09/05/2010 - OLAĞAN DEVRE - 6. Pazar Günü - C
1.Okuma
Hav.İşl. 15,1-2.22-29 Mezmur 65 2.Okuma Apok. 21,10-14.22-23
İncil Yh. 14,23-29
“Ben
onlara senin sözünü ilettim, dünya ise onlardan nefret etti. Çünkü ben dünyadan
olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller”. İçimize
gerçek ve mükemmel sevinci yaratmak için İsa bize Baba’nın Sözünü
iletti. Kendinden mutlu bir şekilde “Onlara
Sözünü ilettim” diyor. Tanrı’nın Sözü daima yaşam ve sevinç
kaynağıdır: 28 inci mezmur şöyle diyor: “Sen sessiz kalırsan, Ölüm çukuruna
inen ölülere dönerim ben”. 119 uncu ise şöyle ekliyor: “Yasan zevk kaynağımdır”. Baba
yüzyıllar boyunca Musa ve peygamberler aracılığıyla
konuşmuştu, ama o sözleri kalıcı ve kati Sözü için
hazırlıktı. O’nun kati Sözü, sevginin ve yaşamın
tamlığını verir. Kati Söz İsa’nın kendisidir:
İsa, Tanrı’nın af, kurtuluş, birlik ve huzura ihtiyacı
olan insanlara kendi hakkında iletmek ve paylaşmak istediğinin
her şeyidir. İsa, bize Tanrı’nın Sözünü verirken sadece
Baba’nın arzusunu hikmetle öğretmekle kalmadı, her durumda,
özellikle acılı ve ölümlü durumlarda, hep yanımızda oluyor.
O bize yaşam veren ve bizi Tanrı’nın gözünde kıymetli
kılan Sözdür. O’nun şakirtleri sadece Onun öğretilerini
kabullenmekle kalmayıp, Onun yanında kalmayı da
arzulamışlardır. Bu sebepten “dünya
onlardan nefret etti”. İsa şakirtlerine birçok defa dünyada
karşılaşacakları zorlukları anlatmıştı,
sadece içlerinden doğanlardan değil de, akrabaların
anlayışsızlığından doğabileceklerden de
bahsetmişti. Şakirtlerine, öldürülebileceklerini de söylemişti,
hatta bunu belki yakınlarının, belki de Tanrı’ya iman eden
ve Onun emri sananların, yapabileceklerini söylemişti.
İsa’nın şakirtlerine karşı niçin bu kin, bu
şiddet var? Bu davranış tarih boyunca izlenmektedir ve günümüzde
de halen vardır. “Onlar bu dünyadan
değil”: onlara karşı doğan kinin sebebi işte
budur. Aynı sebepten İsa da reddedilmişti. Dünyadan olmayan
şeytana itaat etmez ve şeytan hükmetmek için elindeki tek yol olan
şiddete ve ölüme baş vurur. Buna rağmen İsa’nın
şakirtleri sadık kalırlar, aynen İsa’nın Baba’ya
sadık kaldığı gibi, ölüme kadar! İsa’nın ölümde
Yaşayan olarak mevcut olması ölümün ürkütücü gücünü yok etti: bu
sebepten İsa’nın şakirtleri O’na sadık kalmak için ölümü
bile sevinçle kabul ederler.
Aziz Yuhanna’nın gördüğü şehrin tasviri
tamamıyla semboliktir. O, gökten iniyor ve Tanrı’nın görkemiyle
parıldıyor: orası Baba’nın sevgisinin geliştiği
ve meyve verdiği yerdir. Biliyoruz ki, hatta bize söyleniyor ki kökeni
göğe dayanan bu şehir Kilisedir, çünkü duvarları “Kuzunun on iki havarisinin” adını
taşıyan temellere dayanmaktadır. Onda Tanrı bir mabedin
duvarlarına hapsedilmemektedir, hatta orada hiçbir mabet yoktur, çünkü bu
şehir Tanrı’nın ve Kuzunun varlığı olan gerçek
mabette bulunmaktadır. Bu semboller Kiliseyi sadece armağanları
sebebiyle zengin ve günahları ve kusurları sebebiyle fakir
kişileri toplayan insani bir cemaat olarak değil de, özellikle
Tanrı’nın kendisinin insanları topladığı aile
olarak görmemize yardım eder. Şehrin kapıları her yöne
doğru açıktır, çünkü herkese açıktır; girmeyi reddeden
hariç, hiç kimse dışarıda bırakılmaz. O şehirde
oturanları özel bir ışık aydınlatır:
Tanrı’nın şanının ve sevgisinin ışığıdır,
beden almış Tanrı’nın sevgisi olan Kuzu’dan gelen
ışıktır.
İsa, son yemek esnasında, havarilerine sevgiden
konuşur. Sevgi, O’nun onlarla karşılaşabileceği
ortamdır. O’nu başka türlü tanımanın ve
yakınlığının tadına varmanın yolu yoktur. “Beni seven sözüme uyar, Pederim de onu
sever. Biz ona geleceğiz ve onunla birlikte yaşayacağız”.
“Beni seven”: İsa’yı
nasıl sevebiliriz? “Beni seven
sözüme uyar”. Dinlemek ve
dinlediğimiz sözü içimizde korumak, ona önem vermek, işte sevgi
budur. Sevmek istediğimiz kişinin sözünü ciddiye almak, bu, sevginin
gerçek göstergesidir. İsa’yı sevelim, Sözünü kabul ederek Baba’nın
sevgisini tecrübe edeceğiz. İsa’nın Sözünü yaşamak:
işte şakirtlerin gayreti ve sevinci budur, Kilisenin görevi de budur.
Kilise, Kuzunun Sözünün dinlendiği ve Tanrı’nın sevgisinin daima
mevcut olduğu yerdir. Orada Tanrı’nın sevgisi devamlı
karşılıksızca alınan ve verilen armağan olarak
mevcuttur. Sözün içimizde tamlıkla kabul edilmesi için bizlere Kutsal Ruh
da armağan ediliyor. O, İsa’nın öğretilerinin
öğretmeni ve ilhamcısıdır.
Havariler tüm Kilise için kararlar almaları
gerektiğinde hep Kutsal Ruh’a danışırlardı. Bugünkü
okumalarda da ilk imanlı cemaati fikir ayrılığına
götüren bir konuyu çözmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Musa’nın emrettiği şeylerin hepsine uymaları gerekiyor
muydu? Ama Musa, İsa’dan üstün değildir. Musa, emirleriyle halkı
Tanrı’nın Oğlunu tanıyıp kabul etmeye
hazırladı. Şimdi ki İsa geldi ve şakirtlerini
aynı güç ve aynı misyonla gönderdi, artık yeni direktif
vermeleri gerekenler onlardır, bu direktifler de Tanrı’nın
insanlara olan sevgisinden doğmaktadır. Musa artık susuyor,
İsa’nın, Ruhunu verdiği kişilerin konuşması
gerekiyor! Kutsal Şehir gerçekten Kuzu’nun on iki havarisi üzerine
dayanmaktadır. Biz de onları dinleyelim ve böylece İsa’ya
sevgimizi göstermiş oluruz. Onların sözlerine uyalım ve böylece
gökten inen şehrin duvarları arasında toplanan Kilisenin
birliğine katkıda bulunmuş oluruz.