14/10/07 - OLAĞAN DEVRE – 28. Pazar Günü - C

1.     Okuma 2 Kr. 5,14-17  Mezmur 97

2.Okuma  2 Tim. 2,8-13 İncil Luka 17,11-19

 

Bizi Peder’e doğru yönelttikten sonra, İsa duamızda kendimizi ve ihtiyaçlarımızı düşünmemize izin veriyor. Biz her gün ekmeği, hayat için gerekli olan şeyleri düşünüyoruz ve de çok sık bunları temin etmekte zorlanıyoruz. İsa, “İsteyiniz ve size verilecektir”, demişti bir kez öğrencilerine. Kendi duasında, günlük ekmeğimizi istememizi sağlıyor. Biz içgüdüsel olarak, bedenimizi doyuran, ihtiyacımız olabilecek her şeyi düşünüyoruz. İsa bu şeyleri mi düşünüyordu? O, “Babanız siz istemeden önce ihtiyacınız olabilecek her şeyi biliyor” dememiş miydi? İsa bize “Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver” dedirtiyor: «bize», «bizim ekmeğimizi». Bu «biz» kimdir? İsa’nın duasını söyleyenler, Onun etrafında toplanmış öğrencileridir. Bu yüzden, «biz» Kilise’dir. Dünyada durmadan İsa’nın şahidi olabilmek için, her zaman birlik, etkili ve yardımsever olmak için Kilise’nin ihtiyacı olan ekmek nedir? İmanla istediğimiz günlük ekmeğimiz, birliği besleyen, karşılıklı sevgi ve barış için güç veren ekmeğimiz Efkaristiya’dır ve Efkaristiya’dan gelen Kutsal Ruh’tur. «Biz»’im için ekmek istediğimizde sadece midemizin açlığını düşünmüyoruz, ama acı çeken dünyanın sevgi açlığını düşünüyoruz. Bu açlık Kilise tarafından doyurulabilir, eğer bu gerçekten İsa’ya bağlı, imanda bütün ve üyeleri arasında birlik olan bir Kilise ise. Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver! Birliğin artması için de günahların yok olması ve etkisini kaybetmesi gerekir. Kilise’yi bölen, dengesiz kılan ve dünyaya umut verme yeteneğini yitirten ve Kurtarıcıya çekme becerisini kaybettiren, günahlardır. Bu yüzden duaya, günahlarımızın affını dileyerek devam edelim. Allah merhamet doludur ve bağışlayıcıdır, ama biz alçakgönüllü olmazsak bizi affetmesine izin vermeyiz. İşte bu yüzden, günahkâr olduğumuzu ve O’nun merhametine ihtiyacımız olduğunu bilelim. Tüm yüreğimizle O’nun affını istememizin işareti, bizim de denenme sırasına mağlup olmuş ve bize sevgisiz davranmış olan kardeşlerimize merhamet göstermemizdir. Kendimizi övmeden ve alçakgönüllülükle bunu da Baba’ya söyleyelim: kardeşlerimizin günahları belki bizim onlara yardım etmediğimizin işareti değil midir? Onların günahları için de biz af diliyoruz.

 

İlk bakışta, bugünkü okumaların ana teması minnettarlık gibi gözüküyor. Cüzamdan iyileşen Naaman, Ürdün’de yedi kez yıkanmaya çağıran peygambere minnettar!

İsa tarafından diğer dokuz Musevi cüzamlı ile iyileştirilen yabancı cüzamlı, teşekkür etmek için geri geliyor. Her iki durumda da minnettarlık, cüzamla simgelenen ölüme mahkûmiyeti yok edecek güçte olan merhametli Allah’ı tanımaya dönüşüyor. Naaman, putperest olan kendi yaşadığı yere dönerken, yeni imanın göstermek ve üzerinde dua etmek için yanına İsrail toprağı taşımaktadır.

Samiriyeli yüksek sesle Allah’ı övmek için İsa’ya dönmektedir; çünkü İsa’nın verdiği şifada Allah’ın verdiği şifayı gördü. Her iki durumda da iman övülmektedir ve imanlı Musevilere örnek olarak gösterilmektedir. Gerçek imana sahip olan halka ait olmak yeterli değildir: iyilik gösteren  Allah’a şahitlik edebilmek için, bu imanın her imanlının yaşamının merkezi olması gerekir! 

İsa cüzamlıların yakarmalarını duyunca ve iyileştirildiklerine inanılsın diye onları tapınaktaki kahinlerin yanına yollayınca, acı çekenlere karşı sadece merhamet göstermiş olmuyor, ayrıca Allah’ın, kurtuluşa muhtaç dünyaya hediyesi olduğunun yani Baba tarafından yollandığının tanınması için de bir işaret vermiş oluyordu. Kim İsa’yı Allah’ın hediyesi ve yaşamımız olarak kabul etmiyorsa, vücudu sağlıklı da olsa, mutsuzdur, duygusuzdur, derin sevgiden ve yaşamın gerçek manasından yoksundur. İsa on cüzamlıdan sadece birinin dönüp O’nu tanıyıp kabul etmesine şaşırıyor: diğer dokuz kişi de faydalanmış olmalarına rağmen ve açık bir işaret görmelerine rağmen Allah’ı övme sevincine katılmadan yollarına devam ediyorlar. Onlarda gerçekleştirdikleri ümit ettiği sonucu vermedi, çünkü bedensel iyileşmeleri onlara yeterli geldi ve yaşamlarının karanlıkta, dünyayı boş ve ağır darbeler veren egoizme dalmış olduklarının farkında değiller.

Aziz Pavlus İsa’da ve Onun için yaşamayı öğrendi. O, Rab ve Kurtarıcı ile bütün olmadıkça insanın hayatın ne olduğuna dair bile bir bilgisi olmadığını bilmektedir. Bu yüzden, bugün Timoteus’a mektupta yazdığı gibi, öğrencilere durmaksızın tavsiye ettiği İsa’ya imanda kuvvetli kalmaktır ve sadece sözle değil, ama aynı zamanda kendi zorluklarıyla O’nun ölümüne katılmaktır. Pavlus, İncil için hapishanede olması, kendisinin bu duruma örneğidir. Pavlus’un çektiği acıları düşündükçe  (biz de birçok kardeşimizin iman şehidi olmuş ve acı çekmiş olduğunu düşündükçe) – Timoteus, bütün dünya ona karşı olursa da,  imanda kuvvetli kalmak için bunlardan güç alıyor.

Bugünkü Efkaristiya bize İsa’yı vermiş olduğu için Allah’a bir teşekkür olsun! Onun, hayat ve kurtuluş olduğunun işareti ve şahitleri olmamız için de kalbimizdeki bu teşekkür ile sevmeye devam edeceğiz!