28/02/2010- KAREM DEVRESİ - 2. Pazar Günü - C

 

1.Okuma Yar. 15,5-12.17-18 Mezmur 26 2.Okuma Fil. 3,17 - 4,1 İncil Lk. 9,28-36

 

“Bana verdiğin her şeyin senden olduğunu şimdi biliyorlar. Çünkü bana ilettiğin sözleri onlara ilettim, onlar da kabul ettiler. Senden çıkıp geldiğimi gerçekten anladılar, beni senin gönderdiğine iman ettiler”. İsa kendi şakirtlerinden bahsetti ve onları Baba’nın önünde övdü. Onlar, Onun öğretilerini dikkatle dinlediler, anlamadıklarında Ona soru sordular, dünyevi ve imansızca düşündüklerinde azarlandılar. Şakirtler İsa’nın ağzından çıkan sözlerin, Tanrı’nın Sözü olduğunu biliyorlardı, hatta bu sözleri onlar da tekrar ettiklerinde Tanrı’nın Sözü olarak kaldığının bilgincindeydiler. Nitekim Aziz Pavlus Selaniklilere şunu dedi: “Tanrı’nın sürekli şükretmemiz için bir neden daha var: Tanrı sözünü bizden işitip kabul ettiğiniz zaman bunu insan sözü olarak değil, gerçekte olduğu gibi Tanrı’nın sözü olarak benimsediniz. Siz imanlılarda etkin olan da bu sözdür” (1Sel. 2,13). İsa konuştuğunda Baba Tanrı’dan aldığını iletmekte olduğunu biliyordu: şakirtleri de bunu anladılar. Gerçekten de İsa hep peygamberlerin, Musa’nın, mezmurların söylediklerine dayanarak mesellerini anlatıyordu veya öğretilerini yapıyordu. Şakirtleri her cumartesi günü sinagogda Kutsal Yazıları dinlediklerinden bunun farkına varıyorlardı. İsa bu duada Baba’ya şakirtlerinden böylece konuşarak havarilerinin sözlerine otorite kazandırdı, çünkü söyledikleri sözler Ondan ve dolayısıyla Baba’dan gelmektedir. Bu sebepten de daha önce onlara şunu dedi: “Sizi dinleyen, beni dinlemiş olur;sizi reddeden beni reddetmiş olur. Beni reddeden de beni göndereni reddetmiş olur”. Tanrı’nın Sözü, İncil’de ve Yeni Ahitte yazılan sözdür, aynı zamanda Havarilerin vekilleri olan episkoposların ilettikleri sözler de Tanrı’nın Sözüdür. Episkoposların, ağızlarını açarak Tanrı’nın Sözünü söylemeleri her zaman kolay değildir, aynen imanlıların çobanlarının sözlerinde daima Allah’ın otoritesini görmeleri kolay değildir. Hem Episkoposlar hem de imanlılar günahkâr insanlardır, bu sebepten her birileri için Kutsal Ruh’un yardımına daima ihtiyaç vardır. Episkoposlar ve rahipler daima söyledikleri sözleri, Kutsal Yazılar ve Kilisenin öğretileriyle ile karşılaştırmaları gerekir; imanlılar da dinlemeye hazır olmalılardır, o episkoposun veya o rahibin sözleri Kilisenin öğretisine tam açıkça ters düşmedikçe… Her iki tarafın dua etmesi önemli bir görevdir, çünkü Rab’den bilgelik, sadakat ve birlik ruhunu almak herkese gereklidir.

