07/09/2003  -  OLAĞAN DEVRE  -  23. PAZAR  -  B YILI

Birinci okuma  İşaya 35,4-7       

Mezmur  146

İkinci okuma  Yakup 2,1-5        

İncil  Mk. 7,31-37

 

Birkaç kişi, İsa'ya sağır ve dili tutuk bir adamı getirip, İsa'nın elini onun üzerine koyması için yalvarıyorlar. Dekapolis'li, yani putperest olmaları rağmen, İsa'nın yetkisine güveniyorlar. İsa dileklerini yerine getiriyor, fakat saklı bir şekilde. Çünkü putperestler, Kutsal Yazıları tanımayarak, İsa'nın mucizeyi, O'nun Mesih olduğunu gösteren bir işaret olarak göremiyorlar. İsa’nın yardımı acıma, merhamettir.

İşaya, "Allah bizzat kendisi gelecek ve sizi kurtaracak. O zaman körlerin gözleri açılacak, sağırların kulakları işitecektir" diye önceden bildirmişti. Bundan dolayı bütün İbraniler, İsa'nın gelişinin, Allah'ın halkına ziyareti olduğunu, Mesih geldiğini, kurtuluş yaklaştığını kolayca anlamaları gerekiyordu! İsa ise o anda Dekapolis bölgesinde bulunuyordu: herkes onun bir üfürükçü olduğunu sanabiliyordu ve hiç kimse mucizesinin bir işaret olduğunu fark edemiyordu. İsa'yla olan şakirtler de, kurtuluşun, yeryüzünde iyi, rahat, sağlıklı yaşamak olduğunu düşünüyorlardı. Kendisini Mesih olarak tanıtmak için, zaman hala gelmemişti: hayatını vereceği ve haçta öleceğinde, uygun zaman olacaktı: diriliş aracılığıyla da Peder İsa'yı tanıtacak.

Fakat İsa'nın uyarılarına rağmen, iyileştirdiği kişiler ve bunu görenler susmuyorlar ve, kendilerine göre, İsa hakkında konuşmaya devam ediyorlar. Böylece onlar, İsa'yı her şey mükemmel yapan biri ve mucizeler yapan biri olarak tanıtıyorlar: bu, gerçekten yetersizdir!

Vaftiz olduğumuzda, rahip bizim için İsa'nın yaptığı hareketi tekrarlayıp, şöyle dedi: "Effata!". Kulaklarımızın açılması ve dilimizin de çözülmesi gerekiyor. Acaba sağır mıyız? Dilimiz tutulmuş mu? Belki zamanın geçmesiyle yeniden böyle mi olduk? Bazı Hıristiyanların, Allah'ın Sözü ilan edildiğinde, sıkıldığının, esnediğinin, anlamaya arzu etmeden dinlediğinin, kendini başka düşüncelere kaptırdığını fark ediyorum. Bazı Hıristiyanların dudaklarında da Allah'ın Sözü asla olmuyor: ne dua etmek için, ne çocuklarına onu iletmek için, ne öğüt vermek için, ne de insanlarla Allah'ın düşüncelerini paylaşmak için. Allah'ın Sözü önünde sağır ve dilsiz olunuyor! Vaftiz sırasında rahibin söylediği söz, yalnızca çocukken etkiliydi, sonra yeniden sağır ve dilsiz olduk! O halde, yeniden İsa'ya dönelim ve Sözünü tekrarlamasını dileyelim, kulaklarımızı açması ve dilimizi çözmesi için O’na çok ihtiyacımız var! Rabbin Sözünü aramamızı ve onu yaşamamızı engelleyen, içimizdeki gurur de yok olacak.

Kulaklarımızın ve dilimizin, iyileşmesi gerekiyor. Bu ne zaman gerçekleşecek? Gerçekleşip gerçekleşmediğini nasıl fark edeceğiz? Gerçekleşsin diye ne yapabiliriz?

Her şeyden önce İsa'nın kim olduğunu bilmemiz gerekiyor. O, Peygamberler tarafından önceden ilan edilmiş olandır; Allah tarafından Sözünü bize vermekle, evine bizi yöneltmekle, tanrısal yaşamı bize bağışlamakla görevlendirilmiş Olandır. O'na hayatımızı teslim edelim, günlerimiz O'nun olsun! O'ndan bağışlamayı ve sevmeyi öğrenmek için, O'na zamanımızı adayalım! O'nu, Rabbimiz olarak, seçtiğimizde, O bize, Sözüne dikkat edecek kulaklar, başkalarıyla İsa'ya olan imanımızı paylaşmak için çözülmüş bir dil, verecek! O zaman sözlerimiz boş ve ikiyüzlü olmayacak, çünkü ilk önce yaşamımız konuşacak. Yaşamımız, O'na olan imanımızı ispat edecek. Ve Aziz Yakup’un, bugün bizi teşvik ettiği gibi, zengin ve fakir arasında ayırım yapmayan, insanların giysisini değil, tersine yüreğini gören bir sevgi ile, hayatımız, imanımızı gösterecek. O zaman insanlara bakmayı, Peder'i dinlemeyi, dudaklarımızdan yalnızca Rabbin hikmetli sözlerini çıkartmayı, İsa'dan öğrenmiş olacağız!

Kardeşlere olan sevgimiz, onlara kurtaran ve aydınlatan Sözü, ümit ve teselli veren Sözü, Peder'in yüreğini tanıtan ve Oğul'un yüreğine sokan Sözü, vermeyi bileceğimizde, gerçek olacak!

 

Rab İsa, sana teşekkür ediyoruz, çünkü defalarca Sözünü dinleyebildik! Çünkü sana olan imanımızı paylaşmak ve seni tanıtmak için bazen fırsatımız oldu ve senden gelen nuru ve sevinci başkalarına da verebildik. O fırsatlarda sevgimiz, fakirlere paramızı verdiğimizden de, daha derin ve dolu oldu.