13/07/2008 OLAĞAN DEVRE - 15. Pazar Günü
- A
1.Okuma Yeş. 55,10-11 Mezmur 64 2.Okuma
Rom. 8,18-23 İncil Mat. 13,1-23
“Kutsal
Yazılara göre üçüncü gün dirilmiştir”. Ölenin
Allah’ın Oğlu olması bize ümit vermektedir. Peygamberlikler,
Allah’ın hizmetkarının ölüm diyarında
kalmayacağını belirtiyorlardı, ama insanlar bunu ciddiye
almadılar, çünkü bizler sadece gördüklerimize inanırız, bu
sebepten de ölümü yaşamın tamamen sona ermesi olarak görürüz.
Havariler bizlere İsa’nın dirildiğinin şahitliğini
yaptılar ve bunu şüphe edemeyeceğimiz bir şekilde
yaptılar. En büyük şüpheleri onlar yaşadı. Nitekim mezarda
melekle karşılaşan kadınları hayalperest olarak
nitelendirdiler. Tomas da diğer on kişinin sevinçli haberine inanmak
istememişti. İsa’nın dirilişinin bir başka
kanıtı Saul’un, yani Pavlus’un tövbesidir. Pavlus dirilmiş
İsa’yla karşılaştı ve sesini duydu.
İsa’nın dirilişini, Kutsal Yazıların sözleriyle
karşılaştırmak bize çok yardım eder ve
imanımızı güçlendirir: Allah önce söz verdi sonra da sözünü
tuttu! İsa’nın canlı mevcudiyetinin bazı
kanıtları bizde de var, bu kanıtlar kendimiz içindir:
günahların itirafı ile elde ettiğimiz sevinç ve teselli, Sözünü
dinlerken kavuştuğumuz huzur, Komünyon’dan sonra hissettiğimiz
güç: tüm bunlar İsa’nın canlı olduğunu bize kanıtlar.
O halde bizler İsa’nın dirildiğine inanırız. Bu
nasıl oldu bilmiyoruz, dirilmiş bedeni de nasıl bilmiyoruz ama
O’nun canlı olduğunu, şana büründüğünü ve bize
Allah’ın sevgisini gösterdiğini biliyoruz. Biz onun canlı
olduğuna inanıyoruz, bu sebepten de ölümün yenildiğine
inanıyoruz. Dirilişe iman ettiğimiz için de Sözü zor ve
imkansız gibi gözüktüğü zamanlar da bile, Allah’a itaat ederek
yaşayabiliriz. Mesih İsa üçüncü gün dirildi: Allah’ın
zaferi hemen gözükmüyor, ama garantilidir. Ne zaman zorluklar ve acılar
yaşıyoruz, İsa’nın dirilişi bizi teselli eder ve
ümitli olmaya çağırır.
Yeşaya
peygamber yukarıdan inen yağmuru inceledi ve tarlalarda büyüyen
buğdayı gördü, insanların yaşamaları için
kullandıkları buğdayı. Aklı, Allah’ın ona
yönelttiği ve tüm İsrail halkına duyurmakla
görevlendirildiği Sözdeydi. O Söz de yukarıdan geliyor, o da
boşuna gelmiyor, o da meyve vermelidir, Allah’ın arzularını
ve projelerini gerçekleştirmelidir.
Bugün
Yeşaya’nın bu düşüncelerinden İsa yola çıkar ve bizi
bunları düşünmeye çağırır. Tohum yukarıdan
tarlaya iner. Tohum cömertlikle ve güvenle eken bir çiftçinin sayesinde ekilir.
Tarla homojen değildir: onda küçük yollar ve taşlar var, bazen
dikenler yetişir. Toplanacak meyve sadece iyi topraktan gelecektir.
İsa’yı dinleyen kişi maddi incelemeyi ruhani yaşama
çevirmeye alışık değildir. Bu sebepten İsa kendisi
yardımcı olur. Bazen insanlar anlamak istemez, çünkü Allah’ı
dinlemek istemez. O elbette yaşama ve dinleme şekillerinde
değişiklikler teklif eder. Kim Allah’ı sevmek için kendini Ona
adamak istiyorsa eken çiftçinin İsa olduğunu anlar. Herkese,
günahkarlara ve kanunlara itaat edemeyenlere bile, Sözü dağıtan
O’dur. İsa, tarlaya değil, tohuma, yani, insanın iyiliğine
değil, Sözün gücüne güvenir. O, insanın Allah’a sevinç ve teselli
veremeyeceğini bilir; bunu, sadece insanın yüreğinde canlı
kalan Söz gerçekleştirecektir.
İsa
ekiyor, herkese konuşuyor. Daha sonra iyi toprağın hangisi
olduğu belli olacaktır. Bu önceden görülemez, bazen iyi gördüğün
insanlar İsa’nın Sözünü dinlemez, çünkü başka türlü
düşüncelere güvenirler; kötü ve beceriksiz gibi gördüğün
kişilerse İsa’nın Sözüne beklenmedik bir itaat gösterirler; bu
itaat, yaşamlarını değiştirerek, onları Allah’ın
ruhani binasının canlı taşlarına çevirir.
Anlatılan
masalın merkezi İsa’dır: O kendini bize tanıtmak istiyor,
kendini göstermek ve özellikle de bizim Onu tanıyarak Ona güvenmemizi ve
Sözünü ciddiye almamızı istiyor, hatta kendisini yüreklerimize
ekilmiş Babanın Sözü olarak tanımamızı istiyor.
Tohumun
meyve vermek için sadece toprağa ihtiyacı yoktur, aynı anda uzun
bir zamana, bekleyiş zamanına da ihtiyacı vardır.
İsa’nın Sözü de böyledir: Sözün meyvesini bekleme zamanı
acı ve inleme zamanıdır. Bunu bize aziz Pavlus söyler. Biz “ilk nimetlerine kavuşmuş olan
bizler de evlatlığa alınmayı ve bedenimizin
kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz”. Bu
bekleyiş esnasında köleliğin
ağırlığını hissediyoruz. Kendimizi Allah’ın
evlatları olarak hissetmemizi ve bilmemizi sağlayan sevinci
kaybetmemize sebep olan günahın köleliği! Bu kölelik bizleri korkuya
ve güvensizliğe itti. Bizim yüreklerimize ve eylemlerimize kabul
ettiğimiz, İsa’dan gelen Söz, Onun evlatları olduğumuzun,
Baba tarafından sevildiğimizin ve Hükümdarlığında
faydalı olabileceğimizin, tadına varmamızı sağlayacak.
Bugün yaşadığımız ve bizi hep takip eden acı, bir
gün yok olacaktır, çünkü ilahi sevginin yaşamımızda
gözükeceğini göreceğiz: bizde Allah’ın şanı
belirecektir!
İçimize
ekilen Sözün, yani, içimizde yaşayan İsa’nın meyve
vereceğinden emin olmamız bizi teselli eder,
günahlarımızın verdiği acıdan ayağa
kalkmamızı sağlar ve bekleyiş döneminde ümit ve sevinç
verir.