05/07/2009 - OLAĞAN DEVRE - 14. Pazar Günü - B
I Okuma Hez 2,2-5 Mezmur 122 II Okuma 2Kor
12,7-10 İncil Mk 6,1-6
“Hükümdarlığın gelsin!”. Bu sözlerle, “Allah’ın hükümdarlığı yakındır!” diye müjdeleyen İsa’nın
sevincini tekrar yaşıyoruz. İsa, hükümdarlığın
kralının kendisi olduğunu biliyordu: annesi Meryem de bunu
biliyordu, çünkü melek Cebrail ona bunu açıklamıştı.
İsa aynı zamanda, bu unvanı Allah’a ve Onun tarafından
yollanana bağlayan birçok mezmurdan da, bunu biliyordu. Mezmur 2, Oğul için şöyle der: “Mülk olarak yeryüzünün dört
bucağını vereyim” . O, herkesin sevinçle hizmet ettiği
bir kraldır: “O'na neşeyle
kulluk edin, Sevinç ezgileriyle çıkın huzuruna!” “(Mezmur 100). Allah’ın
krallığında hiçbir korku, çekinme yoktur, dolayısıyla
Oğul’un krallığı önünde de yoktur. O iyi bir kraldır,
hakkı ve adaleti seven bir kraldır, herkesin istediği bir
kraldır! Ona itaat etmek kendi arzunu yapmaktan iyidir. Ona itaat etmek
kendi geleceğini garantiye almaktır, herkesle ahenk içersinde
olmaktır, milletler arasında huzur demektir. Onun
hükümdarlığının sınırları yoktur, kültürler ve dillerle sınırlı
değildir, hatta coğrafyası ve uzaklıklarıyla da sınırlı
değildir. Onun hükümdarlığı tüm insani
hükümdarlıkların arasından geçer. Aziz Pavlus da Efes’e
vardığında sinagogda “dinleyicileri
Allah’ın hükümdarlığı hakkında ikna etmeye
çalıştı”. Baba’nın sevgisinin dünyadaki
varlığını bu şekilde açıklamak dünyadaki tüm
kültürlerin anlayacağı bir şekildir. Gerçekten de tüm dünyada
sevgi dili anlaşılmaktadır, bu “yeni” dili, Kutsal Ruh,
İsa’ya iman edenlere verdi. Bu
hükümdarlık da şimdiden var olduğu için birçok kişi
başka ülkelere giderek onların hastalarını tedavi etmeye
yardım etmekteler, besin ve su aramalarına yardımcı
olmaktalar ve fakir halkları çok uluslu şirketlerden korumaktadır.
2000 yıldır var olan bu hükümdarlık sayesinde cömert oluyoruz ve
fakir ülkelere veya başlarına deprem, sel gibi doğal afetlerden
zarar görenlere bağışta bulunabiliyoruz. Şöyle dua etmeye
devam edelim: “Hükümdarlığın
gelsin!” ve gezegenimizde Baba’nın sevgisinin
ulaşmadığı yerlere, unutulan her kişiye
yardımcı olmaya, işbirliği yapmaya hazır olalım,
cömert olalım.
Aziz
Pavlus’a adanmış yıl sona ermiş olmasına rağmen
onun yazılarına dikkat etmeye devam edelim, çünkü bu sözleriyle Allah
bize bilgelik vermek istemektedir. Bugünkü metinle havari bize otobiyografik
bir haber de vermektedir. Aziz Pavlus’da ona devamlı olarak acı
çektiren bir sorunu vardır: “Bana
bedende bir diken verildi”. Ancak merakımızı geçirtmek için
hiçbir şey söylememektedir. Ama acı veren bir durumu nasıl
yaşadığını bilmek bizi ilgilendirmektedir. Her
şeyden önce kendisi acısını “Şeytanın beni yumruklamak için yolladığı bir
uşak” olarak görmektedir. O, acıların Allah’tan
gelmediğini, İncil’in yayılmasını engellemek için
düşmandan geldiğini bilmektedir. Aziz Pavlus her şeyden önce dua
etmektedir: “Ondan kurtulmak için Rabbe
üç kez yalvardım”. Rab onu dinlemedi, acıyı
bıraktı, çünkü Pavlus Ona acıda da hizmet edebilmekte, hatta
daha da iyi hizmet etmekte: “Gücüm
güçsüzlükte meydana çıkar”. Acı çeken şakirt, hatta
İncil’i yaymaya engellendiğinde bile ümitli ve huzurlu kalırsa,
dünyaya Allah’ın gücünün ne kadar güzel, ne kadar büyük olduğunun
tanıklığını yapmaktadır, Rab İsa ile birlik
içinde yaşanan bir yaşamın ne kadar çekici ve zengin
olduğunu da göstermektedir. Bunu anlayan havari artık Rab’den bu
acısından kurtarılmasını istememektedir, hatta kendi
zayıflığından böbürlenmektedir, bunlar hastalık veya
zulüm, zorluk veya sıkıntı olsun fark etmemektedir. Rab için
yapmak istediğimizi yapamadığımızdan dolayı
ümitsizliğe kapılabileceğimiz zamanlarda Aziz Pavlus örneği
bizim için çok önemlidir.
İsa’nın
kendisi de Allah’ın hükümdarlığını müjdelemekte bir
“zayıflık” tecrübe etti. Onun zayıflığı küçük
yaştan tanınmasından, köyün marangozu olarak bilinmesinden,
birinin veya ötekinin akrabası olarak bilinmesinden gelmektedir. Bu
şekilde Onu tanıyan, Onun ağzından Allah’ın Sözünü ve
ilahi yeni hayatın yeniliğini kabul etmekte engelleniyordu. Bu durum İsa
için memleketi sayılan Nasıra’da mucize yapmasını
engelleyen bir zayıflıktı. Ancak bu
zayıflığın kendisi bile bir peygamberlikti, Allah’ın
planının bir parçasıydı: “"Bir peygamber, kendi memleketinden, yakınlarından ve
kendi evinden başka, hiç bir yerde
hor görülmez". Böylece Hezekyel’in peygamberliği de
gerçekleşiyordu. Allah’ın Sözü herkese yönelmektedir, onu dinlemek
istemeyenlere de. Yanılan, Söz değil, dinleyicilerdir, onlar
Allah’ın kullandığı aracın görünüşüne
bakmaktadırlar, tersine Allah’a açık olmaları gerekir, O,
arzularını ve bilgeliğini bize aktarmak için herhangi birinden
faydalanabilir.
Memzur
yazarının duasını biz de kullanalım: “Sana doğru kaldırıyorum
gözlerimi, göklerde oturan sana doğru! Nasıl bakarsa,
tutsakların gözleri efendilerinin eline, …öyle dönüyor gözlerimiz,
Allah'ımız Rabbe doğru, bize acıyana dek”. Daima
Allah’ın arzusunu arayalım: Onun hikmeti bizimkini aşar, Onun
bizi sevdiği sevgi de bizim kendimizi sevebileceğimizden çoktur!