09/08/09 - OLAĞAN DEVRE - 19. Pazar Günü -
B
1.Okuma 1Kr. 19,4-8 Mezmur 33 2.Okuma
Ef. 4,30 - 5,2 İncil Yuh. 6,41-51
“Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver”. Bize ekmeğimizi ver: Bu ‘bize’ ve ‘bizim’ sözcükleri iki
şekilde düşünebiliriz. Tüm insanları, tüm halkları
düşünmek kolaydır. Böylece tüm dünyanın temsilcileri oluyoruz,
devamlı olarak açlık çeken ve yaşamak için hep terleyen, çeken
halkların sesi oluyoruz. Bu şekilde duamız son derece sorumlu
oluyor. Eğer Babamız Allah’tan, açlıktan ölen kardeşimiz için
ekmek diliyorsak ve bizde fazlalık ekmek varsa, o kardeşimizin
açlığından kendimizi sorumlu tutmamazlık yapamayız.
Ayrıca biz batılıların refahının
harcadığı ürünlerin büyük kısmının fakir ülkeler
tarafından üretildiğini ve karşılığında
acınacak bir ücret verdiğimizi düşünürsek adalet diye
bağıran çığlığı hep duyacağız:
Babamız o ülkelerin acılarının haberlerini ve onlar
yararına çalışanların başlattıkları
teşebbüsleri bize bildiriyor. Onları görmezlikten gelmeyelim.
Eğer bankalarda para yatırarak desteklediğimiz çok uluslu
şirketlerin elleri ve silahları vasıtasıyla devamlı
olarak çaldığımızı iade etmezsek, kendi kendimizi
mahkum ederiz ve duamız ikiyüzlü olur. Duamız dünyanın fakirlerini
destekleyen tüm girişimlere dikkatli olmaya çağırır bizi.
Örneğin sigara ve esrar veya şans oyunları, dergiler gibi
boş, gereksiz, hatta zararlı şeylere ne kadar çok para
harcandığını düşündüğümde ve aç ülkeler için
toplanan paraların azlığıyla karşılaştırdığımda,
utanıyorum. Bu vazifeyi sadece hükümetlere bırakamayız: çünkü
onlar söz veriyor ama yapmıyorlar. Ne zaman “günlük ekmeğimizi bugün de bize ver” diye dua ediyoruz,
ekmeği olmayanları düşünelim ve sonra bankadaki
hesabımızı düşünelim. Allah onun babalığıyla
işbirliği yapalım diye cömert olmamızı istiyor.
Bu günkü
okumalar da ekmekten bahsediyor. İlyas, onu mutlaka öldürmek isteyen
kraliçe Cezabel tarafından arandığı için kaçmaktadır.
O, tüm halk önünde gerçek Allah’a imanı korudu, ama bu ne işine
yaradı? O, inanan tek kişi kaldığını
sanmaktadır, bu sebepten yaşamak artık faydasız
olduğunu düşünüyor. Hatta Allah’tan yaşamını
almasını açıkça istemekte. Bu neredeyse ümitsiz duadan sonra bir
retem çalısının altında çölde uyuyakalır.
Allah’ın
cevabı ne olacaktır? Allah ona ekmek ve su bulundurtarak, cevap
verir. Rabbin bir meleği de ona gözükerek iki defa yemeye ve içmeye davet
eder. “O gıdanın verdiği
güçle kırk gün ve kırk gece Tanrı Dağı Horev’e kadar
yürüdü”: İlyas yeniden yola koyuldu, yaşamının
amacını tekrar keşfetti, yeni bir gücü buldu; şimdi de,
bilinmez planları için onu mutlaka kullanmak isteyen Rabbini, dinlemeye
hazır.
Yüzyıllar
içersinde Kilisenin bulunduğu durum, büyük kişiler tarafından
zulüm edilen ve herkesten uzak tutulan İlyas’ın durumuna
benzetilebilirdi. Günümüzde de dünyanın bazı yerlerinde ve toplumun
bazı alanlarında Kilise neredeyse kendini görevinin sonunda
görebilir: büyükler uzaklaşıyor, gençler yaklaşmıyor, kimse
ışık ve yaşam verebilecek bilgeli öğretileri
dinlemiyor. Huzur içinde ölmekten ve yürüyüşünü sessizlik içersinde sona
erdirmekten başka bir şey kalmamakta! Ama Allah buna razı
mı? Onun beklenmedik çıkışları var, bunları da
kendi gücümüze güvenemeyeceğimiz zamanlarda sunar, aynen İlyas
ümitsizliğe kapıldığında ona yolladığı
ekmek gibi.
İsa’yı
dinleyen İbraniler onu ciddiye almakta yetenekli değillerdi. Onlar da
ümitsiz idiler ve Allah’ın durumlarını
değiştirebileceğini düşünmüyorlardı. Onların
diğerleri gibi insan olarak gördükleri İsa’nın, gerçekten
kuvveti yenileyen, yürüyerek Allah’ın tamlığından zevk
almaya izin veren, yaşam ekmeği olduğunu
anlamamışlardı. O, insanlardan gelen bir ekmek değildir,
göklerden gelir: o bir armağandır, bedava, beklenmediktir, o halde
onunla beslenenlerin kazandıkları sonuçlar da beklentilerin çok üzerindedir.
Kilise bu ekmekle beslenmeye devam eder, bu sebepten morali bozulamaz,
ümitsizliğe kapılamaz. Yürüyüşü devam etmelidir, bir devre için
anlayışsızlık ve terk edilme çölünü aşması
gerekirse de. Öyle bir an gelecektir ki ona tekrar güç verilecek, tekrar verimli
olacak ve dünyaya yaşam vermeye kabiliyetli olacak!
O halde aziz
Pavlus’un önerisini sevinçle kabul edelim: “Öyleyse,
sevgili çocuklar gibi, Allah'tan örnek alın. Siz de aynı şekilde
sevgi yolunda yürüyün”. Dünyanın hoşuna gitmek ve bu düşman
tarafından kabul edilmek için çalışmayalım: yoksa kendi
ellerimizle yıkılacağız. Tersine gözümüzün önünde,
Allah’ın yapma şeklini tutalım,
bakışlarımızı İsa’dan ayırmayalım. O
zaman Ona benzeyeceğiz, dünya için bir yenilik olacağız, merakla
bakılacak bir yenilik değil, yaşamımızı
oluşturan tüm ilişkileri yenileyen bir yenilik olacak. Allah’ın
ekmeği İsa ile besleneceğiz ve her gün yeni olacağız!