04/09/2011 - OLAĞAN DEVRE - 23. Pazar Günü A -
1.Okuma Hez.
33,7-9 Mezmur 95 (94) 2.Okuma Rom. 13,8-10 İncil Mt.
18,15-20
Hıristiyan
kardeşlerimiz benim gibi güçsüz ve zayıf insanlardır. Rabbi
izlemekte ve Allah'ın oğulları olarak yaşamakta yardım
edilmeye, aydınlanmaya, cesaretlendirilmeye ve desteklenmeye
ihtiyaçları vardır! Benim günde yedi kere günah işlediğim
gibi, onlar da bazen Allah'a itaatsizlik edip, yalancı yollarda yürüyorlar
ve bu yollarda aldatmaktan başka aldatılıyorlar. Rabbin Sözü bu
durumları bizi iyice düşündürüp, bize katetmemiz gereken yolu
göstermektedir.
İlk önce
Peygamber Hezekieli dinleyelim: "Seni İsrail evinin bekçisi
olarak atadım". Allah'a sadık olan ve O'nu dinleyebilen
kişi, kardeşlerine tanrısal hikmetini ve aldığı
ışığı iletmelidir. O dinledi ve dinleyemeyene
yardım olmak görevidir. Bunu yapmazsa, kardeşinin günahının
sorumlusudur.
Yanlış
yolları seçen kardeşimi görünce, onu ne yargılama, ne suçlama,
ne de onu küçümseyerek yada ilgilenmeyerek cezalandırma görevim vardır.
İlk vazifem onu sevmektir! Onu, doğru yolu gösteren işaret
levhasını görmesine yardım ederek seviyorum! Yürüdüğü ve
başkalarını sürüklediği yolun hatalı olduğuna
ikna ederek onu seviyorum! Kardeşlerle birlikte Peder'e götüren yola
girmesi için her şeyi yaparak onu seviyorum!
Bütün
insanların iyi olduklarını, başkalarının bütün
seçimlerinin kabul edilecek olduklarını, herkesle hemfikir olmam
gerektiğini, başkalarının bütün
yaptıklarının iyi olduğunu düşünmekle boş
umutlara kapılmamalıyım! Kişisel olarak insanlar
tarafından işlenmiş hatalar vardır, toplumsal olarak, tüm
bir halk, bir kültür, hatta bir din tarafından izlenmiş hatalar
vardır! Ben peygamber Hezekiel gibi yapmalıyım: bekçi
olmalıyım, dikkat etmeliyim, yaşayan Allah'ın Sözünü
dinlemeliyim!
Bugünkü
İncil'in kısa metininde İsa şakirtlerini, ayırt etmek
için, kardeşlerinin hatalarının ve günahlarının
farkına varmak için yetenekli olarak sayar. Bu yüzden bu durumlar için
belirli öğütleri verir. Kardeşinin günahının farkına
varan, onu düzelterek onu sevmelidir. Fakat bunu, skandal yaratmamak için ve
günah işleyen kardeşin şerefini lekelemekten kaçınmak için,
onun hatasını yaymadan, yapmalıdır.
Kardeşini
düzeltmeye çalışan, çabuk caymamalıdır. Nitekim kardeş
kendi durumunda inatçı olup, düzeltilmeyi kabul etmeyebilir. Öyle ise
bekçiye başka kardeşler de yardım etsinler: belki başka
bir kişi daha iyi ve inandırıcı sözler kullanabilir, daha
uygun bir şekilde konuşabilir, daha inandırıcı olabilir.
Eğer kardeş gerçekten inatçı ise, "durumu cemaate
bildir". Bütün cemaat, suçlu insanın hatasının
ağırlığını anlaması için, onu
dışarda bırakıp cezalandıracak kadar düzeltmekle
uğraşmalıdır!
Cemaat, Ruh'un
yardımından yararlanır, bu yüzden kendi eylemi gökte de
"kaydedilir"!
Allah kendi
Oğlu'nun şakirtlerine, kararlarını kabul edecek kadar, çok
önem vermektedir. Allahın onlara beslediği güven o kadar büyük ki,
dileklerini dinler; yeter ki dilekleri şakirtlerin birliğinin
meyveleri olsunlar ve onların karşılıklı sevgisinden
gelsinler.
İsa da,
Peder'in bu güvenini, nerede iki ya da üç kişi O'nun adınla toplanırsa
O da orada onların arasında olmayı söz vererek,
vurgulamaktadır!
Bu vaadi
değerlendirmeliyiz! Eğer iki ya da üç kişi O'nun
adında toplandığı yerde bizzat Rab orada bulunup,
etkinliğini gösteriyorsa, mümkün olduğu kadar çok bu birliği
aramalıyız. O zaman, İsa'nın aramızda bulunması
için, O'na bir "yer" armağan ediyoruz.
Özet olarak:
kardeşlerimize olan sevgimiz sadece onların uğruna kendimizi
sunduğumuzda değil, aynı zamanda da onlara yardım etmek
için (yargılamak için değil!), onların yaptıklarına
dikkat ettiğimizde gerçekleşmiş olur. Sevme ödevimizi tamamen
yerine getirdiğimizi asla düşünemeyiz; Aziz Pavlus "birbirinizi
sevmekten başka, herhangi bir konuda borçlu olmayın" diye
yazmıştır. Ve bu borcumuz daima var, hiç bir zaman tamamen
ödenmiş olamaz! Bu sevgi, Kutsal Yasa'nın gerçek
uygulamasıdır, kısacası, Kutsal Kitaplar'da bahsi geçen ve
ilan edilen Allah'ın sevgisinin gerçekleşmesidir. Bunu tam olarak
sadece İsa gerçekleştirdi; biz O'nu izliyoruz, O'ndan öğrenmek
istiyoruz, bize armağan ettiği ışığıyla,
gücüyle ve lütfüyle!