16/08/2009 - OLAĞAN DEVRE - 20. Pazar Günü
- B
1.Okuma Özd.9,1-6 Mezmur 33 2.Okuma
Ef. 5,15-20 İncil Yu. 6,51-58
“Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver”. “Bize”yi ve “bizim”i biraz daha öz olarak
da düşünebiliriz: bu dua ile dua edenler Hıristiyanlardır, yani
vaftiz olanlar. Başka hiç kimse Allah’ı Baba diye
çağırmayı ve başkaları için ekmek istemeyi, hayal bile
etmez. Biz Hıristiyanlar, vaftiz olmuşlar bizim için “ekmek” istiyoruz. Bazılarına
göre bu dua etme şekli biraz egoistçe gelebilir. İsa sadece kendimiz
için dua etmeyi öğretmiş olabilir mi? Sadece kendimizi
düşünebilir miyiz? Bizi ilgilendiren sadece Hıristiyanlar mı?
Böyle olsa şaşıranlar haklı olurdu. Ama tarihe ve
coğrafyaya bakarsak Hıristiyanların, dünyanın her
köşesinde herkesle ilgilenenler olduklarını görürüz. Kim
Kalkütalı Rahibe Teresa’nın ve başka birçok
Hıristiyan’ın girişimlerini bilmez? Orta Doğu ve
Afrika’daki Hıristiyan okullarına ve hastanelerine dikkatle bakanlar
da bu kurumlardan faydalananların çoğunun Hıristiyan
olmadığını görür. Ancak şöyle düşünelim, biz
Hıristiyanların ihtiyaç duyduğu ekmek nedir? Baba’mızdan
ısrarla istediğimiz ekmek nedir? Sadece sofrada yenilen ekmek mi? Biz
Hıristiyanların özel bir ekmeğe ihtiyacımız
var:kardeşliğimizi ve tüm dünyaya sevgimizi besleyen, birliğimizi
ve azizliğimizi arttıran ekmektir. Biz Hıristiyanların
ihtiyaç duyduğu ekmek yeni ve canlı bir ekmektir, bedenimizi
değil, ruhumuzu besler. İsa’nın Baba’mızdan istememizi
öğrettiği ekmek, Kilisenin Allah’ın evi olması için ve tüm
insanlara affı, barışı, birliği ve sevinci verebilmesi
için ihtiyaç duyduğu ekmektir. Kilisenin ve tüm Hıristiyanların
ihtiyaç duyduğu ekmek Mesih’in Bedenidir, her gün onunla besleniriz. Bu
ekmek her şeyden önce biz vaftizlileri birleştirir, ama sonra herkese
yardımcı olmamızı sağlar, Allah’ın sevgisinin
işaretlerini ve armağanlarını vermeye bizi hazır
kılar; herkese derken de, Hıristiyan olmayanları, bizden nefret
edenleri de düşünürüz! “Günlük
ekmeğimizi bugün de bize ver!”.
Yahudiler
aralarında katı bir şekilde tartışıyorlardı;
onların İsa’nın konuşmasını anlamakta yetenekli
değildi. Biz de, Kutsal Ruh bizleri aydınlatmasa hiçbir şey
anlamazdık. Gökten inen ekmeği yemek… İnsan Oğlunun
bedenini yemek, kanını içmek, insanın kulaklarına bugün de
zor gelen sözlerdir. Bir kişinin bedenini ve kanını yiyip içmek
bizi düşündüren sözlerdir. İçimizde daha derin bir bilgelik
uyandırması gereken sözlerdir, sadece maddi besin ihtiyacı
değildir. Mutlaka İsa’nın kafasında olan Özdeyişler
Kitabı ekmek ve şaraptan, Hikmet bilgelik tarafından
donatılmış sofradan konuşur. Bunlar tecrübesizliğimizi
aşarak Rabbin öğretilerini ciddiye almamız için
yardımcı olan imajlardır. “Tecrübesizliği
bırakın yaşayacaksınız”: tecrübesizlik nasıl
terk edilebilir? Tek yol bilgeli olanı dinlemek ve ona itaat etmektir.
İnsanı iyiye ve yaşam tamlığına yöneltebilecek
tek uzman, sadece onu “inşa eden”, bizi yaratan Allah ve Baba’dır! Bu
sebepten şöyle diyor: “Gelin, sizin
için hazırladığım ekmeği yiyin ve şarabı
için”. Allah’ın hazırladığı ekmek ve şarap ne
olabilir? Bugün İsa bize yanıtlıyor. O besinin ve içeceğin
insan için gerekli olduğunu bilmektedir, ancak bunların ona mutluluk
vermek için yeterli olmadıklarını da bilmektedir.
İnsanın yüreğine sevinç ve huzurun gelmesi için birlik ve
kardeşlik ruhunda yaşamak gerekir. Bu ruh tek başına
gelmez. Sevinç ve tamlık kaynağı olan kardeşlik ve birlik
ruhu, yeni ruhani bir ekmekle beslenir. İçimize ve aramıza kabul
ettiğimiz İsa aramızdaki birliğin ve kardeşliği
desteklemek için gereken af ve hizmet gücünü ve kapasitesini verir. İsa bize
son derecede gerekli olan besin ve içecektir. Onu dinlemek yeterli
mi? Ona dua etmek ve Onu çağırmak yeterli mi? O, bedeni ve kanı
ile beslenmemiz gerektiğini söylemektedir. Onu nasıl yiyip
içebiliriz? İsa’nın kendisi bunun için ekmek ve şarap görüntüsü
altında kutsal bir gizem, işaret verdi. Havarileri
aracılığıyla bize verdiği ekmek ve şarabı,
içip yiyerek değişikliğe uğruyoruz:
yaşamımız Onun yaşamının devamı olmakta!
Böylece aynı besin ve içecekle beslenen kardeşlerimizle de tek bir
şey olduğumuzu hissediyoruz. Onların ve bizim
yaşamımız İsa’nın yaşamını
yansıtır, Baba’ya itaatini gösterir, mükemmel sevgisini, kendini
sunmayı gösterir. Onunla beslenen kardeşlerimizle tek bir yürek ve
tek bir ruh oluruz, bu sayede de birliğimiz ve sevincimiz artar.
Aziz Pavlus
düşüncelerini aktarmaya devam eder: dikkatimizi besinin ve içeceğin
zevkine bırakmamaya çağırır: “Şarapla sarhoş olmayınız, Ruh ile dolu olunuz”.
Ruh ile nasıl dolu olabiliriz? O bize şu öğütleri verir:
zamanınızı “Rabbi
yücelterek ve överek geçirin” ve “her
an her şey için Rabbimiz Mesih İsa’nın adına Peder Allah’a
şükredin”. Allah’ın hoşuna giden ve tam olan şükran
duası ekmeği bölmek, yani Efkarestiya’dır. İşte her gün Babamızdan dilediğimiz ve hiçbir
zaman ret etmeyi istemediğimiz günlük
ekmek budur. Baba, onu bize Pazar günleri verir, ama istersek her gün de
alabiliriz. Kilisenin tüm üyeleri onunla beslenirler ve sayesinde bir sevgi
yaşamına kendilerini adamaya hazır olurlar. Böylece
gerçekten ilahi bir yaşama bürünürler çünkü artık yaşamları
sevgi yaşamına dönüşmüştür.