25/10/09- Olağan Devre - 30. Pazar Günü - B
1.Okuma Yer. 31,7-9 Mezmur 125 2.Okuma
İbr. 5,1-6 İncil Mk. 10,46-52
“Bizi günah işlemekten koru”. Allah’a itaatsizlik
yaptığımız her defada yaşamımız bir yalan
oluyor: sanki Allah’ı yaptıklarımıza, günahımıza
ortak yapıyoruz. Dolayısıyla da din adamlarının
günahları çok tehlikelidir ve Hıristiyan olmayanlar için, her
Hıristiyan’ın günahı da tehlikelidir. Bu sebepten yürekten ve
alçakgönüllülükle yalvaralım: “Bizi
günah işlemekten koru”. Yaşama, cinselliğe, evliliğe,
yarattıklarına karşı ve Allah’a adanmış zamanlara
denenmelerimiz oluyor. Şeytan yaşamımızın ve
aldığımız armağanların birçok yönüne zarar
vermeye çalışır, Allah ile işbirliği
yapabileceğimiz fırsatları yok etmeyi ister. Bizi her
şekilde ayırmak için uğraşır. Şeytan “bölücü”
demektir. O bizi Allah’tan ayırmak ister, aramıza
anlaşmazlık tohumu atmak ister. O Kutsal Ruh’un
yaptığını yıkar: çünkü Kutsal Ruh birlik ve
barış ruhudur, şeytan ise bölünme ve savaş ruhudur.
Şeytan mutlu olmamızı istemez, bu sebepten de sadece
İsa’nın bize verebileceği birlik sevincini engellemeye
çalışır. Her ayartmanın meyvesi günahtır, günah hiçbir
zaman bir yardım değildir. Şeytan bizi
arkadaşlarımıza günahta da yardımcı olmamız
gerektiğini inandırmaya çalışır. Bu yöntemle birçok
gencin “anlaşma” veya “deneme” uğruna Allah’ın emirlerine
karşı gelmelerini sağlar. O zaman da evliliğe
hazırlanacaklarına, evliliği anlamamaya hazırlanırlar,
onu yaşayamamaya, evlilik temellerini kaya yerine kum üzerine kurmaya
başlarlar. Şeytan her şeyden önce Kilisede bölünmenin var
olmasını ister. O, mahalli kiliselerde, cemaatlerde ve
manastırlarda bölünme tohumları eker: başardığı
yerlerde de artık Allah’ın mevcudiyeti ve İsa’nın mükemmel
sevgisi hissedilemez. İsa’nın kendisi de Baba’ya, şakirtlerini
“bölücü”den koruması ve aralarına birlik lütfünü vermesi için
yalvardı. Hıristiyanlar birlik içersinde yaşayarak Baba ile
Oğul arasındaki sevgi doluluğunu gösterirler: bu şekilde
dünya için ilahi ışık ve lütuf olurlar.
“Bilgisiz insanlara
ve yoldan sapanlara acıyabilir, çünkü kendisi de zayıflıklarla
kuşatılmıştır”: İbranilere mektubun yazarı, Tapınağın baş
rahibi hakkında işte böyle yazmaktadır. O da her insan gibi
günah işler, bu sebepten her gün kurbanlar sunarak kendi günahları
için de af dilemesi gerekmektedir. İsa ise, günahsız olduğundan
dolayı, ilk ve son kurban olarak, kendini sunmaktadır.
İsa’nın acıması gerçekleşmekte, çünkü Allah
fedakarlığını kabul etmektedir ve dolayısıyla da
acımasının meyvesi insanların kurtuluşudur.
Bugün İsa’nın merhametinin bir örneğin
duyduk: kör dilenci Ona doğru tüm sesiyle bağırdı. İsa
adının yanında ona “Davut’un Oğlu” unvanını da
veriyor. Bu unvan bir kraliyet unvanı olduğu için İsa’nın
yanından gidenleri korkutuyor: onlar Hirodes’den korkuyorlar. Ama kör daha
da yüksek sesle bağırıyor, Allah’tan dilenildiği gibi
merhamet dilemeye devam ediyor. Bazıları belki de dilencinin
İsa’dan para istediğini sanıyor: bu da onu susturmak için
sebeptir, çünkü onlara göre ‘Hoca’ rahatsız edilmemeli. Ama İsa
duruyor, böylece yanında kilerini de durmaya mecbur ediyor. O dünyaya
geldi ve şimdi Yeruşalim’e, kendini günahkarlar için, yani tüm
insanlar için Baba’ya sunmaya gidiyor. Şimdi onlardan biri kendisinden
yardım istiyor, durması gerekmiyor mu? O kör, insanların gözünde
küçük ama Allah’ın gözünde büyüktür; İsa ona tüm dikkatini veriyor.
İsa onu çağırttırıyor: hatta onu susturanlar,
şimdi onu İsa’nın yanına getirmekle görevlendirildiler.
Kör, İsa’nın kendisini dinlediğini anladığında,
tek zenginliği olan abasını üstünden atar. Artık,
İsa’nın onun yaşamını değiştireceğinden
emindir. Şimdi kendi adı bile anlamlı: Bartimeyus, Timeyus’un
oğlu demektir. Bu adı meşhur filozof Platon’un bir
yazısının adıdır. Tam da Timeyus adında birinin
kör olması acayip: sanki insanların bilgeliğinin yardımcı
olmadığını belirtiyor gibidir, yolu
aydınlatmıyor, insan yüreğini beslemiyor, insanı dilenci
kılıyor, herkese muhtaç oluyor ve her şey için
başkasına bağımlı kılıyor. İsa bu
durumdan kurtarabilir, başkalarının dediğinden veya
yaptıklarından bağımlı olmayı sona erdirebilir,
Baba’ya götürmeyen tersine sadece kendi kendini dinlemeye götüren boş
insani felsefelerden kurtarabilir. İsa tarafından davet edilen kör,
para isteyerek değil de, hiç başkasından isteyemeyeceği bir
şey isteyerek, İsa’ya olan imanını gösterir: “Rabbim,
gözlerim görsün” der. Rabbin Sözü gözlerini açar, artık
İsa’nın ardından Yeruşalim’e doğru o da yürüyebilir,
kendini Allah’a sunabilir. Kimin gözleri açıksa İsa ile birlikte
yürür, çünkü yaşama anlam kazandıran O’dur. Artık kör için de
yol, oturup başkalarının merhametini veya
yardımını dileyecek bir yer değildir, orası artık
sevmek ve hizmet etmek için İsa’nın takip edilebileceği bir
yerdir, kendini sınırsızca Allah’a adamak ve ebedi
yaşamı tadabilmek için bir yerdir.