13/12/09 – Noel’e Hazırlık Devresi - 3. Pazar Günü - C

1.Okuma Sof. 3,14-18 Mezmur Yeş. 12,2-6 2.Okuma Fil. 4,4-7 İncil Lk. 3,10-18

“Şöyle dedi: “Baba, saat geldi”. İsa, gözleri yukarıya çevrili olarak ağzını açıyor ve yüksek sesle duasına başlıyor. Dinlenmekten korkmuyor, hatta şakirtlerinin onu duymalarını istiyor, öyle ki, onlar da Onun arzusuna katılsın ve Baba ile o anda yaşadığı birliği paylaşsınlar. Belki duaya katılınca yürekleri de değişir, daha derin ve gerçek bir sevgiye ulaşırlar, imanları güçlenir! “Baba”: İsa, daha önce şakirtlerine dua etmeyi öğrettiğinde kullandığı bu samimi sözle Allah’a seslenmektedir. İsa dua ederken sadece Allah’ın her şeye kadirliği karşısında olmadığını, özellikle yaşam veren ve tamlığa götüren sevgisi önünde olduğunu bilmektedir. O halde İsa duaya başlarken kendini bir evladın kendisini seven ve bekleyen bir baba karşısında gibi hisseder. Onun dua ettiği an gerçekten duygulu bir andır. Az zaman önce havarilerine Kutsal Ruh’un yaşamlarındaki etkisi hakkında konuşmuştu, karşılıklı sevgi emrini vermişti, onların ayaklarını yıkamıştı ve onlara ekmek ve şarap işaretleri altında sunacağı bedeninin ve kanının anmasını bırakmıştı. Havariler sadece on bir kişi idi, çünkü Yahuda gece karanlığında egoizmine kapılarak onlardan ayrılmıştı. Bu an bekleyiş dolu bir andır; İsa’nın, şöyle diyerek, önceden bildirdiği bekleyiştir: “Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum!” (Lk 12,50).”Saat geldi”: Baba bu saati biliyor, her zamandan bekleniyordu. Meryem Ana’nın da beklediği andır, hatta bu anın geldiğini, Kana düğününe katıldıklarında sanmıştı. O zaman da İsa ona: “Benim saatim daha gelmedi”(Yu. 2,4) demişti. Bu saat yaşamının varış noktasıdır, çabalarının, yorgunluğunun ve şakirtlerine eğitiminin doruk noktasıdır: insanların kurtuluşu gerçekleşmektedir! İsa dünyada var oluşunun, Baba’nın istediği belirli bir amacı olduğunu çok iyi bilmektedir, ve işte şimdi bu gerçekleşmektedir. Biz İsa’nın bu sözünden, Allah’ın bizim için de bir varış noktası, bir amaç saptadığını anlıyoruz. Bizler de bunu gerçekleştirmeden mutlu olamayız. Bilgeliğinin, Sözünün ve Kilisenin ihtiyaçlarının bizi aydınlatmasını bırakarak bu amacımızın ne olduğunu keşfetmeye çalışalım.

 

Bugünkü mezmur şöyle diyor: “Sevin ve ilahiler söyle”. Niçin sevinip ilahiler söylüyoruz? İlahiler söylemek için mutlu olmak gerekir, biz ise sıkıntı, merak, korku, güvensizlik içindeyiz. Sevin ve ilahiler söyle! Mutluluğumuzun sebebini bize aziz Pavlus söylemekte: Sevinelim, çünkü Rab yakındır”. Ölümü yenen yakındır ve ölümü yendiğine göre bizim tüm korkularımızı ve tüm zorlukları aşmamızı sağlayabilir. Bizi seven yanımızdadır ve mutluluğumuzun anahtarı ondadır. O yanımızdadır ve ona sunduğumuz duaları ve yakarışları duyabilir. Ancak her şeyden önce Ona şükranımızı sunalım. Niçin Ona teşekkür ediyoruz? Çünkü O, günahkâr olmamıza ve birbirlerimize karşı kötülük yapmamıza rağmen yanımıza geldi. Onun yakınlığı ile bize ümit ve yaşama sevinci vermektedir. Aziz Pavlus ayrıca Onun yakınlığı sayesinde Allah’a güvenle yalvarabileceğimizi ve dua ederek, şükrederek bütün arzularımızı bildirebileceğimizi söyledi: o zaman her türlü korku ve endişe bizden uzak olacaktır. Görünüşte ümitsiz gibi gözüken durumlarda ve aklımızla hiçbir çıkış yolu bulamadığımızda bile Allah’ın huzuru bize ulaşabilir ve huzurunda yüreğimiz İsa’da sabit kalabilir.

Havari Pavlus’un sözleri, peygamber Sofonya’nın sözlerini tasdik etmektedir. O da tüm İsraillileri sevinmeye çağırıyordu, çünkü Rab Allah halka huzuru ve refahı tekrar verebilmek için “yakın”, hatta “aramızda” diyordu. Vaftizci Yahya’nın etrafını saran ve Ürdün nehrinde vaftiz olmak isteyen halka söylediği sözler de sevinç mesajlarıdır. Yürekten somut bir şekilde tövbe etmeleri için onlara tavsiyeler vermekteydi. Herkese maddi varlıklarını paylaşmalarını tavsiye ediyordu: kimler zenginliklere bağlı ise, kimler kendilerini zengin etmeyi düşünüyorsa, mutlu olamayacaklar, çünkü hiç bir zaman Allah’ın mevcudiyetinin ve yakınlığının farkına varamayacaklardır. Her gün haksızca zenginleşme konusunda ayartılan vergi tahsildarcılarına, gerekenden fazla almamalarını tembihliyordu. Fakirlere acımayan sskerlere de aldıkları maaşla yetinmelerini ve yetkilerini kullanarak haksız kazançlar elde etmemelerini söylüyordu. Sonra da İsa’nın geldiğini ilan ediyordu: O benden güçlü ve büyük, niteliği tüm beklentileri aşmaktadır, çünkü O, “Kutsal Ruh’la ve ateşle vaftiz edecektir”. Bu sözler aracılığıyla Yahya İsa’nın üstünlüğünü tanıtmaktadır: İsa günahlarımızı affetmekle kalmaz, bizi, ateş gibi yanan ve nurlu Allah’ın sevgi yaşamına ‘dalar’. Yahya ‘ateş’ten bahsederken, tapınağın sunağının ateşini düşünebiliyordu. O ateş, kurbanları Allah’a yükseltiyordu; eğer İsa bizi “Kutsal Ruh’la ve ateşle” vaftiz ederse, demek ki O bizi aklayabilir ve Baba’ya hoşuna gidebilecek bir sunuş olarak sunabilir.

Noel Bayramına kalan bu az zaman içersinde bizler tövbe yolunda somut adımları atalım, dünyevi şeylerden koparak yaşamımızı değiştirmeye, arındırmaya, ilahileştirmeye gelen İsa’yı bekleyelim!