27/12/2009 - İSA, MERYEM VE YUSUFU’UN KUTSAL AİLESİ - C

 

1Sam 1,20-22.24-28       Mez 83      1Yuh 3,1–2.21-24       Lk 2,41-52

 

“Sen O’na tüm insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O’na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin”. Yüceliği diledikten sonra ve bu yüceliğin da, haç olduğunu bilerek, İsa hayranlıkla Baba’ya bakmaya devam eder; o ana kadar Baba’dan almış olduğu her şeyin mutluluğunu yaşamaktadır. Baba ona ne bağışladı? “O’na tüm insanlık üzerinde yetki verdin.” Bu, nasıl bir yetki? Bu yetki, Tanrı’nın kendi yetkisidir, o yetki ki, şiddet ve zorlama içermemektedir. Tanrı’nın yetkisi, sevebilmenin ve her gerçeği sevgi ile doldurabilmenin sonsuz kapasitesidir. Demek oluyor ki İsa tüm insanlık üzerine sevgi dökebilme kapasitesine sahiptir. Tüm insanlık üzerinde: bizler bilmekteyiz ki her insan zayıf, güçsüz, beceriksiz, pek çok kötü alışkanlıklara bağlı, hatta Tanrı’nın düşmanı olan şeytana bile hizmet etmektedir: böyle insanlara bile İsa sevgi vermeyi başarabilendir. Tarih bu tarz hikâyelerle dopdoludur: büyük günahkârlar tövbe edip yeni bir yaşama başlarlar, sadece nefret edebilen insanlar sevgiyi öğrenirler, bencil ve cimri insanlar cömert olurlar. Zaten İsa'nın yaşamında da bu tip hikâyeler pek çok kez anlatılmıştır, mesela Eriha’da yaşayan Zakkay (Lk. 19,1 vs.); daha sonra Aziz Pavlus’un yaşadığı örneğe bakabiliriz (Hav. İşl. 9). İsa, tüm insanlık üzerinde kendisine verilmiş olan yetkiyi, Baba tarafından Ona emanet etmiş olduklarına ebedi yaşamı bağışlamak için kullanır. Nitekim İsa’nın kendisi Baba’dan gelen bu yetkiyi kullanmayı şu şekilde yorumlar: ebedi yasamı bağışlamak! Ebedi yaşam! Bu kelimeyi duyduğumuz zaman, doğal olarak, bizler sonu olmayan bir yaşamı, sonsuza dek süren bir yaşamı düşünüyoruz. Ancak ebedi yaşam kelimesinin anlamı daha fazla derindir. Ebedi yaşam: sonsuzluğun özelliğini taşıyan Tanrı’nın yaşamıdır; ayrıca Tanrı’nın yaşamı, yalnızca sonsuza dek süren bir yaşam değil, aynı zamanda sonsuz sevginin tamlığını taşıyan, dolayısıyla anlamın ve mutluluğun doluluğuna sahip olan bir yaşamdır. İsa'ya yaklaşanlar bunun ne anlama geldiğini bilirler. Her kim İsa'yı yüreğinin merkezine koyarsa, ebedi yaşamı tecrübe etmektedir, buna haç eşlik etse de; nitekim yeryüzünde yaşadığımız sürece, hacı tamamen yok etmek mümkün değildir. Sık sık tam hacın varlığı bize, bu dünyanın yaşamını aşan bir yaşama sahip olduğumuzu hatırlatmaktadır; öyle bir yaşam ki üstün bir dünyaya aittir, öyle bir yaşam ki acı ve yorgunluğun anlarını bile değerli kılabilir.

 

Ailemiz, İsa'nın Sözünü öncelikli olarak yaşadığımız yerdir. Beraber yaşayıp uzunca zaman geçirdiğimiz ve sevgi bağlarıyla bağlı olduğumuz insanlara da, hatta ilk olarak onlara, Tanrı’nın ışığını gösterebiliriz. Bunu, İsa'nın, Meryem’in ve Yusuf’un ailesine bakarak, görmekteyiz. Bu aile içinde, her üye başkalarına Tanrı’dan gelen sadakat, barış ve lütuf işaretlerini vermeye çalışmaktadır.

Yusuf'a bak: onda, evlilik yaşamının saflığını, sadık ve cömert bir koruyucunun bilgeliğini ve gücünü, olgun bir adamın her şeye hazır imanını göreceksin; Meryem'e bak: kendini unutarak, eşinin mutluluğunu ve oğlunun iyi gelişmesini isteyen, lütuf ve şefkat dolu bir sevgiyi göreceksin; İsa’ya bak: sadece ve sürekli olarak Babasının isteğini arayan Tanrı’nın Oğlu’nun itaatkar sevgisini göreceksin.

Kendi inceliklerinde farklılıklar gösteren sevgi, Tanrı’nın yüreğinde kutsal ailenin üç üyesini birleştirmektedir. Onlardan her biri için Tanrı en önemli varlıktır. Bunun için aralarında mükemmel ve kutsal bir birliği yaşamaktadırlar; bunun için de onlar, kendilerini Tanrı’nın bir armağan olarak kabul edip önemli hissederler.

Bir ailenin kendi içerisindeki ahenk ve uyumun sırrı şudur: her biri kendi yüreğinde ilk sıra Tanrı’ya verir, bu şekilde onlardan her birisi ötekini karşılık beklemeksizin sevmeyi başara bilir; hatta, her biri, diğerinin varlığının, Tanrı’nın hak edilmemiş bir armağanı olduğunun farkına varıp Rab’be minnettarlığını göstermektedir.

Bu günkü Tanrı’nın Sözü bu yöne birkaç adımları atmamıza yardım etmek istemektedir. Samuel’in annesi Hanna oğlunu bir armağan olarak Tanrı’dan almış olup yine Tanrı’ya armağan etmek istemiştir: bu şekilde anneliği mükemmelleşmiştir.

İncil yazarı bizlere kutsal Aileyi hem çok zor, hem de çok güzel anlarından gözlemlememize yardım eder: İsa, ana baba tahmin ettiğinden farklıydı; onlar, diğer tüm ana baba gibi, oğullarının artık kendilerine ait olmadığını fark ettikleri zaman, acı çekmekteler. Ancak o anda onlar en derin arzularının gerçekleştiğini görüyorlar: oğulları, kendi Tanrı’ya ait olmasına önemi verip, bundan kaynaklanan sonuçların ışığında yürür.

Kutsal Ailedeki sevgi, birinin diğerinin hoşuna gideni yapmak değil, Tanrı’nın isteğini yerine getirmek, Tanrı’nın arzusunu yapmaktır: bu sevgiyi birbirine sadakatle bağışlamaktadırlar. Yuhanna bakışlarımızı Baba’ya yönlendirir öyle ki sevildiğimiz sevgiyi, birbirimize bağışlayabildiğimiz sevgiyi, Oğul İsa’da beden almış olan sevgiyi görebilelim. Ondan, yani İsa’dan, ailemizin sevgisi de geçmelidir, evliler arasında, çocuklar ve ebeveynler arasında, kardeşler arasında İsa var olmalıdır. Eğer sevgimiz İsa’dan geçmezse zayıflıklarımızın denemelerini ve günahlarımızın yarattığı durumları aşmamıza imkan vermeyecektir. Fakat sevgimiz O’na dayanırsa, o zaman dağılmaların en ağırı bile bizleri ayıramayıp, birbirimize düşman kılmaya yetemeyecektir. Yüreğini İsa’ya karşı sevgi ile doldur o zaman ailen huzur ve birliğin gücünü bulacaktır.