16/11/2008 - OLAĞAN DEVRE - 32. Pazar Günü – A
1.Okuma 1Kr. 8,22-23.27-30 Mezmur 94 2.Okuma
1Pet. 2,4-9 İncil Yu. 4,
9-24
Kutsal olan tek Kiliseye inanıyorum. Kiliseye yakıştırılan
başka bir özellik de, aynen Allah gibi kutsal olmasıdır. Kutsal
Ruh hakkında konuştuğumuzda bu sözün anlamını
incelemiştik. Kilise, Kutsal Ruh’un bir eseri olduğundan o da bu
unvana layıktır ve insanlara Allah’ın
kutsallığını göstermeye çağrılır. Kilise
kutsaldır, çünkü onda Allah’ın Oğlu, İsa mevcuttur ve çünkü
Kutsal Ruh tarafından yönlendirilir. Kilise kutsaldır, çünkü onun
aracılığıyla birçok kişi Kutsal Ruh’u alır ve
sonra onlar da tesellisini, sevincini, gücünü, iyiliğini yayar. Bu
sebepten Allah’a itaatte ve O’nunla birlik içersinde günahkâr insanları
bir araya getirirse de, Kilise kutsaldır. Günahkârların kilisede var
olması Kilisenin kutsallığını azaltmaz, tersine
günahkârları kabul ederek, severek, affederek ve onları sabırla
Allah’ın Oğlunun boyutuna doğru geliştirerek,
kutsallığını gösterir. Sadece insanlara bakanlar, Kilisenin
günahkâr olduğu sonucuna varır. Ama kim Allah’ın çehresine ve
eline bakıyorsa gururlanır ve Kilisenin bir evladı haline
getirildiği için Allah’a şükreder. Hiçbirimiz Kiliseyi günahla
suçlayamayız, çünkü bu tek tek üyelerinin suçudur. Ben günahkâr oldukça da
ne Kilisenin diğer üyelerinden üstün sayamam kendimi, ne de onların
günahsız olmalarını bekleyebilirim, tek yapabileceğim benim
ve diğerlerinin affedilmesi için dua etmektir. Kilise, aynı cennet
gibi, Allah’ın affettiği, sevdiği birçok affedilmiş
günahkârı içersinde toplar. Kiliseyi içinde antipatik ve günahkar rahipler
ve episkoposlar var diye kınayanlar bizi etkilememelidir. Bu eleştiriyi kabul edelim çünkü
kilisede ben de varım ve ben gerçekten bir günahkârım, ama onu
sevmeye devam edelim, çünkü onda ve sadece onda affedilebiliriz! Kilisenin en
önemli eylemi Kutsal Gizemlerdir. Onlar sayesinde insanlar Allah’ın
kutsallığı ve gücü ile ilişkiye girebilirler. İsa
beş bin kişiyi beş ekmekle ve dört bin kişiyi yedi ekmekle
doyurduğunda, kendisi doğrudan kimseye ekmek uzatmadı. O,
havarilere ekmek parçalarını verdi ve
dağıtmalarını istedi. İsa’nın ekmeği Petrus
ve Yuhanna’nın, Yakup ve Bartolomeus’un, Tomas ve Yahuda’nın
ellerindeydi. Başka seçenek yoktu, bugün de başka seçenek yok: hiç
kimse doğrudan Allah ile anlaşamaz, kimse “Mesih’i, evet kabul
ediyorum, Kiliseyi, hayır kabul etmiyorum” diyemez. Mesih Kilisenin
başıdır, O’nu başka yerde bulamazsın. Bu sebepten
Kilise kutsaldır.
Aziz Pavlus
imanlıları teselli ediyor: onlar ölen imanlıların
İsa’nın şanlı gününde bulunamayacaklarını
zannediyorlardı, Rabbin kısa müddet sonra döneceğini
düşünüyorlardı! Havari, Rabbin kimseyi ayırt etmeyeceğini
açıklıyor: geleceği zaman imanlı ölüleri de
çağıracaktır! Rab bizim ve ölülerin mevcudiyetinden aynı
derecede sevinmekte. Bizler Allah’ın her şeye kadir sevgisini
anlayacak kabiliyette değiliz. Bu sebepten dirilişi anlamakta
zorlanıyoruz. Rab bizleri kendisi ile birlikte istiyor!
Rab bizleri,
hikayesinde anlattığı, tedbirli ve hikmetli genç kızlar
gibi yanında istiyor. On genç kızın hepsi büyük sevinçle
düğüne eşlik etmeleri gereken güveyin gelmekte olduğunu
bilmekteler. Onun gündüz gelebileceği gibi gecenin ortasında da
gelebileceğini biliyorlar. Ona hakikaten güzel bir karşılama
yapmak isteyenler kendilerini hazır bulunduruyorlar ve kandilleri için
yedek yağ da bulunduruyorlar. Başkaları ise yedek yağ
almayı düşünmediler: bu ne demektir? Bunun anlamı güveye olan
sevgilerinin var olmadığını, veya sahte olduğunu
göstermekte. Güvey geldiğinde, tedbirli ve hikmetli kızların
sevgisi, tembel ve sahte kızlara yardımcı olamaz. Tembel ve
sahte olanlar böyle tanınır ve bulundukları yerde kalırlar,
ışıksız, ısısız, sevgi sevinci olmayan
yerlerinde kalırlar!
İsa’nın
bizlere bu hikâyeyi anlatmasının sebebi bizleri uyanık olmaya,
onunla karşılaşmaya hazır olmamıza yardımcı
olmak istemesidir. O bize karşı veya arzularımıza
karşı herhangi bir şey yapmak istemez. Biz kurtarılmak
istemiyorsak, O bizi kurtaramaz. Kurtuluşumuz, bize doğru gelen
Kurtarıcıyı, İsa’yı kabul etmektir. İsa kendini
herkese sunmaktadır ve herkesin sevgisini kabul ederek tam ve ebedi
sevince katılmasını sağlamaktadır. İsa kendisi de
bize : “Seni tanımıyorum” demekten acı çekecektir. Ama bizler
Onu reddedersek, bize bu cevaptan başka bir cevap veremeyecektir. O
bizleri O’nun gelişini arzulu görürse, kapıyı büyük bir arzuyla
açar. Gerçek hikmet budur: Onu sevgiyle aramak, sabah erkenden, ısrar ve
devamlılıkla aramak, ilk okumada okuduğumuz gibi. İsa,
kendisini arayanlara kendini gösterir. Onu aramayanlar ise yüreklerinde
boşlukla ve bakışlarında kederle kalırlar, çünkü
yaşamlarına ve ölümlerine bile anlam veremezler.
Bu sebepten
şöyle tekrar edelim: Ey Rabbim, ruhum sana susamış! Bu duayı tekrar ederken bizleri
yanına isteyen İsa’nın hoşuna gittiği şekilde
yaşamaya çalışalım, İsa, bizleri sevinç ve huzura
kavuşturacak güveydir!