02/08/2009 - OLAĞAN DEVRE - 18. Pazar Günü - B

1.Okuma Çıkış. 16,2-4.12-15 Mezmur 77 2.Okuma Ef. 4,17.20-24 İncil Yu. 6,24-35

 

“Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver”. Bir zamanlar şöyle düşünüyordum: sonunda İsa bizim için bir şey dilememize izin veriyor. Evet, çünkü içgüdüsel olarak duanın bir şey istemek olduğunu, ihtiyaçlarımızı ve acılarımızı Rab’be bildirmek olduğunu düşünürüz, sanki bunları O bilmiyormuş, görmüyormuş, yeterince bizi sevmiyormuş gibi. Daima biraz pagan-putperest kalıyoruz, yani Allah’ımızın babamız olduğunu kolaylıkla unutuyoruz ve meraklanıyoruz. Şimdi İsa arzularımızı Allah’a sunmayı da bize öğretmek istiyor. Zaten O şakirtlerine de şöyle demişti: “Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır” dedi ve Baba’nın bizi dinlemeye ve dualarımızı gerçekleştirmeye olan arzusunu çeşitli hikayelerle anlattı, bize Onu çocuklarının ihtiyaçlarını dinleyen bir baba gibi gösterdi. O, Baba’ya karşı sade ve gerçek bir yakınlığı gerçekleştirmemizi istiyor, aynen bir evlat yakınlığı gibi. Bu sebepten bizlere dilemeyi öğretmektedir. Her şeyden önce O, arzuyu çoğul olarak istemektedir, bu bize hiçbir şüphe bırakmamaktadır: bizler her birimiz kendimiz için yaşamamaktayız, ama tek bir ailenin üyeleriyiz. Bu ailede birbirimize destek oluruz, her birimiz diğerinin sevinçlerini ve arzularını paylaşırız, çünkü kardeşiz. Bir ailede biri açsa herkes bundan sıkılır, herkes açtır demektir, birinde de yemek varsa bu herkese yaramalıdır. İsa beş ekmek ve iki balığı dağıtarak örnek vermişti. Eğer Baba’dan bir şey istiyorsak bunu tüm insanlık için istiyoruz. Ve Baba’dan bir şey sormak istiyorsak gerçekten ihtiyacımız olanı isteyelim: bu sebepten “bugün” “günlük ekmeğimizi” ver diyoruz, yani bugünkü ihtiyacımız için diliyoruz, biriktirmek için veya zenginleşmek için değil. Yarın ne olacak? Yarın Baba hala Baba olacak, Ona yine kendimiz ve kardeşlerimiz için arzularımızı bildireceğiz. Aynı zamanda bu duanın sözleri bizlere birkaç soru işareti yaratıyor. Ekmeğin verilmesi gereken “bizler” kimiz? Ekmek sözcüğü ile ne demek istiyoruz? Gerçekten yenilecek ekmeği mi yoksa başka bir şey mi ima ediyoruz? Dediğimiz “bu gün”, şimdi yaşadığımız an mıdır?

 

Bugünkü ilk okuma ve İncil de ekmekten konuşur. İsrailliler Musa’ya ve Harun’a şikayette bulunuyorlar, çünkü çöldeki uzun yürüyüşleri esnasında acıkıyorlar. Mısır’da iken oldukları zamanı özlemle hatırlıyorlar, orada karınlarını doyuracak ekmekleri ve etleri vardı: ancak orada hürriyetleri yoktu, özellikle de Rablerine hizmet etmek için hür değillerdi ve dolayısıyla emirlerine itaat etme imkanları da yoktu. Onların mırıldanması Allah’a karşı güvensizlik gibi gelmektedir, sanki maddi refah ruhani refahın üzerinde imiş gibi, sanki putlar gerçek Allah’tan üstünmüş gibi. Allah, halkını ne ekmeksiz ne de etsiz bırakma niyetindedir: sadece ona güvenmek ve alçakgönüllülükle dua etmek yeterlidir. Sadece maddi ekmeği düşünen gerçekten de ruhani besinden yoksun kalabilir. İşte bu, günümüzde bulunduğumuz gerçek açlık durumudur. Ekmeğimiz eksik değil, etimiz eksik değil, hatta bir çok fazlalık şeyimiz bile eksik değil, ama içsel hürriyet ve Babamız Allah’ı dinleme ve sevme kabiliyetimiz eksik. Bu eksiklik kardeşlik sevgisi eksikliğine dönüşür. Bunun sonucunda bulunduğumuz yalnızlık için gerçekten Allah’a şikayet edemeyiz. Onu dinlesek… halkımızın arasında sevinç olurdu, birçok kardeşi olanın sevinci olurdu ve kendimizi yalnız hissetmezdik.

