27/06/2010 - Olağan Devre - 13. Pazar Günü - C

 

1.Okuma 1Kr. 19,16.19-21 Memzur 15 2.Okuma Gal. 5,1.13-18 İncil Lk. 9,51-62

Papa’nın yapacağı sevap işleri için para toplama günü

 “Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim”. Şakirtler sadece kutsandıkları, yani İsa’ya adanmış oldukları için değil de, dünyadaki misyonunu da paylaştıklarından O’nunla birlik içersindeler. O da onları bu gözle görüyor ve dua ederken böyle tasvir ediyor. “Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim”: İsa dirileceği gün ve göğe çıkacağı gün neler olacağını düşünüyor. O gün onlara şöyle diyecek: “Baba’nın beni gönderdiği gibi ben de sizleri gönderiyorum” ve “Tüm dünyaya gidiniz”. Şu anda bile bunlar gerçekleşmiş gibi Baba’ya konuşuyor. İsa kendi arzusuyla değil de, Tanrı’nın sevgisi  tarafından dünyaya gönderildiğini biliyor. Tanrı hem Oğlu İsa’yı hem de dünyayı seviyor ve bu çift sevgi Oğul’u dünyaya yollayarak bütünleşip gerçekleşiyor. Bu şekilde Oğul yüceltiliyor çünkü O’nda Baba’nın şanı, yani Baba’nın insanlara beslediği ilahi sevgi gösterilebiliyor. İsa için bundan daha büyük bir yücelik, bir sevgi yoktur. Dünya da aynen, Oğul aracılığıyla en derin şekilde sevilir, daha çok sevilemez. Tanrı’nın Oğlu’nun dünyada olması ile dünya arzulanan, “kutsal” bir yer oluverir. İsa, Bab’sından öğrenerek en çok sevdiği kişileri, sevgisini ve hikmetini göstermek için dünyaya yolluyor. Şakirtler tam, ilahi bir sevgiyi yaşama fırsatları olacaktır. Dünyanın düşmanlığı ve zayıflığı büyük ve güçlü bir sevgi göstermek için onlara fırsat verecektir. Bu sevgi hiçbir şeyden durdurulamaz çünkü kökleri Baba’nın sevgisindedir. Ne zaman ki imanları sebebiyle hor görülen, zulüm gören, öldürülen insanlar görüyorum, İsa’nın bu sözleri aklıma gelmektedir. “Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür”. Bu durumlarda İsa şikayet edin değil, sevinin diyor. İsa, Baba’ya şakirtleri dünyaya yolladığını söylediğinde sanki onları korumasını ve güç vermesini ve elbette görevlerinin meyve vermesini istemektedir.

Aziz Pavlus hürriyet konusu hakkında bizleri düşünmeye yönlendirmektedir. Bu sözler bizlerin de en çok dikkatini çekenlerdir, çünkü içimizde daima hürriyet ve daima daha tam bir hürriyet arzusu vardır. Gerçekten de her gün bir şeylerden etkileniriz ve arzumuza karşı davranmaya zorlanırız, arzularımızı tam gerçekleştirmekten engelleniriz. “Mesih bizi kurtararak özgür kıldı”. Havari bu söylerken mutlaka Musevilerin uymak zorunda olduğu kanunlardan kurtuluşu ima etmektedir: beslenme, sünnet, oruç ve kurban etme hakkındaki emirler gibi. Biz şimdi Tanrı’ya şükrediyoruz, çünkü Oğlu İsa’yı aramıza gönderdi ve bekleyiş için olan kanunları düşünmüyoruz artık. Artık, İsa’yı beklemek için verilen kanunlara uyduğumuzdan değil, Tanrı’nın Oğlu’nu kabul ettiğimizden Tanrı’nın bizden memnun olduğunu biliyoruz. Mesih bizi gerçekten ağır bir yükten kurtardı. O halde biz artık hürriyetimizi şöyle anlıyoruz, Tanrı’nın hoşuna gitmek için özel bir şey yapmak gerekmiyor: biz kendimizi kurtarmıyoruz, bizi İsa kurtardı. Bizim tek sorumluluğumuz İsa’yı sevmektir: tek görevimiz sevmek! Sevgide ve severek gerçekten hürüz. Aziz Pavlus, bu hürriyetimizi egoizmle doldurmamaya dikkat etmeye çağırıyor, yoksa kendimizi ve başkalarını aldatacağız. Eğer hürriyeti, her hoşumuza gideni yapmak gibi anlıyorsak, hür olmayacağız, tersine egoizmimize köle olacağız, günahın kölesi olacağız. Bu hürriyet sadece görünüşte olacaktır, sahte bir hürriyet olacaktır. Hoşumuza gideni yaparak çabucak başkasının arzusunun kölesi olacağız ve vicdansızların etkisi altında kalacağız. Bu sebepten aziz Pavlus şöyle diyor: “Özgürlüğünüz doğal benliğinizi gidermek için bir fırsat olmasın. Birbirinize sevgiyle hizmet edin”. Hürriyetimiz hizmet etmek için yani sevmek için sebeptir ve sebep olmalıdır.

İsa şakirtlerini ve şakirdi olmak isteyenleri tam bir sevgiyi yaşamaya eğitmek istiyor. Bu sebepten herkesi tüm bağlardan, hatta ailevi şefkatlerden arınmaya çağırıyor. Onu severken hürriyeti kazandıran sadece bir kişi vardır, o da İsa’dır. Kim İsa’yı herkesten ve her şeyden çok seviyorsa, o kişi hürriyete kavuşur; hürriyeti her geçen gün daha gerçek olur, meyve verir ve sevgide zenginleşir. Kim İsa’yı seviyorsa, Sevgi olan Tanrı’yı sevmektedir. Kim O’nu seviyorsa, hiç bir şekilde egoizm etkisi altında olamaz, çünkü İsa’da egoizm hiç yoktur. İsa kimseye sahip olmak istemez. O tamamen özgür bırakarak sevmeyi ve sevilmeyi şartsız gerçekleştirir. Kim İsa’yı kabul ediyorsa, sevginin tamlığını tanıyabilir ve bu sevgi ile hür olur çünkü kendisini insanı arzulardan arındırır. Sadece bu hürriyete ulaşmış olan, İsa ile kalabilir. İsa bunu peygamber Elişa’nın çağrısını hatırlatan sözlerle söyler: “Sabana el atıp da, geriye bakan hiç kimse, Tanrı’nın Hükümdarlığına layık değildir”.

Bugün nasıl birer Hıristiyan olduğumuzu düşünebiliriz. Ben İsa’ya ait olmak istiyor muyum? Onunla beraber zenginlikten vazgeçmek istiyor muyum? Onu paradan ve zenginliklerden çok seviyor muyum? Onu akrabalarımdan ve arkadaşlarımdan çok seviyor muyum? Bana rahatlık veren şeylerden, küçük veya büyük kaprislerimden çok seviyor muyum? O’nun düşmanlarına olan sevgisinden ve merhametinden öğrenmek istiyor muyum? O’na sevgimi göstermek için, O’nun sevdiği gibi düşmanları sevmeyi biliyor muyum?