08/02/2009 OLAĞAN DEVRE (5. Pazar Günü) - B -
1.Okuma Eyüp 7,1-4.6-7 Mezmur
146 2.Okuma 1 Kor. 9,16-19.22-23 İncil Mk. 1,29-39
Aziz Luka, İsa’nın öğrencilerinin kendisinden dua etmeyi
öğretmesini, Yahya’nın da öğrencilerine öğrettiği için
sorduklarını yazar. Kim bilir gerçek sebep ne idi. Belki
kıskançtılar? Belki diğer rablerin öğrencilerinden
değişik olmak istiyorlardı. O zaman duayı diğer dinsel
gruplardan onları ayıracak bir işaret olarak kullanacaklardı.
Sonunda İsa, kendi öğrencilerini diğerlerinden ayıracak
özelliği söyledi: onlar birbirlerini kendisinin onları sevdiği
gibi sevmeleri olacaktır. Elbette bunu başarmaları için
dualarının da, Tanrı ile ilişkilerinin de İsa’nın
ki gibi, derin olmalıdır. İsa dua etmeyi
öğretiyorsa, öğrencileri bunu kendilerini diğerlerinden
değişik olmalarıyla öğünmeleri için değil de
karşılıklı olarak birbirlerine güvenmeleri ve
yardımlaşmaları, sevmeleri için verdi: onların
farklılığı bu sevgi olmalıdır; onların
karşılıklı içtenlikleri ve iyilikleri
aracılığıyla Baba’nın yüzünün
ışığı parlatır! Dua etmeyi öğrenmek!
İsa’nın öğrencileri museviydi, her gün dua ederlerdi. Aile
içersinde dua etmeyi öğrenmişler, ciddi ciddi dua ederlerdi: Kutsal
Kitap’ın verdiği dualarla, yani mezmurlarla dua ederlerdi. Ama yine
de yeni bir şeyler öğrenmeleri gerektiğini, Tanrı ile
İsa’nın gösterdiği yeni bir ilişkiye girmeleri
gerektiğini anlamaktadırlar. İsa onların sorusuna büyük bir
ilgiyle cevap verdi: “Dua ederken şöyle deyiniz” dedi: sanki duada
kullanacakları sözleri bile öğretmek istiyor, Baba’nın
hoşuna gidebilmek için gereken sözleri öğretiyor. Bizler
İsa’nın ne kadar gerçekçi olduğunu bildiğimizden, içsel
yaşamımızı açıklayan sözleri telaffuz etmemizi
istediğini anlıyoruz. O’nu ilgilendiren şey
yaşamımızın olgunlaşması ve büyümesidir, böylece
Tanrı ile bire bir konuşabilmeyi başarmamızdır!
İsa
dünyaya geldiğinde sanki O’nu bekleyen birçok sorun var! O hastaların
önüne getiriliyor, gelebilen hastalar da O’na koşuyor. Erkek, kadın,
hasta veya iyi, herkes Onun gelişini beklemekte, mevcudiyetini, sözünü,
bir dokunuşunu arzuluyor. Hastalar arasında birçoğu şeytana
kapılmış, bu ne demek? Bu kişilerin ruhunda Kutsal Ruh
meyveleri ve armağanlarıyla yoktur: onlarda
sabırsızlık, ahlaksızlık, gurur, şikayet, gelecek
korkusu veya geçmiş korkusu, Tanrı veya insan korkusu, kendini
beğenmişlik, şüphecilik ruhu ve başka ruhlar hüküm sürer,
kendileri ve başkaları için acıya sebeptirler. Tüm bunlar
şeytanın varlığının işaretleridir; o,
insanları mahvetmek ve Tanrı’ya benzemelerini engellemek
istemektedir. Eyüp sözleriyle dünyada ne kadar acılar olduğunu
anlatmaktadır: “Tüm günleri, bir
amele gibi çalışarak geçirmektedir. Aylarca boşuna
çabaladım. Gecelerimi sıkıntılar içinde
geçirdim”.”Günlerim, dokumacının mekiğinden daha çabuk ümitsizce
tükendi. Rabbim, unutma, yaşamım bir nefes, bir soluktur”.
İçlerinde bu tür kötü ruhları barındıran kişiler veya
yakınları bir kurtarıcı beklemektedirler. İşte,
Tanrı onu yolladı. İsa, havradan çıkıyor, orada asi ve
şiddetli bir ruhu barındıran bir adamı kurtardı: bu
adam İsa’nın kutsallığını tanıdı ama
Onu kabul edip sevemedi. Öğrencileri Ona güvenmeye başladılar;
Onunla Simon’un kayınvalidesinin evine gittiler: kadın ateşler
içersindedir, bunun için de hizmet verememektedir. İsa,
hastalıklı birini tutmaktan korkmaz, onu tutar ve iyileştirir.
Eli kutsaldır, hastalığı yok etmektedir. Kadın
iyileşiyor, hatta kendini hizmet etmeye hazır hisseder. Gerçekten de
insanın sağlığı, hizmet etmeye kabiliyetli olmaktır
ve özellikle de İsa’ya hizmete! Bunu görünce, tüm şehir
İsa’nın yanına koşmakta, tüm acılarını Ona
getirmektedir: O kimseyi hayal kırıklığına
uğratmıyor.
Ama İsa
sadece hastalıkları iyileştirmeye mi geldi? Geceleri
Babasını dinlemeye konuluyor: bunu yaparken insanlığın
hastalıklardan ve kötü ruhlardan kurtulmaktan başka sorunları
olduğunu da anlıyor. İnsanlar ümitsizdir, çünkü
Tanrı’nın Hükümdarlığının
başladığını bilmemektedirler. Kendisinin,
İsa’nın beklenen Kral olduğunu bilmemekteler. İsa’nın
kendisini tanıtması şarttır, böylece herkes
hükümdarlığın kralını görecek, Onu izleyecek ve
sevmeyi öğreneceklerdir. Hastalıklardan ve ruhlardan kurtulan,
sevmeyi öğrenmelidir ve öğrencisi olmalıdır.
Bunu,
dirilmiş İsa ile karşılaştıktan sonra aziz Pavlus
da anladı. Bugün havari güçle İncili yayma arzusunu
anlatmaktadır, yani Tanrı’nın
Hükümdarlığının başladığı müthiş
haberini! Hükümdarlık başladı, Kral burada ve bizler ona hizmet
edebiliriz! Aziz Pavlus için İncil’i vaaz etmek yaşamdır, nefes
almak kadar önemlidir. O bunu yaşamının anlamı yaptı,
bunu minnettarlıkla yaşamakta ve her yerde her zaman
karşılaştığı kişilere bu iyi müjdeyi
vermenin getirdiği yorgunluğa mükafat olarak görmektedir. Keşke
ben de İncil’i yaşamımın amacı yapabilsem! O zaman
Eyüp’ün de dile getirdiği şikayetler olmayacak, ümitsizlik ve
acılarım son olacaktır. İncil, müjdelediğimizde bizler
İsa’nın bugünkü varlığının tanıkları
oluyoruz, ölümü yendiğinin işaretleri oluyoruz! “Tüm bunları ben, İncil'in vaatlerinde payım olsun diye
İncil'in uğruna yapıyorum”! diyor aziz Pavlus. Ben de
İncil’i müjdelemek için sevinçle yaşamaya
çalışacağım!