24.07.2005
- OLAĞAN DEVRE (17. Pazar Günü) A
İlk okuma 1.Krallar 3,5.7-12 Mezmur 118/119
İkinci okuma Romalı. 8,28-30) İncil Matta 13, 44 52
Efkaristiya duası, Kutsal
Üçlüğe özel bir övgü duası ile biter. Bu övgü duası kısa
olmakla beraber Kilisenin şükranını ve tapmasını çok
güzel bir şekilde özetler. Kilise ilahi hayata dahil olduğunun
bilincindedir ve Allahın şanını büyük bir sevinçle
yaşar. Gerçekten de Allahı övdüğümüzde en büyük ve en
kapsamlı, en gerçek ve en paylaşılmış sevinci
duyarız. Kutsal Ruhla birlik içersinde olan Peder Allaha tüm şan ve
şerefi Mesih İsa aracılığıyla
tanıyoruz..... Kutsal Üçlük yan
yana olan üç kişinin birlikte yaşaması değildir,
karşılıklı olarak birinin diğerine kendini
sunmasıdır ve biz zavallı, günahkar insanları bu sevgi
çemberine kabul etmesidir. Bu övgü ilahisi cemaatın amin demesiyle son
bulur. Bu Amin ile gerçekleşeni onaylıyorsun: ekmek ve şarap
kutsandı ve Pedere, Kilisenin yaşamı ve misyonu için İsanın
kurbanı olarak sunuldu. Bu Amin ile tüm cemaat aktif olarak tek bir
yürek oluyor ve Pedere kararlı bir evlat gibi yöneliyor.
Allah merhametli ve arkadaş
bir baba gibi Süleymanın rüyasına girer ve ona konuşur: Dile
benden, ne dilersen. Süleymanın cevabı Allahın
hoşuna gider ve hemen gerçekleştirir. Süleyman Allaha nasıl bir
dua yöneltti? Süleyman kendisini düşünmedi, kendi gücünü, lüksünü,
zenginliğini aramadı. Görevini başarıyla
gerçekleştirmek için doğru yargılar vermek üzere
anlayış ve hikmet istedi. Hükümdarlık ona emanet edilmişti:
o da Allahtan milletini adaletle ve eşitlikle yönetebilmek için
yardım istedi. Hepimizin her gün arzulaması gerektiği budur:.
Kim ararsa bulur ve kim kapıyı çalarsa ona kapı
açılır: hikmeti ara, bulacaksın, merhameti bulmak için
kapıyı çal, seni karşılayacaklar!
Hiç bir zaman şikayet
etmemeyi öğrenmeliyiz, elimizdeki ile mutlu olmalıyız. Aziz
Pavlusun dediği gibi her şey Allahı sevenlerin iyiliği
içindir! Birçok zorluklarla yaşayıp mutlu olan insanlarla karşılaşınca,
şaşırıyorum. Acılarının
başkalarının imanı bulmasına
yaradığının bilincindedirler. Bu acılar onları
Allahın oğlu İsaya benzer kılar. İsa bizi
sevdiği için ve Allahın sevgisini fark etmemiz için acı çekti.
Bu acı çeken kişiler başkalarının sayelerinde imana
kavuşmasından mutlular, çünkü Rabbi tanımanın, sevmenin,
kabul etmenin ne büyük mutluluk olduğunu tecrübe etmişlerdir.
İsanın bugün bize anlattığı misalleri onlara
açıklamak gerekmiyor! Boş ve değersiz bir tarlada saklı bir
hazine bulan kişi başkalarının dediğine ve
düşündüğüne önem vermez: o hazinenin saklı olduğu
tarlayı satın almak için,
elindeki her şeyi satar. İsayı keşfeden de, bu ona
sorun ve zorluklar yaşatacaksa da, Onun vereceği tam sevince ulaşmak
için her şeyden hatta ülkesinden de vazgeçebilir. Mutluluğu arayan ve
bunu İsada bulan kişi her şeyden vazgeçer, bu sabah
rastladığım hanım gibi: Rabbin öğretisine uygun olarak
yaşamayı seçti, bu ona yaşadığı adamla büyük
sorunlar doğuracağını bilse de. İnci
satıcısı, değerli olanını bulunca onu elde etmek
için büyük fedakarlıklar yapmaya hazırdır.
İsanın bugün
anlattığı son misal, son günler için gözümüzü açar: son günde ne
olacaktır? Biz Allahın Oğlunun imanını yaşamaya
çalışırken, yanımızda hiçbir şeyle ilgilenmeyen,
imanı aramayan, onu hor gören hatta engellemeye çalışanlar var.
Ama Allah çok sabırlıdır. O sona kadar bekler,
balıkçılar gibi ağı topladıktan sonra iyileri ve
kötüleri ayırmak için bekler. Ama sonunda İsayı sevmiş
olanlar, sevmemiş ve hor görmüş olanlarla birlikte olmayacaktır.
Bunun için Allahtan gerçek
hikmeti, Allahın hoşuna gideni seçebilme yeteneğini isteyelim.
Mutluluğumuz için yolladığı İsayı seçmeyi daima
bilelim!