30/09/07 - OLAĞAN DEVRE - 26. Pazar Günü – C

İlk Okuma  Amos 6,1.4-7 Mezmur 145

İkinci Okuma 1Tim. 6,11-16  İncil Luka 16,19-31

 

Baba’ya bakarak ve dua etmeyi öğrenerek, görüyoruz ki O “bizim” Pederimizdir! Onun babacan sevgisi, içimizde bencillik veya kıskançlık duygularının oluşmasına izin vermiyor: O, bizim Babamızdır; sevilecek başka çocukları da olan, sadece bana ait olmayan bir Babadır. O, babalığını diğerlerine göstermek için benim hayatımdan da yararlanan bir Babadır. İsa’nın bize söyletmek istediği dua bir nevi tapınma ve kardeşlik okuludur. Eğer “Baba” sözcüğünü içimizde sevgi ile söylersek, başkasının hiç bir zaman göremediğini görebilen, Onunla içten, saygılı, sevgi dolu ve güvenilir bir bağ kurabilen çocukları oluyoruz. “Göklerdeki Pederimiz” derken, ilahi yaşamının sırlarını anlayabilmek için O’na tapmaya devam ediyoruz. “Göklerdesin” demek “saklı duruyorsun” demek gibi de olsa, ayrıca “her yerdesin” anlamına da gelmektedir, ya da “sana ulaşamasak da buradasın” ve de “Seni dünyevi ihtiyaçlarımız için kullanamayız ve emredemeyiz” anlamındadır. İsa’nın bize öğrettiği duanın ilk sözleri, bize Allah ile aramızdaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini söylemektedir: Onu tanıyan ve de Onun kalbinin ve aklının zenginliklerini keşfetmek için daha çok tanımak isteyen birinin canlı bir ilişkisi gibi olmalıdır. Dua edeceğimde, bu açıdan yoğunlaşmak isteyeceğim, Onun hayatının yani sevgisinin bir parçası olmak isteğiyle, Ona tapmaya devam edeceğim! Baba’ya bu şekilde yakınlaşmamla, hayatım Ona şan verebilsin diye kendimi Ona sunma arzum artacaktır. İşte bu, “adın yüceltilsin” cümlesinin anlamlarından biridir. Allah’ın adını yüceltecek olan ben değilim, ama ben diliyorum ki Onun babalığı tanınsın ve anlaşılsın. Adını yücelten kendisidir ve bunu – Peygamber Hezekel’in bize dediği gibi – halkı aracılığıyla yapmaktadır. Allah birlik kurarak, arındırarak ve Kutsal Ruh’unu vererek adını kutsallaştırmaktadır. Bu yüzden ben Kilise’nin birliğinde kalmam için, insanların hırsları olan putlardan kurtulmam için ve İsa’nın Havarilere üflediği Kutsal Ruh’u içimde bulundurmak için kendimi Allah’a adıyorum!

 

İsa öğrencileri ile birlikte zenginliğin insan kalbinde yapabileceği etki üzerinde düşünmeye devam ediyor. Onun düşünceleri bugün peygamber Amos’un düşüncesiyle paralel gittiği gözlenmektedir: sadece kendisini düşünen insanlar var, güzel kokular sürmeye özen gösteren, müzik dinleyen, yemek yiyip içen ama halkını biraz olsun hiç düşünmeyen insanlar var! Günümüzün durumunun gerçek bir fotoğrafıdır bu. Yarını kim düşünüyor? Tek çocuk isteyen ebeveynler, gelecekte çocukları yalnız, akrabasız kalacağını düşünüyorlar mi? İlerideki toplum, günümüz toplumundan çok daha bencil olacağa benziyor, yani herkesin ve her şeyin etkisi altında kalabileceğe benziyor.

Amos şöyle diyor: “Bu yüzden şimdi bunlar sürgüne gideceklerin başını çekecekler;

Sona erecek sedire serilenlerin cümbüşü”. İsa’nın söyledikleri faydalı uyarılardır. O bir hikaye anlatarak birçok konuda eğitmekte. Allah’ın hediyesi olmalarına rağmen, zenginliklere eğer kalpten bağlanırsak, işte o zaman yanılabiliriz. Kim zenginliği isterse, ne fakirlerin ne de onların kardeşi olduğunu farkına varmaz. Her şeyden önce, Allah’ın sözlerine dikkat etmeyenler, zenginlikleri, büyük adaletsizlik yaparak, sadece kendileri için kullanırlar. Allah aslında bize hediyelerini, tıpkı onun çocuklarını sevdiği gibi, etrafımızdakileri sevmemiz için vermektedir. Eğer bunu yapmıyorsak, kendimize çok kötü ve ümitsiz bir gelecek hazırlamaktayız. Cehennemin çıkışı yoktur ve cehennemde birlik ve paylaşma olmadığı için çok büyük bir acı vardır. Modern düşünürler ne derlerse desinler, fakat cehennem vardır: gerçek budur. İbrahim ve Lazar’ın mutluluk ve barış içinde olmalarını sağlayan, imanları ve Allah’a olan itaatleridir. Allah’a olan imanını ve merhametini paylaşmayı reddeden, nerede bulunmaktadır ve nerede bulunacaktır?

Biz bu dünyada geleceğimizi hazırlamaktayız: belirleyici olan faktör bizim Allah’a olan itaatimizdir. Bu itaat, diğerlerini kucaklamak ve acılarını paylaşmaktır. Ne yazık ki sadece köpekler zavallı Lazar’a yakınlaşmaktadırlar. Biliyoruz ki İsa’nın zamanında köpek sözcüğü sadece hayvanları değil, ayrıca Allah’a inanmayanları da kapsıyordu. Merhametli olmadan sırf Allah’ın halkından olduğu için kurtulacağını zannedenleri putperestler geçecektir!

Bencil zenginlerin, mahveden kendi durumları karşısında gözlerini açmaları için ne yapılabilir? Onları sarsacak mucizeler gerekli der sağduyumuz! İsa der ki, mucizeler insanı şaşırtır ama tövbe ettirmez. “Ölüler arasından biri dirilse bile ikna olmazlar”. Yahudi başkanlarının, İsa’nın hayret edici dirilişi karşısında nasıl olur da inanmadıklarını merak eden Havarilere, İsa işte böyle cevap vermektedir. Söze inanmayan, mucizelere de inanmaz. Vaazlarla tövbe etmeyenler, mucize de görseler tövbe etmezler.

Mucize arama, yaptığını söyleyenleri bile arama, onun yerine Allah’ın Sözünü ara ve ona itaat etmeye çalış. İşte, aziz Pavlus’un, öğrencisi Timoteus’a yaptığı acil uyarı budur. Allah’ın sözlerine itaat yorucu olabilir ve beraberinde zorluk ve zulümler  getirebilir, ama bizi, Pilatus ve tüm halk önünde, görünmez Allah’ın ışığının şahitliğini yapan İsa’ya şimdi ve gelecekte bağlayan tek şey budur.