03/02/2008 - OLAĞAN DEVRE - 4. Pazar Günü - A
I. Okuma Sof.2,3;3,2-13 Mezmur 145 IIª okuma
1Kor.1,26-31 İncil Mat.5,1-12
Allah’ı
düşündüğümüz zaman Onun gökyüzünün ve yeryüzünün
yaratıcısı olduğuna inanmaya
alışığız. Bu, Kutsal Kitap bilgimizin meyvesidir ve
Kutsal Kitabın gerçekliğini anlamakta zorlanmamaktayız. Allah
her şeyin yaratıcısıdır! Bu, Kutsal Kitabın ta
ilk sayfasından itibaren belirttiği şeydir. Biz buna
inanıyoruz! Buna inanıyorsak bilimsel bir araştırmanın
sonucu olmadığı anlamına gelir. Bir iman eylemidir! Bir
yerde bilimsel düşünme bizi terk etmekte, gizemin etkisi altında
bırakmakta. Bu geçidi geçmemize yardım eden imana minnettarız.
Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu inanmamız
sayesinde etrafımızı saran gerçeklere büyük saygı ve
değerle bakarız: her şey Allah’ın eseridir, her şey
Baba’nın armağanıdır! Allah’ın her şeyin
yaratıcısı olduğuna inanmak Onunla yakından
ilgilenmektir, aynı zamanda da gördüğümüz her şeye dikkatli
olmaktır. Madem ki Allah her şeyin yaratıcısıdır,
her şey aracılığıyla sevgisini, sadakatini,
bilgeliğini, merhametini, iyiliğini göstermektedir. Çehresi bizi
ilgilendirir ve her eserinde bıraktığı çizgilere
bakarız. Her şey bizim için değerli olur, elbette ticari veya
mali bir değer kast etmiyoruz. Ama Babamız Allah’ın
istediği ve gerçekleştirdiği bir eser olduğu için gözümüzde
değerlidir. Allah’ın her şeyin yaratıcısı
olduğuna inanmak her şeyde daha fazla bir şey görmek,
anlamaktır, aynı zamanda da her şeyi Allah ile ilişkimizi
zenginleştirmek ve kardeşlerimizle bağlarımızı
olgunlaştırmak için sebeptir. Allah’ın yaratıcı
olduğuna inanmak bizleri pozitif, güvenli, dayanıklı bir kültüre
kavuşturur ve gerçeği kabullenmemize ve aramamıza yardımcı
olur. Bu iman yüreğimizi ve aklımızı objektif bir
gerçeğe açar, bunun sayesinde de birbirlerimize daha yakın oluruz ve
karşılıklı olarak birbirimizi anlamamıza ve değer
vermemize yardım eder. Bu son yüzyılda imanımıza
karşı gelenler çoğaldı, bazıları bilimsel
bilgilerine bürünerek onunla savaşırlar, sanki düşünme ve
keşfetme kapasitelerimiz Allah’ın yerini alacak yeni bir
ilahtır.
Peygamber Sefenya Allah’ın adına konuşarak şöyle der: “Aranızda, geriye kalanlardan ancak
yoksul ve alçakgönüllü bir halk bırakacağım”. Böylece
Allah’ın kime karşı sempati duyduğunu söylemekte!
Yüreği daima alçakgönüllülere doğru eğilir, fakirlere ve
özellikle acı çeken fakirlere! Allah’ın lütfünde olmak istiyor musun?
“Doğruluğu arayın;
alçakgönüllülüğü arayın. Rabbin öfkesinin gününde bir
sığınak bulacaksınız”. İnsanlar arasında
büyük sayılmak isteyen halk, kibirli bir yüreği kabullenen halk,
hiçbir zaman Allah’a hoş değildir, çünkü kendi bile alçakgönüllüdür.
