28/09/2008 - OLAĞAN DEVRE - 26. Pazar
Günü – A
1.Okuma Hez. 18,25-28 Mezmur 23 2.Okuma
Fil. 2,1-11 İncil Mat.
21,28-32
“Peygamberler aracılığıyla
konuşmuş olan”. Kutsal Ruh insanların
ağzına Allah’ın Sözünü koydu. Bunu nasıl yaptı?
Allah’ın doğrudan konuştuğunu söylemekle Kutsal Ruh’un
peygamberler aracılığıyla konuştuğunu söylemek
arasında ne fark vardır? Bunu anlamak, İslamların
Allah’ın konuştuğunu söylerken anlatmak istedikleriyle biz
Hıristiyanların söylediği arasındaki farkı
anlamaktır. İslamlar, Kuran’ın, yani onların kutsal kitabının
gökten gelen Allah’ın Sözü olduğunu söylerler. Bu yüzden kitabı
okurken de harfi harfine kabul etmek gerekir, çünkü Allah böyle dediyse,
böyledir. Biz ise Allah’ın Kutsal Ruh tarafından ilham alan
peygamberler aracılığıyla konuştuğunu söyleriz.
Ruh’tan gelen ve insanlar tarafından söylenen Söz, Allah’ın
mesajını iletmek için bizim dilin terimlerini, kültürümüzü,
sorunlarımızı, problemlerimizi, acılarımızı,
sevinçlerimizi kullanır. Peygamberlerin kullandıkları imajlar,
sözler ve deyimler artık bizlerin kültür bagajına dahil olmasalar da,
onların konuşmasını canlandıran Ruh’a dikkat
edeceğiz. Bu sebepten Kutsal Yazıların her sayfasını
okurken, Allah’ın, sevgisini insani dile çevirmek için
kullandığı yazarların sahip oldukları sevgi Ruhuna, yani
Allah’a ve insana olan sevgi Ruhuna bağlı kalacağız. Bir
örnek verelim: ne zaman ki “Rab benim
çobanımdır” diye okuyoruz, ben bir hayvan, bir kuzu olduğunu
düşünmüyorum, ama Allah’ın
bana en küçük detaylara kadar özen gösterdiğini, beni önemsediğini,
beni hiç terk etmeyeceğini düşünürüm. Böylece, şimdiki
düşünce tarzında olmayan, modası geçmiş imajları ve
alışkanlıkları aşarak, Allah tarafından gelen
mesajı alabiliriz. O halde görevimiz Allah’a aykırı her
çeşit düşünceyi bırakarak, kıskançlık, egoizm,
ahlaksızlık, yalan, gurur, büyüklük ruhlarını
bırakarak, Kutsal Ruh’ta, Baba’nın ve Ogul’un sevgisinin Ruhunda
kalmaktır: bu sayede yeni sevgi girişimleri düşünen Baba’nın
ve onları gerçekleştirmek isteyen Oğul’un sevgilerinin bize
söylemek veya bizden dilemek istediklerini anlayacağız.
Geçen Pazar
günü düşüncelerimizin Allah’ınkilerden değişik ve çok zayıf
olduklarını görmüştük. Buna rağmen peygamber Hezekyel
istediğimizi yapmakta direndiğimizi, adaletten uzaklaşarak
kötülük yaptığımızı söylüyor. Bu ölüm yoludur, tersine
yaşam yolu gerçek tövbeden geçer, bu da hikmetli düşünmeden sonra gerçekleşir.
İsa’nın anlattığı kısa masal düşünmenin
değerini gösterir. Babalarının bağında
çalışmaya çağrılan iki oğul arasındaki fark
birinin düşünme kabiliyetidir. İkisi de babalarına cevap
veriyorlar, ancak biri düşünmeden cevap verir ve kaprislidir: evet dedikten
sonra sözünden dönüp hiçbir şey yapmaz. Diğeri ise hayır der,
ama sonra düşünür, pişman olur ve davranışıyla
babasını sevdiğini gösterir.
Dinleyenler
İsa’nın söylemek istediğini çok iyi anladılar, kendisi de
açıklama yaptı. Ne zaman ki vaftizci Yahya Allah’ın arzusunu
söyledi, kendini Allah’ın hizmetine ve tapmaya adamış
kişiler hiçbir şey yapmadılar, ona inanmadılar. Ama
Allah’tan uzak olanlar ve emirlerine itaat etmemiş olanlar, yani günahkarlar
ona iman ederek tövbe ettiler, yaşamlarını
değiştirdiler ve Vaftizci Yahya’nın Allah’ın Kuzusu olarak
gösterdiğini dinlediler. Rabbin bu açıklamaları Allah’ın
çağrılarına dikkatli olmamıza yardım etmeli ve
aynı zamanda Baba’nın arzularına kendi kaprislerimizden çok önem
vermeyi öğretmelidir. Allah’ın istediğini
yaptığımızda yaşamımız değer
kazanır ve Baba’nın hükümdarlığı için faydalı
olur. Bunu birçok kişi anladı ve bazıları çok basitçe
başkalarına anlatmayı da başardı. Bunlardan biri
Kalkütta’lı azize Tereza’dır. O şöyle diyordu: ben Allah’ın
elinde bir kurşun kalem gibiyim; O, sevgisini yazmak için beni
kullanıyor. Allah’ın elinde olan
bir kurşun kalem, roman veya spor makaleleri yazan yazarın elindeki altın
bir dolma kalemden çok çok daha değerlidir. Bu sebepten kim olduğum
önemli değil, ne marifetlerim var, o da önemli değil, önemli olan
kendimi tamamen Allah’a, Baba’nın ellerine emanet etmem ve beni Onun
kullanmasına izin vermemdir!
Havari
Pavlus, Allah’ın hizmetinde olalım diye, bizleri Kutsal Ruh’ta,
birlik ruhunda yaşamaya çağırır. Ancak bizi bölünmeye ve
rekabete götüren egoizmlerin bizi yenmesine izin vermemiz çok kolaydır:
bunlar bizlerin İsa’nın şahitleri olmamızı engeller.
Biz İsa’dan, özellikle alçakgönüllülüğünden öğrenmeliyiz. O,
sevgisini bizim için yaşadı ve Baba için kendini ölüme, haçta ölüme
kadar alçalttı. Bunları nasıl unutabiliriz? Bunları unutan
bir Hıristiyan, artık Hıristiyan değildir! Alçaltmalar
kabul etmemiş ve kardeşleriyle birlik içersinde olmak için
alçakgönüllülüğü yaşamamış bir Hıristiyan, kendine
Hıristiyan diyemez. Yaşam yolu yorucu, ama buna değer. Oğul’un alçakgönüllülüğünü
yaşayarak Baba’ya itaat edelim!