Olağan Devre (21. Pazar Günü) – A -
1.Okuma Yeş. 22,19-23 Mezmur 137 2.Okuma Rom. 11,33-36 İncil Mat. 16,13-20
Peygamber İşaya Allah’ın
Hezekyel’in hükümdarlığında memurlar arasında istediği
bir değişikliği anlatmaktadır. Uşak Şebnan’ı
işinden alınarak gücü Elyakim’e verilmektedir. Bu güce “anahtar”
denilmektedir, açan anahtar ve kapatan anahtar… Kimsenin ona benzer bir
anahtarı olmayacaktır: tüm ev için, hatta “Davut’un evi” için, yani
tüm halk için tek güç o, olmuştur. Kim bu anahtarı alıyorsa sert
bir yere iyi çakılmış bir çiviye benzetilmektedir.
İncili dinlerken, peygamber tarafından anlatılanın,
Filippus Kayseriyesi dolaylarında gerçekleşecek bir olayın
kehanetinin yapıldığı anlaşılmaktadır. O
yere İsa öğrencileriyle uğradı. Bu şehir kısa
zaman önce inşa edilmiş, Filistin’in en kuzeyindedir, pagan halklarla
komşudur ve zamanında İlyas peygamberin karşı
koyduğu birçok ilaha tapılan tapınaklarıyla meşhurdu.
Hatta o, tapınaklardan biri, Roma İmparatoru Sezar’a Augustus’a ithaf
edilmişti: çevredeki İbranilere bir şamar gibi geliyordu!
İsa o bölgeden geçmeye çekinmiyor, oralarda halkın tarihi ve
kurtuluşu için çok anlam taşıyan, Ürdün nehrinin
kaynağı da vardı. İbrahim’in imanını yaşamanın
zor olduğu bu bölgeye, İsa öğrencilerini götürüyor. Ve işte
tam burada onlara, kendisinin yaşamlarına ne kadar etki ettiğini
sormaktadır.
“İnsanlar insanoğlunun kim
olduğunu söylüyorlar? Bu ilk sorusuydu. Öğrenciler halkı tanıyıp
yüreklerinde ne olduğunu bilmeleri ve İsa ile ilişkilerini
bilmeleri gerekiyor. Bu sorunun cevabına göre onlarla birlik içersinde
olup olamayacaklarını anlayacaklardır. Tüm öğrenciler cevap
vermeyi bilirler, çünkü herkes halkın konuşmalarını
dinlemişti. İsa, ölülerden dirilmiş bir peygamber
sanılmaktadır. Halk, İsa hakkında güzel şeyler
düşünmektedir, ancak Onu iyi anlamamışlardır. Eğer O
dirilmiş bir peygamberse onun hakkında her şey bilinmektedir,
anlatacak yeni bir şeyi yoktur. Onu böyle tanıyanlar İsa’dan
yeni bir şey öğrenmek için ya da yaşamlarına yeni bir yön
vermek için Onu aramayacaklardır: onlar peygamberlerin kim
olduklarını ve ne söylediklerini bilmektedirler,
dolayısıyla da İsa’yı yeterince
tanıdıklarını sanmaktadırlar.
“Ya siz ne dersiniz? Ben kimim?” Bu ikinci soru ve daha zor bir soru.
Sadece bir kişi, balıkçı Simon cevap verir. Cevabı
yeniliktir: “Sen Mesih’sin, diri olan
Allah’ın Oğlusun!”. İsa biliyor ki bu bir düşünmenin
ürünü olamaz, bu ancak, Oğlunu insanlara tanıtmak isteyen,
Allah’ın bir armağanıdır. İsa, Simon’un bu sözü için
sevincini ve hayranlığını belirtmektedir. Simon Onu
gerçekten tanımaktadır ve ilahiliğini belirten bu Sözü üzerine
artık yeni halkı, kurabilecektir, bu yeni halk da İsrail
halkına emanet edilmiş ve başkanların sadakatsizliği
sebebiyle gerçekleştirilememiş, görevi yerine getirecektir. İsa,
Allah’ın hükümdarlığının anahtarlarını
İsrail halkından alarak, yeni halka emanet etmektedir. Yeni halk,
yeni binanın temellerini, yeni imanın kayasına dikecektir. Yeni
binanın, anahtarları, “uşağa” teslim edilir, böylece o
kapıları açıp kapatabilecektir: Allah, onun
kararlarını kabul edip onaylayacaktır.
İsa, Simon’a yeni bir isim
vermektedir, bu isim ona çok uymaktadır: herkesin önünde ilan ettiği
imanını yansıtmaktadır. Bu iman, imanlılar için
güvenli bir temel olacaktır. Ancak Petrus’un belirttiği ve
İsa’nın kimliğini açıklayan imanı, herkese
yaymanın daha zamanı değildir. İsa, kendi kendini
tanımladığı “insanoğlu” terimini açıklaması
gerekmektedir, yoksa ters anlaşılabilir. “İnsanoğlu”,
peygamber Daniel’in halklara hükmedecek kişiye, verdiği unvandır,
ancak bu unvanı sıkıntılardan geçtikten sonra
alacaktır.
Biz şimdilik Petrus’un imanından
çok, ölümden geçerek dirilişle yüceltilen İsa’yı takdir
ediyoruz. Bu gizeme hayranlıkla bakarken aziz Pavlus gibi şöyle
diyeceğiz: “Tanrı’nın
zenginliği ne denli yücedir! Bilgeliği bilgisi ne derindir! O’nun
yargılarına akıl eremez. O’nun yolları
araştırılamaz... Kim Onun öğütücüsü oldu? Yücelik sonsuza
dek Onundur”.