08/11/09 - Olağan Devre - 32. Pazar günü- B

1.Okuma 1Kr. 17,10-16 Mezmur 145 2.Okuma İbr. 9,24-28 İncil Mk. 12,38-44

 

“Bizi kötülükten kurtar”. İsa bu isteği, duanın sonuna bıraktı, ama yine de koydu: kötülük çok kez hıristiyanın yaşamında ve yaşadığı dünyada vardır, bu sebepten ondan kurtulmayı istemek önemlidir. İnsan tek başına kötülüğü yenemez, ne onu dışarıdan etkileyeni, ne de onun yüreğinden doğanı. “Bizi kötülükten kurtar”. Bu cümleyi İncil yazarının dilinde okuyan, tercümeyi daha da sert yapabilir: “Bizi kötü Olan’ın pençesinden kurtar”. Kötü olan, yani Şeytan ya da İblis bizi yakaladı, hatta aziz Petrus’un bir söylemi gibi de diyebiliriz: “Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor”. Şeytan ondan kaçmamıza izin vermiyor, bizi ele geçirdi. O, yaşamımıza karıştı bile ve üzerimizde hak iddia ediyor. Biz bazen kendi günahlarımızın veya atalarımızın günahlarının meyvesinden geçiniyoruz: örneğin haksızlıkların meyvesi olan zenginlikler vardır, veya düzensiz duygu ve ilişkilerin durumları vardır, bölünmeler ve anlaşmazlıkları besleyen davranışlar vardır: bazen de şeytan niçin bizim hakkımızda hak iddia ediyor anlayamayacağımız sebepler vardır. Düşman ona borçlu olduğumuzu söyleyebilir, en azından bir parça. Ondan kurtulmak için yardım sadece yukarıdan, Allah’tan, insanları evlatları gibi seven Allah’tan gelebilir. Bu sebepten Göklerdeki Pederimizin, “bizi kötülükten”, İblisin pençesinden, kurtarmasını isteriz. Bizim şeytandan uzaklaşmak için yeterli gücümüz ne de yeterli cesaretimiz vardır, hatta ondan uzaklaşmak için yeterli kararlılığımız bile yoktur. Eğer Baba yardımımıza koşmazsa bizler zincirlenmiş gibi kalıyoruz. Şeytan bizi kandırıyor, aynen şahinin çayırkuşunu yuttuğu veya yılanın diğer hayvanları kandırıp yediği gibi. Allah’tan bize acımamasını dileyelim, yani ağlamalarımızı dinlemesin: yaşamımızı kurtarması için gerekli olan tüm yolları, gerekiyorsa bize acı çektiren yolları da, kullansın. Maalesef Allah bizi Kötü’den kurtarması için bazı acılı eylemler gerçekleştirmesi gerekmektedir: bazen hastalıklardan, veya ümidimizi kaybetmekten, düş kırıklığından veya yaptıklarımızın yok olmasından geçmesi gerekmektedir. Göklerdeki Babamız için yaşamımız önemlidir ve daha az değerli bir şey için yıkılmasına göz yummaz. Hatta bizler de bunu Ondan diliyoruz, şöyle dua ederek: “Bizi kötülükten kurtar” .

 

İbranilere mektup bize Mesih İsa’dan, tapınağa giren Başkâhin olarak bahseder, ancak tapınak insanların inşa ettiği değil, göklerde gerçek Allah’ın evini kast etmektedir. İsa, Allah’ın olduğu yere girdi, “antlaşma ahdinin” bulunduğu ve “Allah’ın sadece ayaklarını uzattığı yere” değil. İsa Allah’ın yanındadır ve Baba’nın hoşuna giden nihai kurbanı Ona sundu, yani mükemmel sevgisini, yaşamını sunan sevgisini sundu. Bu şekilde günahı yok etti, yani insanlığın Allah’ın sevgisine ve merhametine olan uzaklığını yok etti.

İsa gerçek ve ebedi tapınağa girişini sevgisi ve merhameti ile hazırladı. İncil yazarları tarafından bize anlatılan İsa’nın her davranışı bize O’nun sevgisinin güzelliğini ve mükemmelliğini gösterir. Bugün şakirtlerine iki öğretisini dinliyoruz. İsa onlara “Yazıcılardan sakının!” diyor. Yazıcılar çoğu kez kendilerini beğenmişlik, kibir ve hırs örneği olarak vermekte idiler; onlar kendilerini korumasız ve fakir dulların koruyucusu olarak da gösterirlerdi. İsa durumu bilerek konuşmakta ve gerçekten olan şeyleri aktarmaktadır, şakirtlerinin onlara benzemelerini istememektedir. Kendini beğenmişlik ve kibirlik Kilise dışında kalmalıdır, gurur cemaatı yönetenlerin niteliği olmamalıdır. İsa’ya ait olmak isteyenlerde para hırsı olmamalıdır, çünkü bu hırs fakirlerin acı çekmesine neden olur. Isa’ya ait olmak isteyenler bu davranışlardan tiksinmelidir. “Yazıcılardan sakının”. İsa bunu söylediğinde Mabette idi ve orada en meşhur Yazıcılar bulunuyordu. Celile’den gelen İsa’nın şakirtleri, hep Yeruşalim’li bu Yazıcıları, herkes tarafından saygı ile selamlanan bu din adamlarını görmek isterlerdi. Ancak İsa, şakirtlerini onlara karşı dikkatli olmaya çağırıyor. Mabetteki Yazıcılar, insanları eğitmekten çok onlar için “skandal”, yani engel sebebi olmaktadırlar. Şakirtlerin ruhani yaşamı, hırslı, kendilerini beğenmiş, gururlu, zenginliği seven kişilere bakarak hiç bir kazanç elde etmeyeceklerdir.

Ama İsa mabette gözlerini kapamıyor: “Babamın evi” dediği yerde ne olursa dikkatle izliyor. Bağış kutusuna çok para atanları görüyor ve, ‘muhasebeci’ bilsin diye, yüksek sesle ilan edilmiş bağış miktarını duyuyor. İsa, dul bir kadının verdiği küçük bağış da görüyor. O zaman hemen şakirtlerini çağırıp, onlara “bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı” diyor. Şakirtler merak ediyor, kim bilir bu kadın ne kadar bağış yaptı diye. Zenginler gece olunca yaptıkları bağışın miktarını hatırlamıyorlar bile, çünkü verdiklerinin eksikliğini hissetmeyecekler: sofralarında hiçbir şey eksik olmayacak. Ancak bu dul kadın gece sofrasında yiyecek hiçbir şeyi olmayacak, çünkü son parasını bağışladı! Bu kadın, İlyas peygamberin karşılaştığı dula benziyor: nesi varsa İlyas’a ikram etmişti, çünkü Allah’ın onu düşüneceğinden emindi. İsa o kadının, kendi Başkâhin olma tarzına katıldığını gördü. Nitekim bu yoksul dul kadın İsa gibi yaşamını sundu!