17/01/2010 - OlaĞan Devre - 2. Pazar Günü - C

 

1.Okuma Yeş. 62,1-5 Mezmur 95 2.Okuma 1 Kor. 12,4-11 İncil Yuh. 2,1-12

 

İsa’nın ebedi yaşamı, tek gerçek Tanrı’yı ve Onun gönderdiğini tanımak olarak tanımladığını gördük. Bu sebepten ebedi yaşamı vermek halen Kilesenin görevidir, ve Kilisedeki Havarilerin misyonudur: bu sebepten bu misyonun rahiplerinki de olduğuna inanıyoruz, çünkü onlar havarilerin ilk yardımcılarıdır. Bir insan Tanrı’yı ne şekilde tanıtabilir? İlk yol, mutlaka yaptığı büyük eserleri anlatmaktır, özellikle de Kutsal Kitapta anlatılanları: yaratılış ve Tanrı’nın insanların yararı için devamlı yaptığı katkı, İbrahim’den İsa’ya kadar kurtuluş tarihi ve en önemlisi Rabbin hayatı, ölümü ve dirilişi. Tanrı’yı tanımak için Onun ne yaptığını ve bizler için halen neler yapmakta olduğunu bilmeliyiz. Ancak bu tanıma sadece bir bilme, entelektüel bir seviyede tanıma olarak kalma riskindedir ve bu, yaşamı değiştirmez. Kim Tanrı hakkında çok şey biliyorsa henüz Onu tanıdığını söyleyemez. Onunla karşılaşan ve Onun davranma şeklini paylaşanlar Onu tanır. Havarinin ve rahibin görevi insanı Tanrı ile karşılaşmasına, Onun mevcudiyetini ve sevgisini tecrübe etmesine yardım etmektir. Bunları gerçekleştirmek için de, elinde birkaç aracı vardır; bunlar rahibin değildir, İsa bunları ona emanet etti: bunlar kutsal Gizemlerdir; ilahi yaşamı, Tanrı’nın sevgisini, gücünü veren işaretler! Rahip, Rabbin adına takdis ettiğinde Tanrı’nın kendisi teselli etmekte, güç vermekte, kuvvetlendirmekte, kurtarmakta. Aynen rahibin imanlı sözü insanı sevgi ve merhamet olan Tanrı ile karşılaştırmaktadır. Tanrı ile birlik içersinde yaşayan rahip Tanrı’yı tanıtır. Bu görev sadece rahibin değildir: bu, tüm Kilisenin ve tüm imanlıların işidir, sevgi ve barış dolu Tanrı ile karşılaşmış olan herkesin görevidir.

 

Noel zamanı geçen Pazar günü sona erdi, ama Kilise Rabbin Epifanya’nın kutlamasının, yani Rabbin kendisini göstermesinin, tam olmasını istemekte. Bu sebepten bu Pazar gününde Kana’daki düğünün müjdesini ve tanıklığını kutlamamak imkansız. Bu olay Epifanya Bayramının dualarında da hatırlandı. İsa artık dünyada gösterildi: melekler çobanlara, yıldız müneccimlere, Tanrı’nın kendisi Ürdün nehrindeki günahkarlara, Onu tanıttı. Şimdi İsa kendini Kana’da şakirtlerine ve halkına tanıtmakta. Meryem’in de katıldığı düğün kutlamasında, İsa şakirtleriyle davetlidir. Bu düğün, kendisini daha önce Yahya’nın verdiği unvanla tanıtması için şahane bir fırsattı. Yahya, kendisini, gelen güveyin arkadaşı olarak gösterip, güveyin gelişinden ve yakınlığından sevinçli olduğunu belirtmişti. Ayrıca İsa’nın yerini alamayacağını da söylemişti: gerçek güvey sadece İsa’dır. Sadece O, güveyin sevgisini tatmak bilmeyen gelini teselli edebilir. Dinleyenler için, İsrail halkı ile yapılan bağlantı çok açıktı: Tanrı İsrail halkını bir gelin gibi sever, ama halk sadakatsizlikleri sebebiyle, güveyin sevgisini tadamaz. Tanrı’nın halkı için olan sevgisini kim somutlaştırabilir? İşte, üzgün ve güvensiz insanların ümidini canlandıran ve sevinç veren “Güvey”!

İsa hangi şekilde kendini Tanrı’yı temsil eden “Güvey” olarak gösterebilir? Düğün kutlaması bir fırsattır ve Tanrı’nın isteği Meryem aracılığıyla iletilir. Düğünde şarap mı eksik? Bu anormal bir durum. Bu, insanların en mutlu olmaları gerektiği anda, onları mutsuz ediyor. Eğer gelin ile damadın birleştiği günde sevinç yoksa, kim dünyaya ışık ve barış verebilecek? Kana’da meydana gelen durum tüm halkın durumunun işaretidir: halkın, Tanrı ile olan ilişkisi o kadar zayıf ve yüzeysel ki içinde hiç sevinç kalmadı, etrafına da, sevinci yayamaz. Kim onun yardımına koşabilecek? Meryem, Oğlunun büyük bir görevi olduğunu biliyor! Bu görev halka Tanrı’nın yaşamını bağışlamak ve Tanrı’nın verdiği tüm güzel ve teselli edici vaatleri gerçekleştirmek! Bunlardan birkaçını bugün Yeşaya peygamberin ağzından duyduk: “Ülkene evli denecek” ve “Güvey gelinle nasıl sevinirse, Tanrı da seninle öyle sevinecek!”.

Bugün Kilise Kana’daki durumun tekrarlandığını fark ediyor: birçok imanlının evlilik yaşamında sevinç yok. Bu sevinçsizlik de onları sadakatsizliğe sürüklüyor, evlatları huzursuz yetişiyor, hatta çoğu evlilik bağından kaçmayı tercih ediyor. Sevinç eksikliği, sevgi eksikliği ile eş anlamlıdır ve sevgide devamlılığa kabiliyetsizliği gösterir. Bu şekilde Hıristiyanların yaşamı “tuzsuzdur”: Tanrı’nın halka olan sevgisini müjdelemez, İsa’nın Kilisesi için beslediği sevgiyi de göstermez. Kilise tanıklığında zayıflar ve gerçekten tüm toplumda sevinç azalır. Meryem tarafından çağrılan ve dualarımızla yalvardığımız, İsa tekrar yardımımıza koşup, bu durumu çözmelidir! İsa’nın varlığı evli çiftlere sevgileri ispatlamak için acı çekmekte güç verecektir, böylece acı durumlar daha güçlü ve sadık sevgiye dönüşebilecekler, sevinç sebebi olacaklardır. Su, aileyi ve toplumu şenlendiren şaraba tekrar dönüşecektir.

Tanrı’nın Kilisesi olan bizler, Meryem’in sözlerini “çalarak”, İsa’ya şöyle tekrar edebiliriz: “Şarapları kalmadı!”. İsa itaatkar hizmetkarlara konuşacak ve bunlar ellerindeki değişik ruhsal armağanlar sayesinde İsa’ya ailelerin ve Kilisenin sevincini arttırmak için gereken maddeleri vereceklerdir.