Allah’ın alçakgönüllülüğünü İsa’yı bize yollamış
olmasından görüyoruz, İsa
onu tanımamız ve ondan faydalanmamız için geldi: tüm
yaşamı fakirlik ve alçakgönüllülük şahitliğidir,
doğumundan ölümüne kadar!
O halde Havari Pavlus’un şöyle demesine
şaşırmıyoruz: “Allah,
bilgeleri utandırmak için dünyanın cahil saydıklarını
seçti; güçlüleri utandırmak için, güçsüz olanları seçti. Allah
dünyanın önemli gördüklerini hiçe saymak için, dünyanın önemsiz,
soysuz ve değersiz gördüklerini seçti. Öyle ki, Allah'ın önünde hiç
kimse övünemesin”. Bizler zayıflığımızın ve
cahilliğimizin farkındayız, özellikle de dünyanın bizleri
inandığımız için cahil gördüğünün ve haça
gerilmiş bir adamı sevdiğimiz için hor gördüğünün
farkındayız: ama biz Allah’ın bu şekilde
davranmasından mutluyuz. Yaşadığımız dünyada
değerli görülmememiz yüzümüzü kızartmamaktadır, hor
görüldüğümüzde korkuya kapılmıyoruz, yana atılmaktan
şaşırmıyoruz, tersine tüm bunların
gerçekleşmesini bekliyoruz ve normal görüyoruz.
Aziz Pavlus, İsa’nın sözlerini dinlediği için bu
şekilde konuştu! İsa, gerçekten de insanlara, öğrencilerine
ve kalabalığa meşhur olan bu sözleriyle konuşmaya
başladı: “Ne mutlu yüreği zenginliğe
bağlı olmayanlara! Çünkü Göklerin Hükümdarlığı
onlarındır”. Bugün bu sözlerini mutlulukla dinlemekteyiz,
aynı zamanda biraz daha bir şeyler de anlamak istiyoruz ve Onun
tarafından yüreği zenginliğe bağlı olmayanlar olarak
görülmeyi arzuluyoruz. Birçok Hıristiyan, “kutsal fakirlik” anlamına
gelen bu cümlenin tam anlamının ne olduğunu merak etmiştir.
Ben bu cümleyi böyle telaffuz edenlerin inandırıcı olduğuna
inanıyorum: “Ne mutlu zenginliğe önem vermemeye karar verenler, Allah
sevgisi için fakirliği seçenler! Allah yaşamlarında gerçek ve
tek zenginlik, sevinç ve sevgi kaynağı olacak”. İsa bu
öğretisiyle daha önce peygamberlerin söylediği ile tam bir uyum
içersindedir, ayrıca yaşam tarzını anlamamıza ve
görmemize yardımcı olmaktadır. Böylece bizler de fakirlik
kararımızda teselli buluyoruz ve kuvvetleniyoruz. Biz fakirleri
sevdiğimiz için değil, Allah sevgisi için yoksul olmayı
seçiyoruz; böylece O, içimizde güzelliğini ve büyüklüğünü
gösterecektir; bunu İsa sevgisi için yapıyoruz, çünkü O, “O'nun yoksulluğuyla siz zengin
olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul
oldu” (2 Kor. 8,9). Allah için fakir olmayı seçmek bizleri içsel
olarak zenginleştirir, başkalarına hizmet etmeye açık
kılar, kardeşlerimize karşı sevgi ve anlayış dolu
olmamızı sağlar, sade, sevinçli, alçakgönüllü, yaşam
zengini kılar! İsa bizlere “Ne
mutlu yüreği zenginliğe bağlı olmayanlara” demeye devam
etmektedir ve bu mutluluğu anlamaya ve sevmeye yardım etmek için bize
diğer mutlulukları da söylemektedir. Bizler arzularımızı
değiştirmek için yüreklerimizi açalım, geçici,
aldatıcı şeylerden içsel, görünmez ve ebedi olan değerlere
doğru yönelelim, çünkü onlar bizleri “Göklerin
Hükümdarlığına” layık kılacaklardır!