 

Aziz Pavlus Hıristiyanları şöyle tasvir ediyor: “Bizim vatanımız göklerdedir”, yeryüzünde geçiciyiz, burada Mesih’in Haçının düşmanları çoktur. Hıristiyanların bakışları havarilere doğru çevrili kalmalıdır ve onları örnek almalıdırlar. Birçok imanlı bu kuralı unutmaktadır, dünyevi modaları takip ederek Rab ve Öğretmen Mesih İsa’yı ret ederler. Kim havariyi dinleyip ebedi yaşamı arıyorsa, Rabbin hükmettiği göklere doğru yüreğini yöneltmektedir. Rab göklere aittir ve şimdiden bizlere de oranın tadını hissettirmek ister. Tanrı, İbrahim’e bir arkadaş gibi davrandı, onunla anlaştı ve ebedi boyutlara girebilmesi için ona yardım etti. Yeryüzündeki yaşam ebedi ve kutsal Tanrı ile birlik içersinde yaşanabilir. O, sabit bir evi olmayan İbrahim’e kendini evinde hissedecek ve olacak topraklar vaat eder.

İbrahim’e verilen söz İsa’nın gelişiyle gerçekleşir. Bugün Ona tapmak ve hayran içinde bakmak için, üç havarisi ile dua etmeye gittiği tepeye Onunla birlikte çıkıyoruz. Burada Petrus şöyle diyor: “Burada bulunmamız ne iyi”. O, kendisini, sonunda varış noktasına, vatanına ulaşmış hissediyor. İsa, vatanımızdır! İsa, dua ederken, cennettedir, hatta Tanrı’nın ve tüm hizmetkârları olan azizlerin önünde olduğundan cennet, Kendisi’dir! Burada hepsini temsil eden Musa ve İlyas görünür. Onlar Tanrı’nın, halk ve tüm insanlık için verdiği tüm vaatleri ve gerçekleştirdiği büyük eylemleri hatırlatmaktadırlar. Musa, Tanrı’nın halkının başkanıdır, İlyas ise Tanrı’nın iyiliklerini, yabancıların, paganların da faydalanması için sınırların dışına taşıyan peygamberdir. İsa, Musa’nın beklediği, İlyas’ın da arzuladığı kişidir. Musa ve İlyas O’nunla “çıkışı” hakkında konuşuyorlar: onlar İsa’nın ne şekilde bu dünyadan Baba’ya geçeceğini konuşuyorlar, yani insanları hangi şekilde bu geçişe yönlendireceğini konuşuyorlardı. Böylece üç şakirt için çok sevinçli oldukları o anda, haç mevcuttur. Onlar bunun farkında değiller, o kadar ki İncil yazarı, Petrus’un kendi söylediği kelimelerin anlamını bile sezemediğini söylemekte. İsa ile birlikte olmak gerçekten güzel, bizleri ve tüm insanlığı cennetin yoluna koymak için haça doğru gitse de! İsa’nın bulunduğu yer güzeldir, o yerde şehitlik acıları varsa da. Bu yer dünyanın tek güzel yeridir. Bazıları bunu anladılar: artık İsa’dan ayrılmıyorlar ve O’nun duasında “çadır kuruyorlar”, yani İsa’nın kendini Baba’sına sunmasında Onunla birlikte olmak istiyorlar. Keşke bunu tüm Hıristiyanlar anlasa! Bazıları bunu anlar, ama sonra unutur: aralarında ben de varım. Bunu bana hatırlatan olacak mı? Sen hatırlatır mısın?

Sadece Petrus ağzını açarak sevincini belirtmiyor, aynı anda Tanrı göklerin sonsuzluğundan, bulutların karanlıklarının arasından insanlara tam memnuniyetini duyurtmakta: İsa, “kendi çıkışı” ile sevginin tamlığını gerçekleştiriyor! Baba, İsa’yı “Oğlu” olduğunu sevinçle gösteriyor, aynen İshak’ın, babası İbrahim’in sevinci olduğu gibi. İsa Baba’nın ebedi sevgisinin ‘somutlaştırması’dır. Baba tek başımıza anlayabileceğimizi söylüyor: “Onu dinleyiniz”! Göklerdeki vatana gidip orada kalmak isteyen bizler Oğul’u dinlemek için ve her Sözünü gerçekleştirmek için kulaklarımızı ve yüreğimizi açmamız yeterlidir. Bu, Karem Devresinde niyetimiz olsun!