27/09/09 - Olağan Devre - 26. Pazar Günü – B

1.Okuma Say. 11,25-29 Mezmur 18 2.Okuma Yakup 5,1-6 İncil Mk. 9,38-43.45.47-48

 

“Bize kötülük edenleri bağışladığımız gibi”. Duanın bu cümlesinde de özne “biz”dir. Daha önce bu “biz” ima edildiğinde kilisenin ifade edildiğini söylemiştik. Bu bizi teselli ediyor. Çünkü affetmek hiç kolay değil: bazen bize yapılan kötülük o kadar ağır ki onu affetmek için yeterli gücümüz yok. Düşünün, mesela biri sırlarımızı açıkladıysa veya güvendiğimiz biri hırsızlık yaptıysa, eşine tamamen güvenen biri eşinin tarafından aldatıldığını görürse, biri annemizi veya çocuğumuzu öldürürse… affetmek ne kadar zor olur. Affetmeye alışık değilsek, bu bize imkansız gibi gelir. O zaman da nasıl “bize kötülük edenleri bağışladığımız gibi” diyebiliriz? Evet, biz Kilise olarak bağışlıyoruz. Kilise Allah’tan alçakgönüllülükle affedilmeyi dileyen herkesi affeder. Kilise, İsa’nın “yetmiş kere yedi” defa affetmek gerektiğini söylediğinde de Ona itaat ediyor! O halde affetmeye kabiliyetli olmadığımı düşündüğümde de şöyle diyebilirim: “Bize kötülük edenleri bağışladığımız gibi”. Bu durumda “ben” demiyorum, “biz” diyorum! Allah beni affetmek için ölçüt olarak benim affetme gücümü değil, Kilisenin affetme gücüne bakar. “Bağışladığımız gibi”, ya da “madem ki biz affediyoruz” diye düşünebiliriz. O halde Allah’ın merhametini gördükçe bizler de bize karşı bir suç veya eksiklik yapanları affetmeye daha da çok hazır olmalıyız! Affetmekte zorlandığımda Rabbe şöyle demeye alıştım: “Rabbim İsa, o kişiyi sen affet. Seninle karşılaşmasını ve kurtulmasını sağla. Seni tanıyıp, sevmesini sağla” Bu şekilde o kişi benim şahsen onu affetmemden çok daha kârlı çıkacaktır! Her şeyden önce benim de günahkar olduğumu ve günaha düşme tehlikesinde olduğumu hatırlamam da bana çok yardımcı olur. Ben affetmezsem beni kim affedecektir? Günahkar olduğumu hatırlamam büyük bilgeliktir: bu beni alçakgönüllü kılar, Allah’a ve insanlara karşı açık olmamı sağlar, ayrıca beni Allah ve insanlar tarafından sevilecek duruma kavuşmamı sağlar.

 

Bugünkü okumalarda iki öğreti bulunur.

Havari Yuhanna, Rabbe bir iyilik yapmaktan emin olarak bir kişinin İsa adına şeytan kovalamasını engelledi. O, sadece şakirtlerin İsa adına yalvarabildiklerini sanıyordu; ona göre diğerlerinin hiç kimse bunu yapamazdı. Bu fikir, kıskançlık mıydı? Yoksa “ait olma” duygusu muydu? Yani, tıpkı şakirtlerin İsa’ya ait oldukları gibi, Öğretmenlerinin de onlara ait olması gerektiğini mi düşünüyordu? Musa’nın peygamberlik yapmaları için yetmiş kişi seçtiğinde yaşanan olaylar tekrarlandı: bu yetmiş kişi, seçildiklerinden dolayı, halkın çölde kaldığı kırk yıl boyunca mabet olarak kullanılan çadırda dua etmek için kamptan çıkmışlardı. Dışarı çıkmayan iki kişi de peygamberlik ruhunu almıştı: Yeşu bu sebepten huzursuzlaşmıştı. Ancak Allah tarafından esinlenen Musa ona şöyle dedi. “Keşke Rab tüm halkın üzerine Ruh'unu indirseydi de, tüm halk peygamber olsaydı!". Aynen şakirtleri dışında başka kimse Onun adına yalvarsa ve böylece şeytanı kovup insanların acılarını dindirirse, İsa memnun olur: O Yuhanna’ya şöyle cevap verir: “Hiç kimse benim adımla mucize yapıp da, hemen ardından beni kötüleyemez”. Eğer bir kişi İsa’yı sevmeye başlarsa, Onu tanımıyorsa da, yavaş yavaş Onun şakirdi olacaktır. Kim “bizlerden” değilse de, İsa’nın adına yalvarıp Onu sevmeye başlayarak kolayca Onun şakirdi olabilecek. Sonra da İsa şu önemli sözü ekler: herhangi bir sevgi eylemi, küçük de olsa, Onun adına yapılıyorsa, yani Ona olan sevgi için yapılıyorsa, Baba’dan ödüllendirilecek.

Bugünkü ikinci öğreti skandal ile ilgilidir. İsa’ya iman etmeye konan her engel bir skandaldır. Mademki İsa kurtarıcı, insanın tek kurtarıcısı, birinin Ona iman etmesine engel olacak her söz veya hareket, o kişinin kurtulmasına engeldir. Kim birini İsa’ya olan imanından uzaklaştırırsa o kişinin mahvolmasından sorumlu olur. Bu sebepten İsa paradoks gibi kulağa gelen şu sözü söyler: “Boynuna kocaman bir değirmen taşı bağlanıp denize atılması kendisi için daha iyidir”.  Başkalarının imanına, söz ve örneklerle destek olmaya çok dikkat etmeliyiz. Aynı zamanda İsa, kararlarımız ile imanımızı engellemememizi tavsiye etmektedir: İsa’ya yaklaşmana engel olacaklarsa elinden, ayağından ve gözünden vazgeç. Bunlar, az sözle çok şey açıklayan imajlardır: elimiz her çeşit işimizi hatırlatır. İşin sebebiyle İsa’ya itaatsizlik mi ediyorsun? Bu işi hemen bırak! Ayak ise yolculukları, karşılaşmaları simgeler: bazı arkadaşlıkların veya gittiğin bazı yerler Rabbine karşı mı? Hiç düşünmeden bunlardan vazgeç! Gözün imanını ve Rabbini hor gören resimlere, filmlere, gösterilere mi takılıyor? Bunlara bakma, kapat, değiştir, uzaklaş! Kilisen hakkında kötü şeyler yazan gazeteler ve dergiler mi alıyorsun? İmanın seni bu kadar az mı ilgilendiriyor? Kurtuluşun seni hiç mi ilgilendirmiyor? Oğulların ve yeğenlerin gibi etkileyebileceğin kişilerin kurtuluşu seni hiç mi ilgilendirmiyor? Aziz Yakup’un çok ciddi sözleri zenginlikleri haksızca kullananlar içindir, ama imanını ayaklar altına alanlar için de geçerlidir.