03/01/2010 - 02 Noel Dönemi - C yılı

 

1.Okuma: Sirak 24,1-4,8-12   Mez: 147   2.Okuma: Efes. 1,3-6.15-18 İncil: Yuh. 1,1-18

 

Duaya başlarken, ilk olarak İsa Baba’nın kendisi için neler yapmış olduğunu, hayatına nasıl bir anlam, kendisine hangi görevi vermiş olduğunu belirtmektedir. Bu görev de Tanrı’nın kendilerine emanet ettiklerine sonsuz yaşamı bağışlamasıdır. İsa, Baba’dan bir şeyi dilemeden önce, Baba tarafından önceden sevilmiş olduğunu hatırlamakta ve bunun için Baba’yı övmektedir. İsa ebedi yaşamı verebilme imkânına sahip olmuştur. Bu, hem bir armağan hem de bir misyondur: ilahi bir yetenek armağanı ve kendilerine verilmiş olanlara ebedi yaşamı aktarma misyonudur. Peki İsa’ya kimler verildi? Ve neden? Rab pek çok kez bu ifadeyi kullanmıştır. Bu ifade ile şakirtlerinden bahsetmektedir ve bunlara kendisinin ebedi yaşamı vermesi gerekmektedir. Ebedi yaşamla ilgili olarak şu ana kadar bir şeyler söyledik. Ancak Mesih İsa bu sözün gerçek anlamı hakkında bir açıklama yapmaktadır. ‘Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımaktadır’. Baba’yı ve Onun gönderdiği Mesih’i tanımak dolu ve mükemmel yaşamdır, ilahi yaşamdır, sevgiyi mükemmel bir şekilde yaşama kapasitesine ve mükemmel bir sevince sahip olan yaşamdır.

Tanımak kelimesinin ne anlama geldiğini iyi anlamak gerekmektedir. Bizler pek çok şeyi tanımaktayız ve pek çok kişiyi tanıdığımızı zannetmekteyiz. Bir şeyi tanımak kolaydır. Yeter ki, onun yapı taşlarını, ağırlığını, rengini, süresini, değerlerini bilelim, kırılır mı, yenilebilir veya içilebilir mi tanıyalım. Bir şeyi tanımak için dikkatimizi, hafızamızı ve zekamızı konunun üzerine toplamaktayız. Bir insanı tanıyabilmek içinse bunu yetmemektedir. Bir kişiyi tanıyabilmek için yaşadığı olayları, hangi acılardan geçtiğini, ne gibi tecrübeler yaşadığını tanımak gerekmektedir. Eğer biz aynı tecrübeleri yapmamış, aynı durumlarda bulunmamışsak, o insanı tanıyabildiğimizi söyleyemeyiz yâda kısmen tanıdığımızı söyleyebiliriz. Bizler alış-veriş yapmaya gittiğimiz dükkânın tezgâhtarını tanıyabiliriz. Bununla beraber karısı da onu tanır ancak çok farklı bir şekilde! Bizler bizi sabahları selamlayan çocuğu tanıyabiliriz, ancak öğretmeni daha çok tanır; fakat annesi onu, ne benim ne de öğretmeninin tanıdığını söyleyebilir! İsa'yı tanımak Onunla haçı taşımış olmak demektir, Onun gibi sevmiş, Onun gibi affetmiş olmak demektir, Onun dua ettiği gibi dua etmek, Onun Baba’ya itaat ettiği gibi, Baba’yı sevmek demektir. O zaman Tanrı’yı, tek gerçek Tanrı’yı tanımak ne demektir?

