03/08/08 - OLAĞAN DEVRE - 18. Pazar Günü – A

1.Okuma Yeş. 55,1-3 Mezmur 144 2.Okuma  Rom. 8,35.37-39  İncil  Mat. 14,13-21

 

“Hükümdarlığı son bulmayacaktır”. Melek Cebrail, Nasıra’da, Meryem’e kabul etmesi gereken Oğul’u tarif ederken konuşmasını işte bu sözlerle tamamladı: “O büyük olacak, kendisine `Yüce Allah’ın Oğlu' denecek. Rab Allah O'na, atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.» İsa daha sonra vaaz etmeye başladığında Allah’ın hükümdarlığının yaklaşmasını en büyük sevinç olarak müjdeliyordu. Bu sevinç insanların yaşam ve düşünme tarzlarını değiştirerek tövbe etmelerine yardımcı olacaktı. Kendisinin kral olacağı Allah’ın hükümdarlığı, bu dünyevi hükümdarlıklara mukayese kaldıramayacak türdeydi. İşte Rab, Roma İmparatoru Sezar’a karşı isyanla suçlandığında, Pilatus’un karşısında bu şekilde konuştu. Ayrıca Pavlus, Onun hükümdarlığında “besin veya içki konusu” olmayacağı, ne de var olmak için baskı yapan bir güç olmayacağını söyledi. Tersine “Kutsal Ruh’ta barış ve sevinçtir”. Allah’ın hükümdarlığı tüm insanların rüyasıdır, çünkü insani hükümdarlıkların getirdiği şiddet ve haksızlıklardan yorgundurlar. Allah’ın hükümdarlığında birinci olan herkesin hizmetkârıdır, önemli olan kendisini küçük yapar, küçük olana ise dikkat edilir ve korunur, acı çeken ziyaret edilir, zengin olan ise zenginliklerini sevgi ve merhamet eylemlerine dönüştürmek için yolu bulur, kimin yetenekleri varsa başkalarına yararlı olmaya çalışır, herkes kardeşlik içersinde olmaya çaba gösterir. “Hükümdarlığı son bulmayacaktır”, çünkü artık kral ölemez, O dirildi. Allah’ın hükümdarlığının sınırları da yoktur, güçle elde edilemez, İsa’ya kendini sunanlar oldukça da yok edilemez. Allah’ın hükümdarlığına karşı çıkmak isteyenler, üyelerini öldürebilirler, kralı İsa’yı da öldürmeye çalıştıkları gibi, ama onu yok etmeyi başaramayacaklar, çünkü ta zulüm zamanlarında şahitlik ve şehitlik Ruhu daha da çok dağılmakta ve güç kazanmaktadır!

 

Bizler cebimizde cüzdanımızı veya kredi kartımızı taşımaya o kadar alışığız ki, Yeşaya peygamberin sözleri bize bir şaka gibi geliyor! Elbette, biliyoruz ki paramızı almadan hiç kimse bize bir şey vermeyecektir. Yeşaya ise herkesi gerekeni bedava almaya çağırmakta! Allah’ın davranma şekli, bir tüccarınkine benzemez. O gerçekten bir baba’dır! O bizi aldatmak istemeyen bir babadır, armağanı bedavadır: O verince gerçekten doyurur, yüreğin en derin arzularını gerçekleştirir. Ama para isteyenler mutluluk vaat ediyorlar, ama veremiyorlar, sağlık vaat ediyorlar ama sadece bir damla iyilik veriyorlar ve yüreğin dibinde kökleri olan günahı, egoizmi, yani kötülüğü bırakıyorlar.

İsa, Yeşaya peygamberin sözlerini özel bir durumda hatırlıyor. İsa, Vaftizci Yahya’nın ölümü ve onu yaratan günah için acı çekerek, ıssız ve herkesten uzak bir yere gidiyor. Orada karşısında bir kalabalık görüyor. Halk, kendisine ümit, güven verecek, birbirleriyle ahenk içersinde yaşamak için gereken armağanları verecek kimseye sahip değil: kimsesi yok, ama şimdi bunu ve daha fazlasını veren İsa’yı buldu, bu sebepten Onu gözden kaçırmak istemiyor, yakınında tutmak için her şeyi yapıyor. İsa bu kalabalığın yorgun olduğunu görüyor ve ona acıyor, onları dinliyor ve eğitiyor, iyileştiriyor ve yaşamlarını yeniliyor. Yemek saati geliyor, ama bunu hiç kimse düşünmemişti. Düşünülecek daha önemli şeyler vardı, ama belli bir süre sonra açlık da önemli oluyor. Şakirtler halkı çevre köylere ekmek almaya yollamak ister. İsa parayı düşünmüyor ve düşünmek istemiyor: para gerçek sorunları çözmez, yaşam vermez, insanların birlik içersinde olmalarını sağlamaz. İsa Allah’ı düşünüyor, sevgi olan ve eylemlerini sevgi ile başlayan ve sona erdiren Allah’ı düşünüyor. Bu sebepten şakirtlerinden bir küçük sevgi eylemi istiyor. Ellerindeki o az besini vermelerini istiyor: bunlar sadece beş ekmek ve iki balıktır. Ama onları vererek yaptıkları sevgi eylemi Allah kadar büyüktür. Sonra O halkı çimenlerin üzerine oturtuyor: İsa ile dinlenebiliriz, Allah olan gerçek çobanın rehberliğinde gerçek otlaklara ulaşan sürü gibiyiz.  Böylece İsa’nın kim olduğunu anlamaya başlıyoruz. Matta daha sonra bize O’nun hareketlerini de anlatıyor: gözleri göğe kaldırır, şükredip kutsar, ekmekleri böler ve onları havarilerin ellerine emanet eder; bunlar iman ve sevgi göstermektedirler. Ayakta kalan hizmete hazır tek kişiler şakirtlerdir. Onlar dinlenmiyorlar: onlar İsa’nın hizmetini paylaşıyorlar. İsa hizmet etmeye geldi, onlar da bu hizmeti tamamlıyorlar, arta kalan ekmekleri topluyorlar, çünkü insanlar İsa’nın ekmeğini yemeye daha çok ihtiyaçları olacaktır.

Bu olayı anlatmak için kullanılan tüm sözler Efkarestiya’yı anlatmak için de kullanılacaklardır. Bu sebepten tüm insanların İsa ile birlik olmakla, bedenini yiyerek ve Kilise’den hizmet alarak, huzur ve yaşam bulacaklarını anlıyoruz. 

Aziz Pavlus, İsa ile böyle somut bir birlik içersinde olmakla, bedeni olan ekmeği yiyerek, hiçbir şeyin bizi Ondan ayırmayacağını söylemektedir. Zulümler ve zorluklarla, tehlikeler ve korkularla karşılaşacaksın, ama İsa’nın kendisi olan, Allah sevgisi hiçbir zaman eksilmeyecektir. O seninle tek bir şey olduğundan beri Baba tarafından bedavaca sevildiğinden emin olabilirsin!