17/10/2010 - Olağan Devre 29. Pazar Günü - C -

 

 

1.Okuma Çık. 17,8-13 Mezmur 120 2.Okuma 2Tim. 3,14 - 4,2 İncil Lk. 18,1-8

 

Pazar günkü din eğitimi için yeni bir konuya başlıyoruz. Hıristiyan yaşamına bakışımı çevirerek imanımızın Kutsal Gizemlerini gözden geçirmek istiyorum.

 

Hıristiyan yaşamı İsa’yı tanımaya yönelik bir yürüyüşün sonunda gerçekleşen vaftiz ile başlamaktadır. İsa havarilerine şöyle dedi: “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Peder, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim“. İsa’yı tanımış ve Onsuz sadece yalanın ve kandırılmanın olduğunu anlayanlar, vaftizi ister ve Rabbin şakirdi olmak ister. O’nun şakirdi olmak için de O’nun yaşadığı gibi ve O’nunla birlikte yaşamayı, O’nun gibi düşünmeyi, O’nunla sevinmeyi ve O’nun varış noktasına ulaşmayı arzulamalıdır ve bunları öğrenmelidir. Vaftiz ile gerçekleşeni yeni bir yaşamla göstermelidir. O halde İsa’nın şakirdi diğer insanlardan ayırt edilebilmelidir yoksa “tatsız bir tuz olur ve … hiç bir işe yaramaz”. Dünyada herhangi bir kişi gibi yaşasa da, yine de ayırt edilebilir, bunu yıllarca önce apostolik çağdan sonra yaşamış bir yazar çok iyi anlamıştı ve anlatmıştı. Biraz uzun da olsa, bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum: Hıristiyanlar başka insanlardan ne ülke bakımından, ne dil bakımından, ne de giysileriyle ayrılırlar. Kendilerine mahsus olan bir kentte oturmazlar, olağanüstü bir aksan kullanmazlar, yaşam tarzlarının hiçbir özelliği yoktur... Nasiplerine göre Greklere ve barbarlara ait siteler arasında dağılmışlardır. Giysiler, besinler ve yaşama şekli bakımından mahalli alışkanlıklara uymakta, fakat aynı zamanda, kendi tinsel cumhuriyetlerinin olağanüstü ve gerçekten tuhaf yasalarını sergilemektedirler.

Her biri kendi vatanında oturmaktadır, fakat orada yerleşmiş yabancılar gibidirler. Bütün vatandaşlık görevlerini yerine getirirler ve bütün yükümlülüklerine yabancılar gibi boyun eğerler. Her yabancı toprak onların yurdu ve her yurt onlar için yabancı bir topraktır. Herkes gibi onlar da evlenirler ve çocukları vardır, fakat yeni doğmuş çocuklarını terk etmezler. Hepsi aynı masayı paylaşırlar, fakat aynı yatağı değil.

Onlar bedenin içindedirler, fakat bedene göre yaşamazlar Hayatlarını yeryüzünde geçirirler, fakat göğün vatandaşıdırlar. Konulmuş yasalara uyarlar ve yaşam tarzları mükemmellikte yasalardan üstündür.

Bütün insanları severler ve bütün insanlar onlara zulmeder. Onları yanlış tanırlar, onları mahkum ederler; onları öldürürler ve bu sayede, onlar hayata kavuşurlar. Onlar yoksuldurlar ve birçoklarını zengin ederler. Hiçbir şeyleri yoktur ve bolluk içindedirler. Onları hor görürler ve bu horlanmadan onlar şeref duyarlar. Onlara iftira ederler ve onlar aklanırlar. Onlara hakaret ederler ve onlar kutsarlar...

Tek kelimeyle, ruh bedende ne ise, Hıristiyanlar da dünyada odur. Ruhun bütün uzuvlara yayılmış olduğu gibi, Hıristiyanlar da dünyanın bütün kentlerine yayılmışlardır. Ruhun bedende bulunmasına rağmen bedenden olmaması gibi, Hıristiyanlar da dünyada oturmalarına rağmen dünyadan değildirler... Ruh, açlık ve susuzlukla kendini körelterek daha iyi hale gelir: zulüm gören Hıristiyanlar da her gün biraz daha fazla çoğalmaktadırlar. Allah’ın onlara verdiği mevki o kadar asildir ki, bırakıp kaçmak onlar için mümkün değildir (Diognetus’a Mektup).

 

İsa’nın anlattığı hikayenin amacı bizleri uzun zaman diz çökmeye veya ellerimiz göğe doğru yükseltmeye yöneliktir. İsa hakkında böyle konuşuyorsa dua ne kadar önemli olmalıdır! Birçok Hıristiyan Rab’bin arzusunu ve örneğini ciddiye almışlardır. Kaç kişi gün boyunca her gün saatlerce dua etmektedir! Sadece manastırlarda kendini duaya adamış ruhlar yoktur, aynı zamanda hastanelerde, yaşlılar evinde, evlerde de dua edenler çoktur. Kaç kişi araba kullandıklarında veya yalnız çalışanların saatler boyunca dua ettiklerini bana anlatırlar! Hıristiyan duası ne güzeldir, var olduğu yerlerde çehreler aydınlık, evler huzurludur! Hıristiyan duası sadece Tanrı’dan maddi veya manevi ihtiyaçlar için yapılan ateşli dilekler değil de, aynı zamanda kurtuluş arzusudur, Baba’nın çehresini görebilme ve O’na hizmete açık olabilme arzusudur, O’nun ışığını ve gücünü beklemektir, İsa’ya tanıklık etmektir, af dilemek ve tövbe etmek arzusudur, her şeyi önceden bilen Baba’nın eliyle yönlendirilmiş olarak görmektir ve dolayısıyla meydana gelen her şey için şükretmektir. Hıristiyan’ın duası Tanrı’yı her sözü ve tüm yaratılış eseri, insanlık tarihindeki, halkımızın yaşamındaki ve kendi yaşamımızdaki katılımı için O’nu övmektir. Hıristiyan sürekli olarak dua etmektedir, çünkü Tanrı’nın daima var olduğunu, kendi evlatlarını dinlediğini, onların O’ndan gelen sevgiyi dünyaya getirmek için çalıştıklarını sevinçle gördüğünü bilmektedir. Hıristiyan dua ederken hem Tanrı’yı hem de insanları kutsar; Tanrı’yı, arkadaşı, Babası, yaşamı olarak kutsar; insanları, Tanrı’nın yanına koyduğu - bunun için de onların varlıkları yararlı ve gerekli - kardeşler olarak kutsar. Hıristiyan hem yalnız hem de başkalarıyla dua eder, çünkü alçakgönüllü ve sadıktır. O, kendi duasının Kilisenin duasına bağlı olduğu müddetçe Tanrı tarafından kabul edildiğini bilmektedir. Kilise, ellerini Musa gibi göğe doğru kaldıran Mesih’in bedenidir; onun duası sayesinde dünya kurtuluşu elde eder. Hıristiyan, Tanrı’nın Oğlu Mesih İsa’ya bağlı olmak için Kiliseye bağlı olmak ister, çünkü Tanrı’nın Oğlu’nun duası Baba’nın yüreğine daima ulaşır.