27/02/2011 – OLAĞAN DEVRE – 8. PAZAR GÜNÜ – A -
1.Okuma Yeş.
49,14-15 Mezmur 61 2.Okuma 1Kor. 4,1-5 İncil Mt. 6,24-34
Biz Allah’ın bildiklerini bilmiyoruz,
O’nun gördüklerini görmüyoruz, bu sebepten O’nu ne yargılayabiliriz ne de
başkalarını yargılamada yerini alabiliriz, hatta O’na bir
şeyler öğretebileceğimizi düşünemeyiz. Yeşaya
peygamber bugün bize kesin bir gerçeği iletmek istemektedir: Birçok
kişinin veya tüm halkın söylediği, “Allah bizi unuttu” sözü doğru
değildir. Hiç doğru değildir! Allah insandan iyidir, hatta
oğlunu her şeyin üzerine koyan bir anneden de iyidir, anne
oğlunu o kadar sever ki hiç unutamaz! Bir kadın oğlunu unutsa,
gerçek bir anne olmaz. Aynı şekilde İsa da, Allah’ın
insanları hiç unutmadığını söylemektedir. Allah
kuşlarla ve tarladaki çiçeklerle ilgilenir: Kuşların
beslenmesini ve çiçeklerin rengârenk çiçek açmasını sağlar.
Kuşlar ve çiçekler nedir ki? İnsan onlardan kıymetli değil
midir? Yaratıcı, insanı yaratınca diğer
yaratıkları yarattığından çok mutlu olmuştu. O
halde mutlaka ona her şeyden çok değer vermektedir. İnsan niçin
giyeceği ve yiyeceği için bu kadar çok kaygılanır ki, bir
Babası var olduğunu unutur ve O’na itaat bile etmez? Tersine insan ne
yapmalıdır? O, Allah’ın arzularını keşfetmeli,
hatırlamalı ve yerine getirmelidir. O zaman insan Baba’ya yürekle,
içsellikle benzer olur. Gerçek bir evlat olmak isteyen insan Baba’nın
arzularıyla ilgilenir, O’nun isteğini gerçekleştirir,
yaşamında ve dünyada Baba’nın hüküm sürmesine izin verir. Bu
sebepten Allah’ın evladı huzur ve güven içersinde yaşar.
Hıristiyan’ın huzurlu
olması bir tanıklıktır. Allah’ın Baba olduğunun
ve dünyevi şeylerin Allah olmadıklarının
tanıklığıdır. Dünyevi şeyler, güzel de olsalar,
imanlının yüreğinde ilk sırada değillerdir. Kim iman
ediyorsa, eğer zenginlikleri varsa, onları küçüklere, fakirlere ve
korumasızlara Allah’ın sevgisini göstermek için kullanır. Kim
iman ediyorsa, tüm insanlar arasında kardeşlik olsun diye her
şeyi Baba’nın Hükümdarlığının araçları
olarak görür. Kim iman ediyorsa, eğer gerekli sayılan bir şey
eksikse, meraklanmaz, çünkü Allah’ın Hükümdarlığının
büyümesine ve Kilisenin gelişmesine dikkatini verir. İman edenlerin
evinde ne huzur vardır! Beklenmedik olaylar ve belirsizlikler karşısında
da imanlı huzurludur. “Neden
kaygılanıyorsunuz? diye soruyor İsa. Kaygılar
yaşamımıza hiçbir şey eklemezler, işe yaramazlar.
Kaygı duyacağımıza güven duyalım, her şeyi, hatta
kendimizi Baba’nın ellerine emanet edelim. O bizimle göğün
kuşlarıyla ve kır zambaklarıyla ilgilendiği gibi
ilgilenecektir. Kaygı duyanlara İsa şöyle der: “Ey siz imanı az olanlar!” ve “Allah'ı tanımayanlar bu şeylerin peşinden
koşarlar”. Allah’ı tanımayanlar, O’nun gerçekten Baba
olduğunu bilmeyenler, onlar kaygılanmakta haklılar, ama biz
kaygılanmamalıyız. Yoksa O’na karşı
kırıcı oluruz, O’nu kabiliyetsiz, sevgisiz gösteririz. “O halde yarın için
kaygılanmayın”.
Eğer Allah’ın bilgeliğini
ve ileri görüşlüğünü tanıyorsak, meydana gelen olayları
değerlendirme kabiliyetsizliğimizi biliriz, hatta,
başkalarının yüreğinde olanları değerlendiremeyeceğimizi
anlarız. O halde biz kimseyi ve hiçbir şeyi yargılayamayız.
Bunu yapabilmek için Rabbin gelişini beklemeliyiz, O gelince gizli olanlar
açıklanacaktır. Aziz Pavlus başkalarını ve kendilerini
bile yargılamak isteyen Hıristiyanları işte böyle
uyarmaktadır. Kendimizi Allah’ın önünde ve her konuda kusursuz ve
aklanmış hissetmek çok kolay, ama doğru değil! Bize sadece
alçakgönüllülük yaraşır: Nasıl olduğumuzu
düşünmeyelim, sadece Baba’nın ellerine emanet olduğumuzu
bilelim, O bizi tanıyor, seviyor, düşünüyor ve bizimle ve
ihtiyaçlarımızla ilgileniyor.
Mezmur güvenimizi arttırmamıza
yardım ediyor: “Ruhum ancak Allah'ta
huzur bulur, kurtuluşum ondan gelir. Evet, O benim kayam, benim
kurtuluşumdur. O benim kalemdir: hiç sarsılmayacağım”.