26/04/09 - PASKALYA DEVRESİ - 3. Pazar
Günü - B
1.Okuma Hav. Kit. 3,13-15.17-19 Mezmur 4 2.Okuma
1Yu. 2,1-5 İncil Lk. 24,35-48
“Göklerdeki”: Babamız
göklerdedir: göklerde kötülük hüküm sürmez, gelemez ve orada kalamaz. Gerçekten
de “Lüsifer”, taraftarları ile gökten kovuldu. O, yeryüzüne bela açmak
için geldi, insanları günaha sürüklemek için, Allah’a karşı
hissettiği kine onları çekmek için, onunla birlik olanları ve
Baba’dan uzaklaşanları barıştan ve yaşamdan yoksun
tutmak için geldi. Göklerde sadece “Baba” sevgisiyle ve yaşam,
barış, birlik arzusuyla hüküm sürer. Baba’nın göklerde
olduğunu söyleyerek Onun yaratılanlardan ayrı olduğunu
belirtmekteyiz. Günümüzde bu konu hakkında düşüncelerimizin net olması
çok önemli: bu konu hakkında daha önceleri de konuştum, ama tekrar
etmekte fayda olduğunu belirteyim. Günümüzde doğu dinlerinin tipik
düşünce tarzı yayılmaktadır ve bunu kabullenenlerin ruhunda
ciddi dengesizlikler yaratmaktadır. Bu dinler Allah’ın açıklamalarına,
kendini göstermesi tecrübesine sahip değiller; bu dinlerde Allah ile bir
diyalog olamaz. Onlar yaratılanın ilahi olduğunu
zannetmektedirler. Böyle inançlar için Allah sadece görülen ve tutulan her
şeyin kaynak elementidir. Tüm yeryüzü ve yeryüzü üzerindeki her şey
ilahidir. Her şey Allah’ın bir parçasıdır. İnsan da
ilahi, ancak onun ilahiliği saklıdır. İnsan bu
ilahiliğini bilgi, güç, akıl gücü, bedensel ve psikolojik egzersizler
aracılığıyla göstermelidir. Biz bu düşünme şeklinin
kandırmaca olduğunu seziyoruz, ancak herkes bu
yalancılığı göremeyebilir. Bu düşünce tarzları
ilk bakışta zararsız ve albenili gibi gözükse de, bu inanç
insanı derin bir yalnızlığa itmektedir,
başkalarıyla birlik içersinde olmasını engellemektedir,
özellikle de bizi seven, bize konuşan, bizi dinleyen ve affeden Allah ile
ilişkiye girmemizi engellemektedir. O halde “göklerdeki Pederimiz” derken
imanımızdan gelen güvenle Allah’ın bir Şahıs
olduğunu, bizden değişik, yaratılıştan
değişik ve herkesten ve her şeyden üstün olduğunu
belirtmekteyiz, Allah’ın üstün olması Onun hakkında şüphe
etmemize engeller, olsa olsa kendimizden şüphe edebiliriz,
zekamızdan, duyduğumuzdan, düşündüğümüzden şüphe
edebiliriz. Allah’tan ve sevgisinden şüphe etsek belirsizliklerimizin
etkisi altında olur, hakikatten uzak olur, kendi küçüklüğümüz ve zayıflığımız
tarafından kandırılırız. O halde sevinçle şöyle
diyelim: “Göklerdeki, Pederimiz”,
Senden eminiz, Sana güveniriz, Senle gurur duyuyoruz”.
İsa’nın ölümünün ve dirilişinin amacı
kurtuluşumuzdur, yani barışımızı,
kardeşlerle ve Allah ile birliği engelleyen her şeyden
kurtulmamızdır. Engel günahtır, yani itaatsizliğimiz,
kibrimiz. İsa çok acıya mal olan görevini tamamladı ve Baba
tarafından bizim için yüceltildi, bizim büyük sorunumuzu çözdü. Bunu bugün
havari Yuhanna da tekrar etmektedir: “Pederin
huzurunda bir savunucumuz vardır; bu da günahsız olan Mesih
İsa'dır. Kendisi, günahlarımızın ve yalnız
günahlarımızın değil, bütün dünyanın
günahlarının affı için kurban oldu”. Onun şefaatinin
Allah tarafından kabullenmesi için Onun geldiğini bilmemiz yeterli
değildir, Onun Sözüne itaat ederek Onunla birlik içersinde
olmalıyız. Bunun için havari, İsa’dan duyduğu
öğretileri bize aktarmaktadır. İsa Paskalya günü şakirtlere
gözüktüğünde ölümden dirilişinin meyvesinin şu olduğunu
söylemektedir: “Mesih’in adıyla günahların
bağışlanması için tövbe çağrısı da tüm
uluslara duyurulacak”. Şakirtlerin de Ona inanabilmesi için onlara
haçın yaralarını gösterdi, Onu tutmalarına izin verdi ve
onlarla yemek yedi.
Rabbin bu sözlerini anlamak ve benimsemek için
yaşadığımız dünyadan kopmalıyız: artık
kimse günahlardan bahsetmemektedir, biz onları açıkça görsek de.
Günümüzün düşünme tarzı tüm günahları doğrulamak
istemektedir, ama bizler bunların düzensizlik ve acı sebebi olduklarını
biliyoruz. Günahların affı gerçekten çok önemlidir! Af olmadan insan
ebedi hayatı yaşamayı ümit edemez, Baba Allah’ın sevgisini
tekrar bulamaz, ne şimdi ne de hiçbir zaman mutlu olamaz. Af ile tekrar
nefes almaya başlarız, teselli oluruz, canlanıp ruhun ve bedenin
iyileşmesine götüren bir yürüyüşe başlarız ve özellikle de
geleceğe bakabiliriz, ölümün ötesine huzurla bakabiliriz, çünkü orada
Baba’nın bizi beklediğini, orada ebedi mutluluk ve barış
bulabileceğimizi biliyoruz. Günahların bağışlanmasından
önce tövbe çağrısı gelir: bu ilanı İsa’nın
kendisi duyurdu ve aynı zamanda bu görevi havarilere verdi.
Bunun örneğini bize ilk okuma vermektedir. Petrus
Yeruşalim’de bunu cesaretle teklif etmeye başladı: “Tövbe edin ve
yaşamınızı değiştirin, böylece günahların
affedilecektir”. Bunu birkaç hafta öncesine kadar İsa’ya kin
duymuş olanlara ve Onu ölüme mahkum edenlere söyledi. Bugün bu sözler
bizlere söylenmektedir. Yaşamımızı
değiştirebilmek için düşüncelerimizi değiştirmeliyiz.
Tövbe işte bu düşünme tarzını değiştirmektir:
yeni düşüncelerimizle ilerlemeliyiz, zevklerimizin arzularını
aşarak Allah’ın arzularını gerçekleştirmeliyiz,
egoizmimizi aşarak herkesle paylaşılan bir sevgiye
ulaşmalıyız. Bu yeni düşünce tarzı ile İsa’yı
arkadaş olarak kabul edebilir, Onu Rabbimiz, Kurtarıcımız
olarak görebiliriz ve Allah’ın söz verdiği sevinci tatmaya
başlayabiliriz.