29/08/2010 - Olağan Devre - 22. Pazar Günü - C

 

 

1.Okuma Sirak 3,17-18.20.28-29 Mezmur 67 2.Okuma İbr. 12,18-19.22-24 İncil Lk. 14,1.7-14

 

“Adil Peder, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar”. Şimdi İsa, Baba’ya “adil” diye hitap ediyor. İnsanlara, adil dendiğinde, Baba’nın isteğini gerçekleştiren, planlarını yerine getiren, anlamına gelmektedir. Bu unvan Tanrı’ya verildiğinde ise, verdiği vaatleri tuttuğu, Sözünü gerçekleştirdiği, yaratıklarına karşı sevgisinde sadık olduğu anlamına gelmektedir. Ona itaati en güzel şey ve itaatsizliği de en kötü şey olarak görmek de bu sadakatin bir bölümüdür: Tanrı’nın adaleti Onu sevenler için en büyük iyiliktir, Ona itaat etmeyen veya etmek istemeyenler için ise büyük bir korkudur. Şimdi Rab İsa, Baba’ya en büyük acısını ve en derin sevincini açıklıyor: “Dünya seni tanımıyor” ama “ben seni tanıyorum”. Baba ile birlik içersinde olmaktan büyük sevinç yoktur, yani sonsuz sevgisine katılmaktan büyük bir şey yoktur. İsa, Baba’yı tanıdı ve tanıyor yani arzularını paylaşıyor, tüm insanların kurtuluşunu istiyor, her arzusunu gerçekleştirmeye hazırdır. Diğer taraftan Tanrı’nın sevgisine değer vermeyi ve paylaşmayı bilmeyenleri görmek kadar büyük acı de yoktur. Bu tür insanlarla her çeşit birlik ve anlayış mümkün değildir. Onlara göre imanlılar yabancıdır ve imanlılar onlarla huzurlu ve iyi ilişkiler kuramıyorlar. Kim Baba’yı tanımıyorsa, “dünya”dır yani her şeye muhtaçtır, kurtuluşa, ışığa, barışa, yaşamın gerçek ve ebedi boyutuna muhtaçtır. Baba, “dünyayı” o kadar çok sevdi ki kurtulması için Oğluna gönderdi (Yuh. 3,16s). Dünya Baba’yı tanımıyor çünkü Oğlunu kabul etmiyor ve dolayısıyla tanımıyor. Oğul’u “tanımadığı” müddetçe dünya ümitsizdir, Adem’in günahla düştüğü yargılanma durumunda kalmaktadır. Dünya sanki çıkışı olmayan bir yoldadır, geleceği yoktur. Ama İsa “dünyada” yalnız değildir, çünkü şakirtleri Onu tanımaya başladılar: Onun Tanrı’dan geldiğine inandılar. İsa’ya iman etmeye başlayanlar için, kurtuluş başladı!

 

İsa’nın öğretileri tamamen yeni değil. O, Kutsal Yazıları dikkatle dinledi ve yaşadı, bu sebepten onları yeni kelimelerle, normal yaşamda gördüğü durumlarla, kendisinin dikkatle ve önemle yaşadığı biçimde sunabilir. İsa’nın bir Ferisili başkanın evindeyken yemek esnasında yaptığı konuşma, bir iyi davranma kuralı gibi gözükebilir. Ama bundan çok fazlasıdır. En önemli yemek mesihsel sofradır, son zamanlarda gerçekleşecek olandır. Allah ve tüm insanlar önünde gerçek bir alçakgönüllülük davranışı yaşamamız gerekir. Sadece Allah, herkesin saygınlığını, haklarını ve iyi yaptıklarını bilmektedir. Ben, herhangi birinden iyi olduğumu düşünüyorsam, gerçekten de herkesten kötüyüm, çünkü tek yargıç olan Allah’ın varlığını ve, O’nun Baba olduğu için, herkese olan ve ayrım yapmayan sevgisini de göz önünde tutmuyorum, demektir. Ferisiler, Allah’ın Hükümdarlığında birinci sırada olduklarını sanırlardı, bu sebepten başkalarını yargılamaya hakları olduklarını zannederlerdi. İsa onlara, terbiyeli bir şekilde, bunun doğru olmadığını söylemekte ve onlara alçakgönüllülüğü öğretmektedir, çünkü bu özellik Göklerin Hükümdarlığına girebilmek için şarttır.

Yemeğe davetler hakkındaki ikinci öğretiş de karşılıksızlıktır. Gerçek sevgi, Allah’ın sevgisine benzeyendir veya onu içinde taşıyandır. Gerçekten Allah fakirlere, korumasız olanlara, hor görülenlere ve adaletsizlik görenlere karşı dikkatlidir. Sen Allah tarafından beğenilmek istiyor musun? O’na benzemek istiyor musun? Onun sevgisiyle sevip Onun aklı ile düşünmek istiyor musun? İhtiyacı olmayana iyilik yapmaya çalışma, her şeye sahip olanlara dahası verme, bolluk içinde yaşayanlara sana hediyeleri verebileceklere bakışlarını çevirme. Herkes tarafından reddedilenleri çağırırsan, tertiplediğin ziyafet göklerdeki sofranın önceden gerçekleşmesi olabilecektir. Seni sevmeyi hiç düşünmeyeni sev, şimdiden cennette bekleneceksin!

Ben Sirak’ın metni çok basit, açık ve sempatik: her söylediği herkes tarafından beğeniliyor ve alkışlanıyor. Onda alçakgönüllülük ve uysallık yüceltiliyor, kibir ve gurur ise bakışları başka yöne çevirttiriyor. Meryem, Şükran (Magnificat) İlahisini söylerken bu sayfayı hatırlıyor ve İsa ‘nın kendisi bunu kararlılıkla yaşayarak şunu belirtti, “Benden öğrenin çünkü ben kalpte alçakgönüllü ve uysalım”.Oğlum, her şeyi tatlılıkla yaparsan, zengin adamdan daha çok sevileceksin. Makamının onuru ne kadar yüksek olursa, kendini o kadar küçük gör;  böylelikle Allah'ın hoşnutluğunu kazanacaksın”.

Alçakgönüllülük ve uysallık sayesinde Allah’ın kendini sakin belirtmelerini görüp sevinebiliriz. Eskiden olduğu gibi Allah ürkütücü yıldırımlar ve boru sesleriyle değil de, Oğlu İsa’nın en önemli yerde tutulduğu, huzurlu ortamlar ve bayram havasındaki kutlamalarda sakin bir şekilde kendini göstermektedir. Sonuç olarak bugün, kendimizi alçakgönüllülük ve uysallıkla hazırlayarak Allah’ın Hükümdarlığını beklemeye çağrılmaktayız; bu şekilde tüm ailelerimizi ve milletimizi, arzulanan ve beklenen o hükümdarlığa çevirmeye başlayabiliriz.