19/01/2002  OLAĞAN DEVRE  -  2. PAZAR  -  B YILI

 

Birinci okuma 1. Samuel 3, 3-10. 19            Mezmur  40 (39)

İkinci okuma  1. Korintoslular 6, 13-20         İncil        Yuh. 1, 35-42

 

Hıristiyanlar tarafından çok iyi bilinen birinci okuma bize, İsa'ya ile en gerçek, en uygun ve bize en faydalı şekilde, karsılaşmak için yardım etmektedir. İncil de, sade ve huzurlu bir tarzla, bu karşılaşma hakkında bilgi verir; ikinci okuma ise, İsa'yla karsılaşmanın hayatımızda somut izler bıraktığının farkına varabilmemiz için bir yol açar!

Samuel henüz bir çocuk: buna rağmen Allah onu, dinlemeye "yetenekli" olarak sayıp, ona hitap eder. Sadece bir çocuk olduğu halde, Allah onun özgürlüğüne saygı göstermek ister! Nitekim kendini tanıtmadan, onu çağırır ve onun itaatini dener. Geceleyin onu çağırarak, onun cömertliğini ve yürekliliğini dener. Birkaç kez onu çağırmakla, onun sadakatini ve sebatını dener. İnsan sesi ile onu çağırarak, onun alçakgönüllülüğünü dener. Çocuk hazırdır, çağrıya açıktır, Allah’ın sesini dinlemeye "yetenekli"dir!

Neden Allah dinlemeyi "bilen" ile konuşur? Kuşkusuz Allah’ın herkese söyleyecek çok şeyleri var; fakat O'nun sözleri, bunları dinlemeyi "bilen", bunları benimseyen, bunları kendi hayatında somut bir şekilde "yaşatan" insanlara söylenmelidir! Bu insanlar, çocuk olabilir, güçsüz kişiler, insanı yücelten özel kapasiteleri olmayan insanlar olabilirler, ancak dinlemeyi bilmelidirler: Allah kendi halkı için önemli olan mesajlarını “havaya atmak”, yani  boşa atmak istememektedir.

İsa Peder'den örnek alır. Kendi ardından Yahya’nın iki şakirdinin geldiklerini görünce, onlara, "Ne arıyorsunuz?" diye soruyor. Bu soru vasıtasıyla, onların bir şeyi mi, yani zenginlik veya kendilerini tatmin edecek bir şeyleri mi, yoksa sevecek ve hizmet edecek bir kişiyi mi, aradıklarını anlamak istiyor! Sevgi mi, yoksa bencillik tarafından mı yönetildiklerini görmek istemektedir. İsa onları hemen, kendi şakirtleri olarak saymıyor: önce O'nun nerede oturduğunu "görmeleri" , O’nun fakirliğini, hiç bir şeye bağlı olmadığını bilmeleri, tamamen ve yalnızca Peder Allah için yaşamaya kararlı olduğunu, anlamaları gerekiyordu.

Bu iki şakirt, ilk hocaları olan Yahya'ya itaat ediyorlar, bu yüzden, hiçbir şey istemeden ve hiçbir hak iddia etmeden,  İsa'yla kalıyorlar. Biz onları örnek olarak alabiliriz. Özellikle İsa'ya tereddütsüz güvenmelerini, ve başkalarının da aynı şekilde O’na güvenmeleri için, yardım etmeleri bize örnek olsun. Nitekim Andreas, kardeşine kendi yüreğinde olgunlaşmış imanını göstererek, "kardeşi Simon’u”, İsa’ya getirdi".

İsa, Andreas'in yaptığını takdir ediyor; Simun'un uysallığına da o kadar çok değer veriyor ki ona yeni bir ad veriyor. Yeni bir isim almak, yeni biri olmak ve yeni bir hayata başlamak demektir. İsa’yla kalması için Simun, dünyaya yeni gelen bir bebek gibi her şeyi, yürümeyi, konuşmayı, yemek yemeği, dua etmeyi öğrenmeye ihtiyacı olan biri gibi hissetmesi gerekecek! İsa’nın Simun'a verdiği isim, “Petrus",  sağlam, dayanıklı, sabit  bir isimdir. Petrus, İsa’nın ona verdiği isme göre olabilmek için, İsa’yla epey kalması gerekecektir!

Aramıza gelen İsa’ya tapınan, Annesinin kollarında O'nu görmekten sevinen bizler de, simdi O'nu izlemeliyiz ve bunu yapmayı istemeliyiz! İsa'yı izlemek için de, bizim de yeni hayatı öğrenmemizi gerektirmektedir. Belki uzun yıllardır İsa'dan bir şeyler öğrenmeye çalışmaktayız, fakat devamlı baştan başlamalıyız. O, bizim sürekli çocuklar gibi olmamızı, ve onlar gibi O'nun öğretişlerini, düzeltmelerini ve yöneltmelerini kabul edecek kadar alçakgönüllü olmamızı istiyor.

Bugün Aziz Pavlus'tan ders almalıyız! O bize, hayatımıza, bedenimizden başlayarak, duyarlı olmayı önerir. Bedenimiz ne alçak görülmeli ne de aşırı değerli sayılmalı: bedenimiz ne sahibimiz ne de kölemiz olmalı. O Allah’a şan vermelidir! Bedenimiz Kutsal Ruh’a uygun bir barınaktır, orada Peder’in sevgisi ve nuru yaşayabilir ve kendini gösterebilir. O halde, Aziz Pavlus bedenlerimizi, başkalarına ve kendimize zarar veren ahlaksızlıklar için, egoist zevkler için kullanmamamızı, önermektedir. İsa, bedenimizi, kurtuluşumuz için ölürken, kendi kanınla “satın almıştır”. 

Bundan böyle fiziksel yaşamımız, tüm enerjimiz O’nu yüceltsin, O’nun hükümdarlığına için hizmet etsin, Rabbin sevgisinin aracı olsun ve Onu, herkesin tanıması ve barışını, kurtuluşunu alması için çalışsın! Bedenimiz bu günden itibaren şöyle demelidir: “İşte, senin arzularını gerçekleştirmeye hazırım!”