua ediyoruz. Ekmeğin ve şarabın takdisinden önce onların üzerine inmesi için Kutsal Ruh’a yalvarıyoruz, böylece Kutsal Ruh onları Mesih’in Bedenine ve Kanına çevirir. Takdis’ten sonra ise şöyle dua ederiz: “Mesih İsa'nın bedenini ve kanını paylaştığımız zaman, Kutsal Ruh'un kudretiyle hepimizin toplanmasını ve birlik içinde yaşamasını sağla”. Biz Mesih’in Bedeni ile besleniyoruz çünkü Kutsal Ruh’a ihtiyacımız var. O halde İsa bize ekmeği istemeyi öğrettiğinde Kutsal Ruh’u düşündüğünü söyleyebiliriz, aynen üç arkadaş masalını anlatırken de aynı şeyi düşünüyordu. Aziz Luka bu masalı anlatırken (11,5-8) gece yarısı bir arkadaşın, arkadaşını, başka bir arkadaş için ekmek dilemek uğruna uyandırdığını anlatıyor. O kadar ısrarla istiyor ki istediğini de elde ediyor. Aynen Baba Kutsal Ruh’u, ondan ısrarla dileyene veriyor. Kutsal Ruh, Kilisenin büyümek için beslendiği ekmektir, İsa’nın Babasından şakirtleri için dilediği birliği veren ekmektir, onunla beslenenleri birleştiren ekmektir. “Günlük ekmeğimizi” istediğimizde sadece karnımızı doyuran ekmeği düşünmemeliyiz, her şeyden önce bizleri Kilisenin birer canlı üyesi kılan Ruh’u arzulamalıyız, Kiliseyi Rabbe itaatkar, birlikte sabit, dünyadaki misyonunu yaşamakta güçlü kılan Ruh’u arzulamalıyız. Allah tarafından sevilen bu dünyada, İsa’nın şahitleri olabilmek için Ruh’una ihtiyacımız vardır, yoksa dünyada bir yenilik olmayacağız. Devamlı olarak Kutsal Ruh’u dileyelim, böylece her gittiğimiz yerde Allah’ın ve Mesihi’nin varlığının kokusunu yayacağız: ne yaparsak yapalım, Baba’nın, O’nu tanımaya ve Mesih’in bedeninin üyeleri olmaya ihtiyacı olan insanlara bir armağanı olacağız.

 

Bugün anlatılan, Yeşua’nın İsrail kabilelerine karşı gerçekleştirdiği olay, güzel ve incedir. Yeşua herkesin hürce konuşmasını ve kendi yolunu seçmesini istiyor. Ya çölü geçmelerine yardım eden Rabbe hizmet edecekler ya da başka milletlerin putlarına tapacaklar. Musa’ya konuşan Rabbe hizmet etmek, emirlerine uymak demektir. Bu on emre uymak da şahsi arzulara yer bırakmaz, duygularla fikir değiştirmez. Başka milletlerin putlarına tapmaksa çok daha kolaydır: birkaç tören yapmak, birkaç tabuya dikkat etmek yeterlidir, kendi yüreğini katmana gerek yoktur. Bu putlar azla yetinir ve insan bedeninin ve yüreğinin tüm arzularını ve içgüdülerini tatmin eder. Rabbe hizmet edenin yaşamı ise sabit ve sadık olur, herkesin güvenini hak eder. Putlara tapanların yaşamı ise güvenilmezdir, çünkü putlar her anlık zevkini tatmin etmene izin verirler. Yeşua açıkça, korkusuzca, utanmadan, sevinçle ve sevgiyle seçtiğini açıklar. Kendi seçimi diğerlerinin de kararlılıkla seçmelerine yardımcı olur. O halde herkes kendilerini sevdiğini, seçtiğini göstermiş olan Allah’a hizmet etmeye karar verirler. Allah’ın milletlerinin tarihine bakarak, göstermiş olduğu sevgiyi görerek hürce ve tereddütsüz, onlar da seçimlerini yapabildiler.

Bu olay İncil metnini anlamamıza yardımcı olur: birçok şakirt İsa’yı terk etmeyi düşünür, Onun çoğalttığı ekmeyi yemiş olmalarına ve birçok mucizesini görmüş olmalarına rağmen. Onlar “yaşam veren Ruh’tan” kendi bakış açılarını ve içgüdüsel arzularını takip etmek için vazgeçiyorlar. İsa, aynen Yeşua gibi, Onikilere bir seçim yapmalarını öneriyor. O, onları teker teker seçmişti şimdi de kendilerinin hür cevaplarını bekliyor. O, yanında kuklalar istemiyor, ne zorla kalan insanlar istiyor, ne de mucizelerle heyecanlanan kalabalıklar. O, yanında sadece, kendi şahsi faydalarını aramadan şartsızca Onu seven kişiler istiyor; O’nun yolunun, haç yolu olmasına rağmen, Baba’ya götüren yol olduğunu bildikleri için O’nu izleyen kişiler istiyor. İsa, yolunu değiştirmemeye kararlı, gerekiyorsa şakirtsiz, yalnız da kalmaya hazırdır. “Siz de mi gitmek istiyorsunuz?”. Biz de Petrus’un cevabını verebilir miyiz? İsa’ya yanında kalarak gerekiyorsa acı çekmeye de hazır olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Etrafındaki herkes Onu terk ederken biz yanında kalmayı seçecek miyiz? Onsuz kalmaktansa yalnız kalmayı tercih etmeyi bilecek miyiz? Bu sorulara somut bir şekilde davranışlarımızla cevap vermek için çok fırsatımız var. Aziz Pavlus yaşamın özel bir yönünü bize düşündürtüyor: evlilik yaşamı. Hıristiyan eşler, birlikteliklerini Allah’ın gizeminin işareti olarak yaşarlar. Onlar birbirlerine sadakat sözü verirler. Yaşamak istedikleri sadakati kendilerini başkalarına arzu dahil hiçbir şekilde vermeyerek göstermelidirler. Ancak ve ancak ölüm karşılıklı sevgide sebatlı ve sadık olma görevlerini kaldıracak. Onların sadık sevgilerinin işareti oldukları gizem, İsa’nın Kiliseye olan sevgisidir: bu hiçbir zaman eksilmeyecek bir sevgidir, kilisenin evlatları günahkar ve sadakatsiz olsalar da. O halde mademki İsa Kilisesini ölecek kadar sevdi, kocalar da, sadakat acı verse de, eşlerini sonuna kadar sevmelidirler. Mademki Kilise de İsa’ya itaatkardır, eşler de kocalarını sevsinler ve onlara boyun eğsinler. Her ikisinin sevgisi ilahi bir gizemdir. Sadece Rabbini kendilerinden çok seven kişiler bu sevgiyi seçer. Hıristiyanlar arasında bu yaşamı yaşayabilmek ve buna sadık kalabilmek için gereken olgun imanı olan az kişi vardır. Bunu yapanlara da teşekkür edelim, genç olsalar da onlara minnettar olalım!