22/02/2009 - OLAĞAN DEVRE - 7. Pazar Günü
– B
1.Okuma Yeş. 43,18-19.21-22.24b-25 Mezmur
40
2.Okuma 2Kor. 1,18-22 İncil Mar. 2,1-12
“Dua ettiğinizde şöyle deyin: “Baba”. Kim daha önce Allah’a baba diye hitap etmeyi cesaret etti?
Hıristiyan eğitimi almamış olan tüm insanlar, Allah’ı
bizden çok değişik “biri” olarak düşünürler ve Onun bu kadar
yakın olup Onunla bu kadar samimiyetle konuşabileceğimizi tahmin
bile edemezler. Hatta Yahudiler, Allah’ın onların halkı ile
ilgilendiğini bilmelerine rağmen hiçbir zaman ona bu kadar
yakınlık belirtecek bir şekilde hitap etmediler. Baba, Babacım! İsa kendisinin
duasında kullandığı bu sözcüğü öğrencilerinin
ağzına koymak istemektedir. Onlar kendilerini Allah’ın
evlatları hissetmeleri gerekiyor, Ona her şey için muhtaçlar. Ondan
yaşamı aldıklarını ve devamlı olarak gün be gün,
yıl yıl, almaları gerektiğini bilmeliler. Onlarda
minnettarlık ve bağımlılık, itaat ve güven
doğmalı ve artmalı. Eğer Allah, babam ise O kendini benim
yaşamımdan sorumlu tutuyor ve her neye müsaade ediyorsa bunun benim
iyiliğim için olduğunu biliyorum. Biz kolaylıkla
başımıza gelenden şikâyet ediyoruz, bazen de Allah’ı
suçlamaya ilgisizlikle ve kötülükle suçlayacak kadar abartıyoruz: Onun
sevgi olduğunu unutuveriyoruz, Onun Baba olduğunu ve kötü gibi
gözüken bir şeyden ruhani yaşamımız ve çevremizdekiler için
fayda sağlayabileceğini unutuveriyoruz. Allah’ın bizden daha
uzağını görebileceğini ve Ona bir şeyler
öğretebileceğimizi sanamayacağımızı unutuyoruz.
Mademki Allah Babadır, o halde yaşamımdan sorumludur, ben de
onun projelerini keşfedip Onunla işbirliği yapmak istiyorum.
Yaşamım için Allah’ın sevgisini gerçekleştirmekten daha
güzel bir anlam olamaz ve faaliyetlerim için Baba’nın eylemlerine
katılmış olmaktan daha büyük ve faydalı bir meyve olamaz.
Duama “Baba” diyerek başladığımda
bakışlarım, yeryüzünde Onu üzebilen her şeyden
uzaklaşır. Yeryüzünde günahın meyveleri vardır,
acılar, ölüm işaretleri, düş kırıklığını
ve kızgınlıkları besleyen geçici sevinçler. Duaya
başlarken bu dünyadan uzaklaşıyorum, daha doğrusu bana
temiz hava teneffüs ettirecek bir pencere açıyorum. Bu pencere ufkumu
genişletecek, gerçek ve mükemmel sevginin
ışığını görmemi sağlayacaktır. Bu
ışığa sadece bakmakla kalmayacağım, onu
tadacağım ve tüm nefesimle teneffüs edeceğim!
“Acı
dolu yatağında Rab ona destek olacak, hasta döşeğini
çevirip yanında duracaktır. Şöyle dedim: "Ey Rab, bana
acı! Ruhumu iyileştir, çünkü sana karşı günah işledim”. Bu mezmur
Allah’a doğru bu ümit duasını yükseltmemizi sağladı.
Hasta, Baba’dan günahlarının af olmasını diliyor. O
farkında ki hastalık gücünü ve yaşam arzusunu yitirdi ise,
kabahat her gün yaşam kaynağı ile, daha doğrusu bizi
Destekleyen ile ilişkilerin bozulmuş olmasındandır. Bu
duanın ışığı altında İsa’nın
felçliye davranışını anlıyoruz. İsa
yatağının üstüne uzanmış adamı görünce
düşüncesi daha derine gitti. Hasta, iyileşmek istiyor. Ama
sağlık ona yeterli gelecek mi? Hastalığın ona
doğurduğu engelleri aştığında mutlu olacak
mı? Bir insan ne zaman yaşamaktan mutludur? Ne zaman bir insan özgürce
hareket etmekte, başkaları acı çektirmeden ve yük olmadan
onlarla ilişki kurmakta yeteneklidir? İsa biliyor ki bir insanın
başına gelebilecek en kötü şey ve en büyük engel hastalık
değildir. En büyük felaket Allah’tan, yaratıcısından, kendi
Babasından, yaşamı vermiş ve vermekte Olan’dan, uzak olmak,
Onunla ve kardeşlerle evlat ve kardeş sevgisinden uzak olmaktır.
İsa görüyor ki hem felçli hem de onu yatağı ile
aşağı indiren dört kişi Ona imanla bakıyorlar:
İsa’nın Allah’ın bir armağanı olduğunu anlıyorlar
ve Onu kabul ediyorlar. Onlar İsa’yı kabul ederek Onu onlara yollayan
Baba ile karşı karşıyalar: Allah ile uzaklıkları
yok oldu, günah artık etkili değil. İsa, felçliyi Allah
tarafından sevildiğine temin edebiliyor. Hasta tekrar gülümsemeye
başlayabilir. Ancak İsa ona imansızlıkla bakan
kişilere yardım etmelidir: onlar İsa’nın Allah ile
aralarındaki uzaklığı kaldıranın, onları Ona
birleştirenin O olduğunu bilmiyorlar ve inanmak istemiyorlar. Onlar
İsa’nın Baba tarafından gönderildiğine inanmıyorlar, buna
inanmak için bir kanıta ihtiyaçları var, İsa bu kanıtı
sevinçle vermektedir: artık bağışlanmış felçliye
şöyle diyor: “Kalk yatağını al ve evine git”. Anlamak
isteyen anlayacaktır, gururlu olan ise asla anlamayacaktır.
İsa’nın
bu sözleri Yeşaya peygamberin söylediğini de
açıklamaktadır: “Geçmişi düşünmeyin, geçen şeyleri
hatırlamayın! Bakın! Yepyeni bir dünya yapıyorum. Bu
dünyanın doğduğunu, şimdiden görmüyor musunuz?”.
İsa’nın mevcudiyeti, bakışlarımızı
çevirmemize ve ümitlenmemize sağlayan yeniliktir. O gerçekten de
Allah’ın “eveti”dir, her şeye, günahlarımıza ve
engellerimize rağmen Baba tarafından sevildiğimizi
garantilemektedir, O, bakışlarını bizden
ayırmıyor, bizi kollarında taşıyor. Nasıl
İsa devamlı ve etkili bir evet ise, aynen Kilise de daima herkese
verecek bir teselli ve ümit sözüne sahiptir. Rab kendi, bize daima kimseyi
yargılamamamızı emretti: İsa herkesi kurtarmak için geldi,
çünkü Allah herkesi seviyor.