10/07/2005 - OLAĞAN DEVRE - 15. PAZAR GÜNÜ - A
İlk okuma İşaya 55,10-11 Mezmur 64/65
İkinci okuma Rom. 8,18-23 İncil Mt.
13,1-23
Ekmek ve şarap kutsandıktan sonra, rahip önemli iki duayı
okuyor.
Birincisi, daha önce cemaatin yaptığı gibi,
İsa'nın ölümünün, dirilişinin, göğe
çıkmasının ve geri gelişinin sırrını ilan
ederek başlıyor ve sonra da, bizim Peder'e, bu sırları
hatırlayarak, "gerçek, diri ve kutsal kurbanı"
sunmak istediğimizi söyleyerek devam ediyor. "Kurban" ne demek?
Bir kurban Allah'ın yanında olmak isteğimizin bir
işaretidir. Bunu hangi şekilde gerçekleştirmeyi
bilmeyerek/bilmediğimizden, O'na en değerli şeyimizi, bize daha
çok ait olan şeyi sunuyoruz. İsa dünyaya gelmeden önce, insanlar
Allah'a, kendi kanının, kendi yaşamının yerine
hayvanların kanını sunuyorlardı. Vaftiz olduğumuz
andan itibaren, en değerli şeyimiz, İsa'dır! Bunun için
Peder'e İsa'yı sunuyoruz, yani İsa'nın kendisini, Zeytin
Bahçesinde ve Son Akşam Yemeğinde başlamış ve haçta
gerçekleşmiş kurbanını sunuyoruz. Kuşkusuz bu kurban
Peder'in hoşuna gidiyor! Ellerimizde Peder'in daha çok hoşuna giden
sunabileceğimiz başka bir şey yok. Bunu sunabiliyoruz, çünkü
İsa kendisi "bunu beni anmak için yapınız" diye
söyledi, hatta emretti bize. Bunu yapmak, bir "tekrarlama"
değildir, bütün zamanlar için geçerli olan ilk ve son kurbanı
"tekrar sunmaktır".
İkinci dua ile ise, bizim, "Mesih'le tek bir beden, tek bir
ruh" olmamızı sağlayan Kutsal Ruh'u diliyoruz. En kötü
ve en yaygın ayartma; bölme ve uyumsuzluk yaratan ayartmadır. Ve
ayırmak için birçok neden buluyoruz! Birlik dileyen bu dua kesinlikle
Allah'ın arzusuna göredir, çünkü O, Kilisedeki hayatımızın
Üçlü-Birlik'in hayatının bir yansıması olmasını
istiyor. Peder'in bizi dinleyip, bize Kutsal Ruh'u
bağışlayacağına güveniyoruz, çünkü sunduğumuz ve
beslendiğimiz kurbanı, yani sevgili Oğlu'nun Bedeni ve
Kanını kabul ediyor!
Aziz Pavlus bugün, "Allah'ın evlatlarının yüce
özgürlüğünü" gerçekleştirecek yer olarak, Kilise'den
bahsediyor. Kilise'nın üyeleri olarak yaşayıp, acı
çekiyoruz, çünkü güçsüzlüğümüz, ayartmalar, insanlardan gelen reddetme,
şeytandan gelen engeller bizi eziyor. Kilise acı çekiyor, çünkü onun
başı da, acı çekti. Biz de haçı
taşımaktayız: aksi taktirde O'nunla beraber olamayız. Zaten
acı, bütün insanların, Kilisenin üyeleri olmayan ve iman etmeyenlerin
de, hayatında mevcuttur. Tüm evren inleyerek, kurtuluşu "büyük
bir özlemle" beklemektedir. Bizde ise kesin bir ümit var: Allah bizi
kendi evlatları kılıp, kurtaracaktır. Zaten O bize Ruh'unu
bağışladı, bu yüzden bizi yüceliğiyle giydirerek,
eserini tamamlayacağından eminiz!
Ümidimiz ve kurtuluş yürüyüşümüz için, bize büyük bir yardım
verilir: "Göklerin Egemenliğiyle ilgili sözü"dür!
O, yukardan gelen ve hayatımızı değiştirebilen bir "tohum"
dur. Çünkü onda, başka hiçbir yerde bulamayacağımız,
yaşam ve huzur veren güç vardır. Göklerin Egemenliğinin Sözü,
İsa'nın ağzından gelir, Kutsal Yazılarda İsa'dan
bahseder, O'nun hayatını ve kendisini feda etmeye kadar ulaşmış
sevgisini anlatır. Bu söz her yerde ekilir ve her yerde yenilik yaratıp,
ümit bağışlar. Onun meyvesi, insanlığın
hayatı için gerçekten değerlidir. Herkes, İsa kabul edilip,
sevilip, takip edildiğinde, ailede ve toplumda oluşan
değişmelerin farkına varabilir. O zaman neden Allah'ın
Egemenliği henüz evrensel bir gerçek olmadı?
Tohumda hayat gücü var, fakat "toprak", onu farklı
derecede kabul eder. Toprak sert, yada az, ya da yabani otla dolu ise, tohumdan
doğan hayat olgunlaşamaz. Eğer insanın yüreği, ve ya
yaşadığı ailesi ve çevre, Allah'ın düşmanının
etkisi altında olursa, zenginliğe çok önem verirse, kararsız
olursa, başkalarının oyunundan özgür olmazsa, o zaman Rabbin
Sözü etkisiz kalır. Nitekim bu söz zorlamaz, şiddet kullanmaz, çünkü
Allah'ın yumuşak huyluluğuyla doludur! Ürün yoksa, suç, tohumun, yani Sözün değildir, çünkü o,
toprağı sulayan yağmur gibidir. Eğer Sözün ilanı
meyvesiz kalırsa, insanın yüreği suçludur; demek ki o
kapalı, değişken, sert, maddi meraklarla doludur. Böyle bir
durum Sözün filizlendirdiği filizlerin gücünü boğar.
Bize zor gelse de, ara sıra değil, sadakat ve sebatla her pazar
günü Ayine katılalım. Orada Allah'ın ağzından
çıkan sözü alacağız: o hem tohum, hem de tohumu filizlendiren
yağmurdur! Ve hepsi beraber: "Rehberimiz olan yüce Allah,
kendilerini hıristiyan sayanların bu ada yakışmayan
şeyleri bırakmalarını, ona layık bir şekilde
yaşamalarını sağla" diye, dua edelim.