06/09/2009 - Olağan Devre -23. Pazar Günü - B

1.Okuma Yeş. 35,4-7 Mezmur 145 2.Okuma Yakup 2,1-5 İncil Mk. 7,31-37

 

“Sen de bağışla suçlarımızı”. İsa bizi, suçlarımızın bağışlanmasını dilemeye davet ediyor. Biz işlediğimiz suçlarla yaşamımızı, hatta yaratılışı mahvettik ve mahvetmeye devam ediyoruz. Duanın bu kısa bölümünde iki kere için “biz” kullanılıyor: daha önce konuştuğumuz gibi bununla bizim üye olduğumuz Kiliseyi düşünebiliriz. İsa’nın şakirtleri olmamıza rağmen günahkârız, devamlı olarak da merhamete ve af eden ve unutan sevgiye ihtiyacımız vardır. Biz günahkarız, borçluyuz çünkü her birimiz Allah’a itaat etmeyip kötülük yapar, hem de çünkü cemaat olarak O’nun mükkemmel sevgisine tanıklık etmeyiz O halde sadece şahsi günahlarımızdan ve yarattıkları zarardan dolayı değil, aynı zamanda desteklediğimiz veya karşı çıkmadığımız, haksız ve sevgisiz sosyal davranışlarımızdan da sorumluyuz. Bu şekilde Kilisenin imanı zayıf olur ve dünyayı etkileyemez: tatsız tuz, gizli ışık, güçsüz maya gibi. Hıristiyanların, normal davranış şekline dönüşmüş olduklarından normal gibi gözüken günahlı davranışları çok zararlıdır, çünkü birçoklarının İsa’nın öğretilerine uygun yaşaması için engel teşkil etmektedirler. Bu şekilde İncil artık iyi bir haber olarak gözükmemekte, ilgi çekemez ve etkileyemez. Bu dönemlerde en çok yaygın olan günahlar ve doğru gibi gösterilmeye çalışılan günahlar cinsellikle ilgilidir, bunlar Hıristiyanlar arasında da çok yaygındır. Bu günahların sonuçları ciddidir, gerçekten çoktur ve yarattıkları acılar yıllar boyunca sürecek gibidir. En kötü sonuçlardan birisi aile olarak yaşama kabiliyetsizliğidir, aynen aileyi kurmakta ve yaşatmakta da zorlanılır. Böylece Allah’ın en güzel eseri, yani eşler arasındaki ve çocuklara da iletilen birlik, yok edilir. Şeytan, cinsel kaprislerini ön plana koyan, hatta bunların iyi ve doğru olduklarını gösteren insanlar aracılığıyla birçok acılı durumlar yaratır. O, aynı zamanda devletlerin de bu çok yanlış davranışlarını destekleyen kanunlar çıkarmalarını sağlıyor: çok uluslu şirketler, kazançlarını arttıran cinsel endüstriyi destekliyorlar, insanların, ailelerin ve tüm sosyal çevrenin gerçek iyiliğini unutturmayı başarıyorlar.

 

Markos İsa’yı halen yolda göstermektedir. O, uzak yörelerde, pagan milletler arasında yürümektedir. Oralara şakirtleriyle yalnız kalabilmek için gitmişti. Burada da sonuçlanmayan acılar var: sadece onun eli bunları durdurabilir. Nitekim ona, burada bir sağır dilsizin başının üzerine kendi ilahi ve yaratıcı elini uzatması istenmekte. Bu, anlamlı bir karşılaşma için fırsattır, aynısını biz de her vaftiz töreninde yeniden  yaşamaktayız. Her şeyden önce İsa’nın kendini reklam etmemeye çalıştığını görüyoruz: acı çeken adamla kenara çekiliyor, herkesin merakını uyandırmamaya çalışıyor. O, bu zavallı ile nazikçe ve sevgiyle ilgileniyor: bu adam, diğer insanlarla normal bir şekilde ilişki kuramıyor. Bu ilişki kurabilme yeteneği o kadar önemli bir armağandır ki, onsuz insan tam olamamakta. İsa parmaklarını kullanarak, Baba’nın o adamı yaratırken başlattığı eseri tamamlamaktadır. İsa kendi parmaklarını sağırın kulaklarına koyuyor, böylece her şeyden önce ona, sadece sevgi ileten sözlerini duymasını sağlıyor, sonra parmaklarını tükürükle nemlendirerek o ana kadar dilsiz olan diline uzanıyor ve etraftaki sessizlikte “Açıl” diye seslendiği duyuluyor. “Açıl!” Gerçekten de şaşıran bir sözdür! Bu davranışlar, söylediğim gibi, her vaftizde tekrar ediliyor. Ne zaman ki Peder, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ediliyoruz o anda kulaklarımız İsa’nın güven veren ve canlandıran Sözünü duymaya açılır, dilimiz ise Onun Sözünü, Ruh’un verdiği gerçeklikle, tekrar edebilmemiz için çözülür. Bütün bunlar gerçekleşmedikçe insan tam değildir. Bu işaret İsa tarafından dokunulmak için her yaklaştığımızda bize ulaşır: O bizlere Kilisenin Kutsal Gizemleriyle dokunur, onlar her birimize olan sevgisinin somut işaretidirler.

Daha önce Yeşaya peygamberin bildirdiği gibi İsa’nın parmağı bir cesaret ve güven iğnesidir. Bu peygamber, Allah’ımız olan Rabbimiz İsa’nın, kurtarıcı olarak geleceğini müjdelemişti: kurtuluşunun işaretleri de körlerin gözlerinin ve sağırların kulaklarının açılması, topalın yürümesi, dilsizin sevinç haykırmasıdır. Biz aynen “yürekleri kaybolmuş olanlara” bunları söylemeye devam etmeliyiz, böylece onlar da cesaret ve güven yeniden bulacaklardır. İmanlıların cesaretlerini ve güvenlerini kaybetmelerine izin yoktur. Her ne kadar haksızlıklar ve acılar görüyorsak, keder ve başarısızlık ile karşılaşıyorsak, şunu bilmekteyiz: “Rabbin kolu kısalmadı” (Say 11,23). Bu güven insanlar arasında tercihler yapmamıza izin vermez. Bizim için hasta ve fakir, engelli ve cahil, diğerlerine yani zenginlere ve kültürlü olanlara eşittir. Yakup da bize Allah gibi bakmayı öğrenmemizi güçle ve basitlikle tavsiye eder: O, “dünyanın gözünde fakir olanları” Ona iman etmeleri ve herkese örnek olmaları için seçti. Biz de onları en saygıya değer ve dikkat edilecekler olarak düşünmeyecek miyiz? Tersine zenginler bize acı çektirmekteler ve gerçek zenginliğimiz olan imanımızla dalga geçmekteler. Biz de İsa gibi yapalım, tüm dikkatimizi sağır dilsize çevirelim böylece İsa kulaklarını sesine açacak ve ağzı Sözünü söyleyecek haykıracak!