İncil, İsa’nın kendisinin onu arayan halka verdiği işareti anlatmaktadır. Her şeyden önce şaşırıyor çünkü Onu arayanlar sadece yiyecekleri ekmeği arıyorlar ve yine sadece bunun için Onu arıyorlar. Onlar tersine “ebedi yaşam için gerekli olan besini” aramaları gerekirdi: bu işte Onun vermek istediğidir. O bunu vermek istemektedir çünkü bu, insanı tam olarak besleyen tek “ekmek” tir ve insanın yaşamının her boyutunda onu gerçekleşmiş olarak hissettirendir. Bu ekmeği ancak ve ancak O, insana verebilmektedir ve bu ekmek Onun yaşamıdır: “Ben yaşam ekmeğiyim, bana gelen hiçbir zaman acıkmayacak ve susamayacaktır!”. İsa ile yaşam tecrübemiz olan bizler Onun ne kadar değerli ve gerçek bir ekmek olduğunu biliyoruz. Günümüz onsuz ne olurdu? Onsuz insanlarla ilişkilerimiz ne olurdu? Onsuz toplumumuz, yaşadığımız ortam düşmanlık, kargaşa, güvensiz bir ortamdan başka ne olabilirdi?

Havari Pavlus güç ile, Hıristiyanları yaşamlarını değiştirmeye çağırmaktadır: bugünkü dille ekmeklerini, besinlerini değiştirmeye çağırmaktadır. Onlar pagan gibi yaşamaya alışkınlar ama bu, Hıristiyan olmakla bağdaşmamaktadır. Kim İsa’yı tanıyor ve dinliyorsa, içgüdüsel olarak yaşayan diğerlerinden başka bir şekilde yaşamaktadır. Birçok kere bu sözleri dinleriz: “Herkes böyle yapıyor”; bu cümle ile birçok yüzeysel davranışı doğruluyoruz; ama herkes öyle yapıyorsa da biz İsa’ya iman edenler böyle yapmamalıyız! Biz herkesten farklı oluruz, çünkü değişik bir ekmek yemekteyiz, yeni olan içsel insanımızı çok özel bir ekmekle besliyoruz. Bizler Allah’a benzemeye çalışıyoruz, çünkü Onun evlatları olduğumuzu biliyoruz. Bu benzerlik tam olarak İsa tarafından gerçekleştirilir, bu sebepten bizler Ona bakarız ve Onun içimize sevgi yoluyla girmesini  kabul ederiz. O bize yardım edecektir, ya kardeşler vasıtasıyla ya da Kutsal Ruh’un bizi içsel olarak aydınlatmasıyla sabahtan akşama, İsa’sız yaşayana göre “yeni” bir şekilde yaşamamızı sağlayacaktır. Bu yeni yaşama şekli, zamanımızı nasıl harcadığımızla, insanlara nasıl gülümsememizle, cana yakınlığımızla, giyinişimizle, günlük kötü haberlerden gelen korkular ve endişeler karşısında cesaretimiz ve ümidimizle gözükecektir. İsa ile beslenmenin verdiği sevinç karşılaştığımız her kişiyi sevmeye hazır olmamızı ve içimizde içsel güveni sağlar. Gerçek ve canlı ekmek Rab İsa, teşekkürler!