 

Sirak Kitabı Tanrı’nın Bilgeliğini över: Bilgelik, insanlar arasında yer bulan, onların arasında çalışan, parlayan ve aydınlatan bir kişi olarak gösterilmektedir. Bilgelik ‘Yakup oğulları arasında’, seçilmiş halkta yerleşir. Bu halk ilahi Bilgeliği tüm dünyaya bağışlaması için Tanrı tarafından seçilmiştir. Anlıyoruz ki bu metin, peygambersel ve saklı bir şekilde, şunu söylemektedir: Tanrı’nın Oğlu beden alıp, büyük bir yenilik olarak, yeni ve kutsayan bir sözü getirmek için, dünyaya gelir. Aziz Yuhanna, İncilde, bizlere ulaşmak için ses olmuş Bilgelik’ten bahsederken, “Söz” kelimesini kullanmaktadır. “Söz”, Tanrı’nın iletmesidir: onun aracılığıyla, Tanrı bizlere kendi sevgisi ve sevincini iletmek ister. “ Söz beden oldu”: demek ki, biz ‘Sözü’ görebiliriz, O’na yaklaşabilir, O’nunla karşılaşabilir, O’nu dinleyebilir, O’na bakabilir, O’na itaat edebiliriz, O’nun bizi değiştirmesine ve yöneltmesine izin verebiliriz.

“Söz beden oldu, aramızda yaşadı. Biz O’nun yüceliğini, Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul’un yüceliğini gördük”. Bu günlerde kutladığımız ve bu sözlerle ifade edilen gizem, Tanrı’nın yüceliğinin ve Söz’ünün yüceliğinin gizemidir. İsa haçta olacak ölümüne yaklaşınca yeniden yücelikten bahsedecektir: o anda ve o yerde, yani haçta, Tanrı’nın sadık, merhametli, mükemmel sevgisinin gerçeğini görülecektir. Nitekim, Oğul, “lütuf ve gerçekle dolu” olarak gelir: yani, Baba’nın karşılık beklemeyen sevgisiyle (kayra, lütuf) giydirilmiş olarak gelir, görülemez Tanrı’nın yüzünü (gerçek) göstermek için gelir. Bunun için de, Oğul ışık olarak, karanlıkta parlayan ışık olarak gösterilmektedir. Etrafımızda ancak ve ancak karanlık var: biz neden dünyada var olduğumuzu bilir miyiz? Bunu bilmemek tüm günlerimizi karanlıkta geçirilmiş adımlar gibi kılar: adımlarımızın neye yaradıklarını ve nasıl sonuçlar verdiklerini bilmeyiz. Tanrı’nın Sözü ışıktır ve Tanrı’nın bize ulaşan sevgisi bize burada bulunmamızın anlamını ve bu dünyada yorulmamızın sebebini söylemektedir. Biz burada Tanrı’yı kabul etmek ve başkalarına da O’nun sevgisini paylaşmak için bulunmaktayız. Bununla birlikte insanların günahının Tanrı’yı uzaklaştırdığı bu dünyada yer vermek için, yaşamımızla O’nun sevgisinin bilgeliğini ışıldatmak için yaşamaktayız.

Tanrı Oğlu’nun gelişinin sebebi insanlığı kurtarmaktır, insanı kötülük çukurundan, egoizminin ve itaatsizliğinin kendisini düşürdüğü acılardan çıkarmaktır. Birçok ulus bu acı içinde gömülü olup, yeni ve huzurlu bir yaşamın ümidini görememektedirler. Böyle bir yaşam beden almış olan Tanrı’nın Söz’ünü, yani İsa’yı tanımakla ve O’nunla karşılaşmakla, gelir. Aziz Pavlus Hıristiyanların düşüncelerinde bu tanıma, gittikçe, daha derin olsun diye, durmadan, dua etmektedir, çünkü Hıristiyanlar bu tanımayı tüm dünyaya iletmelidirler. Bu ödev onlara yorgunluk ve zaman zaman acılar bile yaratacak, ancak kendilerini sevinçli ve huzurlu kılan yorgunluk ve acılar olacaktır. Nitekim onlar, hayatlarının tüm dünya için değerli olduğunu görecekler. Tanrı’nın bilgeliği gerçekten övgüye layıktır çünkü her şeyi kutsallaştırır! Bu bilgeliğin ışığında yürüyen bizler, güven içinde tüm dünyaya sevgiyi bağışlamaya devam edelim: bu yeni yıl boyunca, karşılaşacağımız insanlara İsa’yı tanıtıp, O’nun tanıkları olmaya çalışalım!