25/12/2008 - NOEL BAYRAMI

 
Gece               Yeşaya 9,1-3.5-6            Mezm. 95/96              Titus 2,11-14             Luka 2,1-14
Şafak Vakti            Yeşaya 62,11-12            Mezm. 96/97              Titus 3,4-7                Luka 2,15-20
Gündüz            Yeşaya 52,7-10            Mezm. 97/98              İbraniler 1,1-6                        Yuhanna 1,1-18

 

Özellikle şafak vakti Ayinindeki metinlere bakmak istiyorum. Bu metinler dünyada mevcut olan Kurtarıcıyı müjdeleyen metinlerdir. Kurtarıcı insana ve insanlara ümit ve sevinç vermek için çalışmaktadır.

Aziz Pavlus, Titus’a, “oğlum benim” diye hitap ederek İsa’nın gelişinin anlamını aktarmaktadır: “Kurtarıcımız Allah, iyiliğini ve insanlara sevgisini açıkça gösterdi. Yaptığımız doğru işlerden dolayı değil, kendi merhameti yüzünden bizi kurtardı”. İsa’nın doğumu, Allah’ın iyiliğinin ve insanlara olan sevgisinin eseridir: bu olay insanlığın tarihini değiştirir. Gerçekten de egoizm ve acılar dolu insanlık yaşamına, Allah’ın sevgisi güçlü bir şekilde girer. Bu sevgi bizi kurtarır, çünkü yavaş yavaş, insan yüreğinin dolu olduğu egoizmlerin, adaletsizliklerin yerini alır ve bunların yarattığı her tür acıları yok eder. Allah bizi sevgisi ile kurtarıyor ve bu sevgi bize İsa’da kendini gösterir. Yeşaya peygamber de, birkaç yüzyıl önce, Rabbin gelişini müjdelerken ümit ve güven veriyordu. Yeşaya’nın müjdesi ümitsiz ve dağılmış olan İbranileri “Kutsal toplum, Rabbin Kurtardığı kavime” dönüştürecek. Bu halk yeryüzünün bütün halkları için önemli olacaktır, o kadar ki herkes onu arayacak, çünkü sadece onda, huzurlu bir gelecek için gerçek sevgi ve güvenlik bulunacak: bu sebepten “Sion kızı”nın adı, yani tüm Allah’ın halkını temsil eden Yeruşalim şehrinin adı, “Arzulanan şehir” olacak.

Bunlar güzel düşünceler, hayaller değildir. İşte Luka’nın bize teklif ettiği anlatım: fakirlikte, zorlukta yaşayan ve dünyanın hor gördüğü çobanlar, meleklerin onlara söylediklerini görmeye gitmek için birbirlerine cesaret veriyorlar. Bir hayal mı olacak? Geçmişte olduğu gibi boş bir ümit mi? “Aceleyle gittiler”: gitmekle Allah’a itaat ettiklerini biliyorlar. Peygamberler aracılığıyla kendini onlara, onlardan biri gibi, bir çoban gibi tanıtan Allah’a itaat ediyorlar. Onlar “Meryem, Yusuf ve bebeği” buluyorlar, olağanüstü hiçbir şeyi bulmuyorlar. Birçok fakir aile gibi olan, küçük bir aile buluyorlar. Bebek yemliğin içine, aynı çobanların bebeklerini koydukları gibi, yatırılmış, ancak bu aile bir çoban ailesi değil! Hiçbir özelliği yok, ama meleklerin söyledikleri Söze tıpa tıp uygun! Söz Kelam’la bir oluyor, bildirilen Söz beden alan Sözle birleşiyor! Bu uygunluk, hayret, sessizlik, sevinç oluyor!

Bu basit olayları duyanlar, hayret ediyorlar, çünkü Allah’ın istediği ve verdiği bir olay olduğunu anlıyorlar!

Bebeği kundağa saran ve başkalarının bilmediğini bilen Anne, sessiz kalıyor. Sessizlikte bir tek onun duyduğu ve onun yaşadığı olayları düşünüyor, sadece kendisinin anlayabileceği sonuçlara varıyor. Bu düşüncelerini yüreğinde saklıyor, ancak yüzünde yüreğinden gelen huzur ve sevinç var ve etrafa da, farkına varmadan, bunları saçıyor.

Çobanlar bu olaydan sonra her günkü yaşamlarına dönüyorlar, yanlarına, işlerine ve ailelerine ümit ve sevinç getiriyorlar: artık, Allah’ın var olduğunu biliyorlar, kendileriyle birlikte olduğunu ve Sözünü onlara yönelttiğini biliyorlar. Allah’ın onlara somut bir merhamet ve barış sözü verdiğini unutamıyorlar.

Biz onların mirasçılarıyız.

Hayretler içersindeyiz, çünkü Noel gizemi barış ve birlik ruhu bağışlıyor. Meryem’in sevincini ve aramızdaki Allah’ın varlığından kaynaklanan ümidi içimizde de taşımak istiyoruz. Çobanlar gibi, sosyal yaşamımızda ve ailelerimizde, yeni bir yürekle yaşamaya başlayabiliriz: artık insanlardan hiçbir şey beklemiyoruz, çünkü kendimiz büyük bir sevgi vermeye kabiliyetli kılındık!