21/03/2010 - KAREM DEVRESİ - 5. Pazar Günü - C

 

1.Okuma Yeş. 43,16-21 Mezmur 125 2.Okuma Fil. 3,8-14 İncil Yh. 8,1-11

 

“Ben artık dünyada değilim, ama onlar dünyadalar. Ben sana geliyorum. Kutsal Baba, bana verdiğin kimseleri kendi adınla koru ki, bizim gibi bir olsunlar”. İsa, bu dünyadan ayrılmış gibi konuşuyor. Veya İncil yazarı Yuhanna İsa’nın, dirilmiş olarak, Baba’ya söylediği sözleri onun ağzına koyuyor: “Ben artık dünyada değilim”. Ayrıca İsa’nın, son akşam yemeği sırasında kendi ölümünün yaklaştığını ve artık dünya tarafından reddedildiğini bildiğinden, bu dünyadan ayrılmış gibi konuştuğunu da düşünebiliriz. Onu dünyanın dışına götüren ölüm, Onun için kaçılacak, negatif bir olay değildir. Birçok kere şakirtlerine dünyaya tam bunun için, yaşamını sunmak için geldiğini söylemişti, dolayısıyla bir sevgi eylemiyle dünyadan ayrılmak için! Artık İsa, Baba’nın planlarına uyacağına karar verdi ve dünyanın, yaşamında hiç bir etkisi yoktur: gerçekten de şunu söyleyebilir: “Ben artık bu dünyada değilim”. Ama şakirtler halen bu dünyadalar ve dolayısıyla tehlikedeler. İsa onlar için dua etmektedir, çünkü hakikaten zor bir durumdalar. Sadık kalmayı becerecekler mi? Haçta ölümünün skandalını aşmayı bilecekler mi? Sözünü yaşamaya ve ilan etmeye kabiliyetli olacaklar mı? Onun Tanrı’nın Oğlu olduğunun tanıklığını yapabilecekler mi? İsa, “ben sana geliyorum” der ve kendisinin, şakirtleri için dua olduğunu belirtir. Baba’ya sunulan yaşamı, Baba tarafından şakirtleri için şefaat olarak kabullenmeli ve dünyaya Ruh’unu götüreceklerinin garantisi olarak görülmelidir. İsa Baba’ya şakirtleri için sadece sözler söylemiyor, yaşamını veriyor ve sonra Ondan şunu istiyor: “(Bana verdiğin kimseleri kendi adınla koru”. Bu sözün anlamı ne olabilir? Kendi adınla koru: bu sözleri şöyle anlayabiliriz, İsa şakirtlerinin Tanrı tarafından daima oğulları gibi kabullenmelerini ve sevgisinin güzelliğini, büyüklüğünü paylaşmalarını, tam ve mükemmel yaşamına, merhamet, af, şefkat dolu yaşamına katılmalarını arzu ediyor.

 

Yakın zamanda Rabbin Paskalyasını, yani ölümünü ve dirilişini kutlayacağız. Hazırlığımız nihayet tam bir dönüş ile sonlansın diye çalışalım! Bugün bize teklif edilen adım kökten bir değişimdir: “Geçmiş olayları düşünmeyin, geçmiş şeyleri hatırlamayın. Bakınız: yeni bir dünya yapıyorum” diyor peygamber. Onun, yenilikleri tarif etmek için kullandığı örnekler hayret vericidir. İsa’nın da kendisiyle konuşanların düşünce ve davranma şekillerine karışması da çok hayret edicidir. Onlar, kendilerinden çok eminler! O, hepimizin alışık olduğu bakma ve yargılama ölçütlerini değiştiriyor ve bunu basit ve tartışmasız bir şekilde yapıyor. Mabette öğretirken yazıcılar ve ferisiler ona sorular soruyorlar. Bunların O’nun düşmanları olduklarını çok iyi biliyoruz: sadece O’nu ele geçirmek ve yargılamak için deliller toplamak istiyorlar. Önüne zinada yakalanmış bir kadın getiriyorlar. Daha önce İsa bu günah hakkında sert sözler söylemiş, bunun çok ciddi bir günah olduğu hakkında şüphe bırakmamıştı. Ama şimdi O Musa’nın emirlerine uyuyor mu? Günahın cezası düşünürlerken günahkarı kurtarmayı hiç akıllarına getirmiyorlar!

İsa, Baba tarafından insanların kurtuluşu için yollandığını biliyor. Tüm insanların kurtuluşa ihtiyaçları vardır, çünkü onların tümü günahkârdır. Başkalarını yargılamaya görevleri ve hakları olduğunu sanan yazıcılar ve ferisiler de Tanrı’ya kuşkusuz borçludurlar. Kesinlikle yaşamları, kendilerini Tanrı’nın yerine koyup başkalarını yargılayacak kadar temiz değildir. Onlar, İsa’nın kadını suçlamasını beklerken, İsa’da olan merhametin, Tanrı’nın merhameti olduğunu tanımak istemiyorlar. Hatta Tanrı’nın günahkarlara karşı merhametli olamayacağından eminler, halkın eğitildiği yıllarda saptanan cezalara çarptırılmaları gerektiğini sanmaktalar. İsa yere eğilerek parmağıyla bir şeyler yazıyor. Bu mutlaka sembolik bir hareket veya bir peygamberliğin gerçekleşmesidir. Yeremya peygamber şöyle yazmıştı: “Sana sırtını dönenler toprağa yazılacak. Çünkü Rabbi, diri su pınarını bıraktılar” (17,13). İsa toprağa yazıyor: isimlerini mi yazıyor? Onlar da günahkar değiller mi? Onları kimse ölüme mahkum etmedi ama bu, günahsız oldukları ve Tanrı tarafından mahkum edilemeyecekleri anlamına gelmez. “Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın": bu, İsa’nın yargısıdır ve herkesi kapsar. Herkes uzaklaşır, sadece İsa kalır ve kadına Tanrı’nın davranma şeklini açıklar: “Ben de seni mahkum etmiyorum; git, artık bundan sonra günah işleme!". Günah mutlaka mahkum edildi, çünkü kötüdür, tekrar edilmemeli. Günahkar ise seviliyor ve kurtarılıyor ve bunun için de kötülüğü tekrar etmemeye kararlıdır.

Aziz Pavlus da günahkar olduğunu ve mükemmelliğe ulaşmadığını biliyor. Ancak o, Tanrı tarafından da mahkum edilmediğini biliyor: tüm kanunlara uyduğu için değil de, ama doğruluğumuz için gönderilen o İsa’ya bağlı olduğu için! Biz Tanrı’nın hoşuna gidiyoruz çünkü tek Oğlu ile birlik içersindeyiz. Sevinç ve kararlılıkla yaşamımız olan “Mesih’i kazanmak” için her şeyden vazgeçmeye devam edelim!