25/12/2005 -NOEL BAYRAMI
Meryem’in şefkatle baktığı
bebeğe tapmak için çobanların arasına
karışıyoruz.
Meryem Oğlunun gökten geldiğini biliyor.
Çobanlar ise O’nun Kurtarıcı olduğunu, tüm halkın en çok
beklediği ve arzu ettiği kişi olduğunu biliyorlar!
Meryem kalbinde dokuz ay önce meleğin
söylediği sözleri taşıyor ve aynı zamanda Yusuf’un bir iman
eylemi ile kendisini kabul etmesini hayranlıkla ve minnettarlıkla
karşılamaktadır. Çobanlar meleklerden hayretle duydukları “şan ve barış” sözlerini gerçekleştirecek Olan’ı
aramaktadırlar. Onlar büyük şeyler bekliyor, çünkü “şan” Allah’ın yüceliği
ile ilgili bir terimdir, peygamberlerin bildirdiği büyük ve korkunç Allah ile ilgili bir terimdir. Onlar
barış bildirileri yayınlayacak, tüm halka esenlik verecek
yetkili insanları aramaktadırlar. Bunlardan hiç biri
gerçekleşmemektedir, ama çobanlar yine de hayal
kırıklığına uğramıyorlar ve biz de
onların hayranlığına,
şaşkınlığına katılıyoruz.
Allah’ın
şanı o bebektir, insanların
barışı annesinin tatlı ve emin bakışları
altında, annesinin kucağında olan, o bebektir. Şan, Allah’ın kendisini
göstermesidir ve Allah kendisini insanın hayatında, insanın
doğduğu andan itibaren gösterir: O Oğul, sevinç
kaynağıdır, çünkü Allah’ın bugün de bizi sevdiğini
inanmamızı sağlar. İnsanların barışı da ancak yeni doğmuş bebeğin
cılız ve güçsüz bedeninin sergilediği alçakgönüllülükten
gelebilir.
Çobanların arasında sessiz kalıyoruz
ve büyüklük, zenginlik arzularımızın bizi
kandırdığına ve bizi bozguna
uğratacağını anlamaya başlıyoruz. Bebeğe
sempati ile bakıyoruz, annesinin ağzından bizi cesaretlendirecek
bir söz bekliyoruz, Yusuf’un eylemlerinin anlamamıza yardım
edeceklerini umuyoruz. Fakat bir şey duymuyoruz: sessizlik içersinde
sadece yüreğimizin sesini duymalıyız. Ve işte bu sesi
duyuyoruz ve dudaklarımızdan şu cümle çıkıveriyor:
“Bebek İsa, işte buradayım. Beni kullan. Buradayım, sana
nasıl hizmet edebilirim? Beni çağır, buradayım”.
Çobanlarla evimize geri dönüyoruz, ancak
yüreğimizde “buradayım” kelimesini daima hazır bulunduruyoruz.
Acı, üzüntü, sıkıntı içersinde olan bir kişi ile
karşılaştığımızda, bebeği ve annesi
aklımıza gelir ve yardım etme duygumuz canlanır.
İşte “buradayım” demenin zamanıdır, bebeğin
büyümesini beklemeden, şimdi hemen Allah’ın şanı için çalışmak,
insanların barışı için çalışmak istiyorum. Bu
şekilde Allah yaptığım işlerde gözükmeye
başlıyor, davranışlarımdan barış beliriyor.
Herkes bebek İsa ile karşılaştığımı da
anlıyor!
Ben, Yuhanna gibi,
O’nun gerçek Allah ve gerçek insan olduğunun şahidi oluyorum.
Allah’ın kelamı beden aldı ve aramızda
yaşamaktadır, bu gerçektir: şimdi benim bedenim,
insanlığım, yaşamım da değişti, yeryüzünün
değil göğün gerçeklerinin şahidi oluyorum. O,
ışık ve yaşamdır, ben bunu onaylıyorum, çünkü
O’nunla karşılaştığım andan itibaren
karanlıklarda dolaşmıyorum ve
yaşadığımı hissediyorum. İsa’ya: “Buradayım”
dediğim andan beri içimden boşluk, eziklik, itibarsızlık
hissetmiyorum, o andan beri yaşamım Allah’ın gözlerinde ve ona
ait herkesin gözünde anlam, değer kazandı.
Bebek, annesi ile
birlikte aramızda yaşamaktadır. Bunu bu Pazar günü, haftaya
Pazar veya bir ay sonra da unutmayacağım. O yanımızda
kalmaya söz verdi ve sözüne sadık kalmaktadır. Ben de O’na hep
sadık kalmak istiyorum. Sadık kalmaya alışık
değilim, gücüm yetmez; annesinden yardım dileyeceğim: Gerçekten
de Meryem Ana, Oğluna baktığı gibi bana da
bakmaktadır.
Rabbim İsa, çadırını gelip
aramıza diktiğin için teşekkürler. Daima seni hatırlayarak,
severek, yaşamak istiyorum ve gittiğim her yere seni götürmek
istiyorum, çünkü herkesin sana ihtiyacı var, senin
olmadığın yerler boş, korku ve düşmanlık doludur.
Seni gittiğim her yere götüreceğim, böylece oralarda barış
olacak ve Allah’ın şanı görülecek, korku ve kötülük yok olacak,
bütün insanları sevip kurtaran Allah sevgisi hüküm sürecek: “İsa, buradayım,
gel!”